Dr. Emin Yeğinboy

Dr. Emin Yeğinboy

yeginboy@gmail.com

Tüm Yazıları

Paul Weller’la ilk tanışmam, 80’li yılların ortalarında oldu. Style Council grubuyla çıkardığı ilk albüm, 1984 tarihli Café Bleu sayesinde. O zamanlar, malum daha kaset dinlediğimiz dönemlerdi. Kapağındaki resim dikkatimi çekmişti, Fransız polisiye filmlerinden çıkma bir sahne gibiydi. Beyaz pardösülü iki adam, hareket halinde bir yerlere yetişme telaşındaydı. Pop dünyasında çok rastlamadığımız cinsten sinematografik bir albüm kapağıydı. O yıllarda elleri gitarlı veya koca kafalar şeklinde yakın plan çekilmiş grup resimleri veya gotik resimler, grafikler rağbetteydi. Kapağına tav olduğum albümü dinledikçe dinledim, caz ezgileriyle süslü şarkılarda hafif uçan gitar tınıları çok hoşuma gitmişti. Bu albümden çıkan ‘My Ever Changing Moods’ hâlâ keyifle dinlediğim şarkılar arasındadır. Soul, R&B ve caz arası harmanlar, arka plandaki 80’lerin synthe ritimleri, Style Council’i izleyeceğim gruplar kategorisine sokmuştu bile. Grubun has adamları Paul Weller ve Mick Talbot’tu. Paul Weller’ı müzik dünyasına tanıtan ve eski şarkıları hâlâ derleme olarak çıkarılan The Jam grubundan bilirdim; grubun punk ve mod arası müziği benim için çok etkileyici olmamıştı. O yıllarda Sex Pistols, The Clash fırtına gibi esiyordu ve ben de peşlerindeydim. Style Council, kısa ömürlü oldu; 90’ların başında dağıldı ve Weller solo kariyerine karar verdi.

Haberin Devamı

Rock sahnesinin karizma ağabeyi: Paul Weller
Solo kariyerinde 2 yıl doğru dürüst bir şarkı yazamaz; işleri düzeltemeyeceğini, yaratıcılığının tükendiğini düşünür, hiçbir plak şirketi kendisiyle anlaşma yapmaz. 92 tarihli, adını taşıyan albümü ise yeniden doğuşun ve başarılı bir solo kariyerin başlangıcı olur. Albümden ‘Into Tomorrow’ listelerde yükselir. Arkası 93’te ‘Wild Wood’ albümüyle gelir. Albümün adını taşıyan parça, Weller klasiklerinin arasına girer. Artık blues, soul ve rock arası karışımları ayarını bulmuş, kendisini yavaş yavaş usta müzisyen mertebesine taşımaya başlamıştı. 95 albümü ‘Stanley Road’ ise tüm zamanların en iyi 50 albümü arasında yerini aldı. Albümden ‘The Changingman’, ‘Porcelain Gods’, ‘You Do Something To Me’ ve ‘Broken Stones’ gibi parçalar, zamanın eskitemeyeceği türdendi. Weller, o yıllarda Oasis, The Smiths, Blur, Suede ve Pulp gibi gruplarla İngiliz müzik sahnesini de en çok etkileyen müzisyenler arasındaydı.

Haberin Devamı

90’lar üretken yıllardı

90’lı yıllar, Weller için inanılmaz yaratıcı geçiyordu, 97 albümü ‘Heavy Soul’ geldi. Daha rock, bir gıdım daha sert bir albümdü. 90’ları Heliocentric’le kapattı. ‘Swett Pea, My Sweet Pea’ ve ‘Frightened’ bu albümden kulağımda kalan parçalar oldu. 2000’li yılların ilk 10 yılı üretkendi. 6 stüdyo, 1 konser albümü çıkardı. Bu dönemde ‘Illumination’ ve ‘Studio 150’ albümleri favorilerim oldu. 2008 albümü ‘22 Dreams’ ise deneysel sularda seyretti. Rock, funk, soul, caz, krautrock ve elektronik arası bir sound denedi.

‘Modfather’ lakabıyla da tanınan Weller, rock sahnesinin en stil giyinenleri arasında yer aldı. Uzun lapiska saçlarına artık ak düşse de mihrap yerinde. 60 yaşına basmasını, ‘True Meanings’ adlı yeni bir albümle kutlayan Weller; hülyalı, sakin ve bilgelik kokan şarkılar bestelemiş. Sanki bahçeye bakan, sakin, camlı bir balkonda elinde gitar, kendi kendine söylüyor. Rod Argent, Noel Gallagher, Danny Thompson ve Conor O’Brian albümün konuk sanatçıları arasında. Hani su gibi akıp giden albümler vardır ya ‘True Meanings’ bunun en güzel örneği. Bazı şarkılar tabii ki daha öne çıkıyor; örneğin ‘The Soul Searchers’, ‘Gravity’, ‘What Would He Say’... Hele ‘Bowie’ şarkısında, David Bowie’ye yazdığı bir mektup var ki, muhteşem...