Cildimiz bizi belki de en bakımlı ve sağlıklı gösteren giysimizdir. Gerçekten de yaşımızı herkese ilan ettiği gibi, ona ne kadar iyi baktığımız konusunda da bizi kolayca ele verir. Her yaşın cilt bakımı farklıdır, çünkü ihtiyaçlar zamanla değişir.
Geçtiğimiz hafta yayımlanan yazımın ilk bölümünde sizlere cilt bakımının öneminden ve her yaş döngüsünde değişen ihtiyaçlardan bahsetmiştim. Geleceğe yönelik doğru alışkanlıklar edinmeniz gereken 20-30 yaş arası dönemleri anlattığım yazıma devamı ediyorum. Bu hafta da 30-40 arası, 40 ve üzeri, 60 yaş ve üzeri yaşların bakımından söz edeceğim.
Unutmayın, içinde bulunduğumuz yaş ve buna bağlı olarak cildimizin ihtiyaçlarına doğru karşılıklar verebilirsek; işte o zaman erken yaşlılık belirtilerinin önüne geçebilir, dahası her zaman olduğumuz yaştan daha genç gösteren bir cilde kavuşuruz.
İşte cilt bakımıyla ilgili işinize yarayacak ve farkındalık yaratacak
bazı ipuçları...
- 30-40 yaş arası ideal cilt bakımı nasıl olmalı?
Özel hayatta ilk ‘önemli’ adımlar, iş hayatında ilk başarılar... Hâlâ öğrenme aşamasında ve geleceğinizi harekete geçirmek için iyi şanslar var. Görünümümüzdeki değişiklikler; ilk yaşlanma belirtileri ortaya çıkmaya
Çocukluk, gençlik, yetişkinlik, orta yaşlılık ve yaşlılık. Belki de bu kadar kelimelere sığdırılabilen aslında sandığımızın aksine gayet de betimlenebilen, kısacık mı yoksa upuzun bir yol mu olduğuna bir türlü karar veremediğimiz ama dünün de, bugünün de, yarının da güzelliklerle dolu olmasını dilediğimiz, farklı yaş evrelerinde farklı ümitlere yelken açtığımız yaşlarımızın toplamıydı hayat. Her ne kadar insan ömrü bu kısa kelimelerle beş evreye ayrılıyormuş gibi gözükse de içlerini dolduran anılar, istekler, amaçlar ve hayaller anlatılmakla bitecek gibi değil. Ancak inanılması gereken tek bir şey varsa, o da; her yaşın ayrı bir güzelliği olduğu gerçeği.
Tam da bu noktadan devralarak konuyu yine cildimize ve güzelliğimize getireceğim, çünkü cildimiz ve onun ihtiyaçları içinde bazı yaş evreleri söz konusu. Nedeniyse malum; cildimiz de bizimle birlikte var olur, gelişir, yaşar ve yaşlanır. Ancak içinde bulunduğumuz yaşı ve buna bağlı olarak cildimizin ihtiyaçlarına doğru karşılıklar verebilirsek, işte o zaman erken yaşlılık belirtilerinin önüne geçebilir, dahası her zaman olduğumuz yaştan daha genç gösteren bir cilde sahip olabiliriz. O zaman sizi daha fazla merakta bırakmıyor ve
Hayat, karşı koyamadığımız gerçeklerle dolu. Yüzleşmekten korktuğumuz için kaçtığımız, saklanmak istesek de yakalandığımız gerçekler... Nasıl yer çekimine karşı koyamıyorsak, yaşlanmanın da önüne bir türlü geçemiyoruz.
Aynı yaşımızda kalamıyoruz. İşin kötüsü,ruh olgunlaşıyor da, yine de çocuk kalıyor bir parça, bir nebze detaze, gençliğininbaharındaymışcasına.
Yılbaşları, doğum günleri, özel günler derken, işte o zaman varıyoruz zamanın farkına. Ve aniden buluyoruz kendimizi aynanın karşısında! Bir şaşkınlık gördüğümüz yansımamız sonrasında. Aklımız kaç yaşındaki halimizde takılı kalmış kim bilir? Aynadaki görüntü hem aynı kadın, hem değil. Bu nedir? Her bir çizgimiz, geçmiş yılların taze izleri gibi karşımızda ve soruyoruz o malum soruyu korkakça: “Ayna ayna söyle bana?”
Evet buraya kadarki kısım geçen yıllarımız. Acı, tatlı en değerlianılarımız. Buradan sonra başlayacak hikayeyse yarınlarımız.
“Yaşlanmanın da güzeli olur mu?” demeyin, çağımız teknoloji ve yeniliklerinden faydalanmayı eksik etmeyin. Bu yüzden bugün sizleri dokuların hızlı iyileşmesini ve canlanmasını hedefleyen, doku yenilenmesi sürecini başlatan, yaşlılık karşıtı bir uygulamayla tanıştırmak istiyorum: PRP. İşte bu
Birçok alandan aşinayız bu kelimeye... Modası geçmeyen, geçmişten bugüne gelen, eskimeyen ve her daim moda olan bir terim olarak yerini aldı ‘vintage’ dağarcığımızda. Ancak güzellikle ilişkilendirilmedi hiç, aslında ne kadar da bağdaştıklarına değinilmedi...
