Dr. Emin Yeğinboy

Dr. Emin Yeğinboy

yeginboy@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

George Lucas’ın 1977’de başlattığı ‘Star Wars’ macerası, dokuzuncu filmle son buldu. Yapımcı Disney Stüdyosu, gelecek filmlerin artık üçleme olarak değil, tek maceralarla devam edeceğini belirtti. George Lucas’ın yaratıcı fikirleriyle gelişen, sırtını biraz mitoloji, doğu mistizmi, demokrasi slogancılığı ve Western estetiğine dayayan Star Wars Saga’sının sona ermesi gerekiyordu.

Disney yapım haklarını almasından sonra Star Wars evrensel değişimler yaşadı. Lucas’ın yarattığı iskelet üzerinde yeni karakterlerle ilerlemeye çalıştı. Yenilikçi dokunuşlar, serinin tutkunlarının sert tepkileriyle karşılandı. Onlar, nostaljinin değişmesine sıcak bakmadılar.

Disney’den ilk ‘Güç Uyanıyor’ geldi. Nostaljik bağlarına sıkı tutunan bu bölümde, Harrison Ford ve Carrie Fisher yanında genç jenerasyon, Ren, Poe, Rose, Finn ile Kylo Ren yeni kötülük sembolü olarak ilk girişini yaptı. Arkasından gelen ‘Son Jedi’, Luke Skywalker’ın inziva adasındaki mevcudiyeti dışında yeni bir şeyler sunmaya çalıştı. Bu değişim rüzgârı, hayranların hiç hoşuna gitmedi. Her iki bölümün geliştirdiği yeni karakterler arasında Rey (Daisy Driver) ve Kylo Ren (Adam Driver) ön plana çıktı.

Bu son bölümün, üçlemenin kaderi hakkında karar verici olacak olması, J.J. Abrahams’ı yönetmen koltuğuna dönmeye mecbur bıraktı. Ryan Johnson’ın ikinci bölümde fabrika ayarlarıyla çok oynaması hayranları kızdırmıştı.

‘Skywalker’ın Yükselişi’nde, klasik Star Wars temeli üzerinden ilerlediğini söylemek ‘spoiler’ olmaz. Standart akışta imparatorluk güçleri başta direnişçiler üzerinde baskı kurar ve finalde direnişçiler toparlanıp başkaldırıları zafere ulaştırır. Bu yolda karakterlerin kendi sırlarını keşfetmesi ve direnişin nasıl bir savaş yöntemi uygulayarak başarılı olduğu önem kazanır. İyi ile kötü arasındaki ince ayar, hep bu strateji üzerinde kuruldu. Abrahams ve Chris Terrio, karakterlerin altını doldurmak için senaryo yazım aşamasında epey kafa yormuş olmalılar. Kafalarda soru işaretleri kalınsın istenmemiş. Bunun ne kadar tatminkâr olduğu daha uzun süre, Star Wars hayranları arasında konuşulacak bir konu. Onları tatmin etmek asla kolay değildir.

Açıklanmayan soru

Öykü, Karanlıklar Efendisi Palpatine’in dönüşüyle başlıyor. Gücünü toparlamış, çok güçlü silahlarla donanmış bir filo kurmuş olan Palpatine, Kylo Reni’i (Adam Driver), son Jedi Rey’i (Daisy Ridley) öldürmekle görevlendirir. Palpatinen’ın geriye döndüğünü imparatorluk içindeki casustan öğrenen Rey, ekibi Poe (Oscar Isaac), Finn (John Boyega), Chewbacca (Joonas Soutoma), C-3PO ve BB-8 ile harekete geçer.
İlk bölümde, hikâyeye inandırıcı bir akış kazandırmak adına Abrahams karakterlerin geçmişleri üzerinden hatırlatmalar yapıyor. Defter temize çekildikten sonra yeni hikâyeye geçmesi biraz zaman alıyor. Odak noktasına aldığı Ren ve Rey savaşına, aksiyon ve ruhsal çatışma olarak geniş yer ayırılmış. Aralarındaki düellolar fazla tekrarlanmış. Ailevi sır, bir noktadan sonra tahmin edilir hale dönüşüyor. Finalde egemenlere karşı yapılan olağanüstü direnişçi savunması tüm Star Wars klasiklerinin bir özeti olmuş.

Abrahams, devraldığı Lucas mirasına ihanet etmemeye özen göstermiş. İlk üçlemenin izinden giden renklerde ve akışta öyküsünü sunuyor. Yeni karakterlere yeterli hareket alanı vermemiş olması eksiklik. Finn’ın olsun, Poe’nun olsun; savaş pilotu olma dışında fonksiyonları yok. Sekizinci bölümün önemli karakteri çekik gözlü Rose, birkaç dakika dışında hiç yok. Palpatine nasıl döndü? Açıklanmayan bir soru olarak kalıyor. Bir tek Rey, kadın kahraman olarak sivriliyor ve Jedi bayrağını devralıyor. Star Wars klişelerini tekrarlayan, ruhsuz bir son bölüm.
Dokuzuncu bölümle Saga bitiyor. Geriye kalan tek gerçek, Lucas’ın kurduğu evren ve iskelet sinema tarihinin gördüğü en yaratıcı işlerden birisi olarak kalacak olması. Gerisi lafı güzaf...