Yıllar önce iri burunlar doğal hallerinde yaşamlarını sürdürürken, bugün güzellik algımızı şekillendiren fındık burunlar. Eskiden balık etli kadınlar güzel olarak adlandırılırken, birden vücut ölçülerinde değişiklik oldu ve zayıflık makul bulundu. Milattan önce beyaz ten asilliğin sembolüyken,
20’li yılların başında o zamanın ünlü modacısı Coco Chanel’in Fransız Riviera’sından yanık tenle dönüşü, bronz ten modasını da beraberinde getirdi. Bronz ten güzelliğin yeni simgesi haline geldi. Ama tek bir şey değişmedi güzellik namına, o da gerçek güzelliğin aslında cilt güzelliğiyle mümkün olduğu!
İşte bu yüzden bugünkü yazımızın konusu vintage güzellik.
Yani, değişmeyen ve her daim gerçekliğini koruyan cilt güzelliği.
Altın kural 1:
Temizleme ve nemlendirme
Her kadın güzel olmak ister. Evet, bu cümle doğru, ancak eksiktir. Çünkü kadın her daim güzel olmak ister. Hayatının her döneminde güzel hissetmek, geride bıraktığı her yıla bakıp, “Ne kadar da güzelmişim!” diyebilmek ve her yeni girdiği yaşla gurur duyabilmek ister. Çünkü kadın her yaşta kadındır ve yaşı ne olursa olsun önce kendi gözleri, sonra da sevdiklerininkiler tarafından beğenilmek ister. Tam da bu noktada bilinçli güzelleşen kadın modeli girer devreye. Bu model bilir, hayatının her bir yılında o hep güzeldir. Çünkü yıllara meydan okuyacak bir güzellik bilincine sahiptir. Bu da demektir ki; o hep güzel olacak ve öyle hissedecektir.
Bu kadın modeli hakkında sanırım hepimizin aklına bazı isimler gelmeye başladı. Ama diyorsanız ki, hepsi bir seri estetik uygulamalar sonucu ulaşılmış
güzellik, yanılıyorsunuz.
Bilinçli güzellik için beş büyük sırrı bilmek, daha da önemlisi her daim uygulayabilmek önemlidir.
Doğru beslenme
Sağlıklı ve ışıldayan bir cilt, ancak sağlıklı bir bedenle mümkündür. Dışarıdan yapılan müdahaleler, doğru beslenme alışkanlığı kazanılmadığı müddetçe eksik kalmaya mahkumdur ve güzelliğinize gölge düşürmeye devam edecektir. Bu yüzden yıllar boyu sürecek
Her yeni başlayan günle birlikte gözlerimizi açıp, “Merhaba” diyoruz; o günün bize getireceği bilinmezliklere, güzel olmasını dileyerek içten içe. Her ne kadar tam olarak dillendiremesek de güzelin altında yatan isteklerimizi, yine de bu kelimeyi seçiyoruz ivedilikle.
O kadar bütünleşmiş bu sözcük bizlerle. Derken aynaya ilişiyor gözümüz. Kendi yansımamızı izliyoruz bir solukta. Güzel görünmek istiyoruz, en çok da kendimize.
Geçireceğimiz gün ve hayattaki beklentilerimiz bile hissedebildiğimiz güzellikle şekilleniyor. Yaş ilerliyor, sorumluluklar çoğalıyor ve maalesef her yeni gün aynı ruhta ama biraz daha yıllanmış bir silüetle devam ediyoruz yolculuklarımıza. İşte burada bir sorumluluk daha yüklüyor hayat sırtımıza. Cildimizi korumamız gerektiğini hatırlatıyor, çünkü cilt güzelliği, güzel olabilmenin temel basamaklarını oluşturuyor.
Neyse ki, çağımız teknolojisi de bizimle aynı fikirde. Bu yüzden her yeni günle birlikte yeni bir teknik geliştiriliyor güzelliğimiz daim olsun diye. İşte bugün de gözlerimizi Işık Dolgusu Uygulaması’na açıyoruz. Gelin, hep birlikte inceleyelim.
Nedir? Nasıl yapılır?
Işık dolgusu, ilerleyen yaşla birlikte cildin kaybetmiş olduğu canlılığı ve
Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı ve o yüzdendir ki kadın hissettiği gibi yapar makyajını. Sade, abartılı ya da alabildiğine renkli belki de bir o kadar mat ve donuk… Hissettiği renktir yüzünde seçtiği makyajın rengi ve hissettiklerini yansıtır yüzündeki makyajın tonu. O yüzden hep merak ederim, Makyaj mıdır kadını güzelleştiren? His midir onu makyaj yapmaya iten ve güzel gösteren? Yoksa, duyduğu heyecana istinaden yapılan bir yolculuk mudur kadının yüzünü süsleyen?
Dışarıda yağan yağmurun sesleri, yaz’ın bittiğinin resmi bir habercisi sanki. Duyduk duymayın demeyin bir mevsimi daha geride bıraktık diyen davulcunun tokmak sesleri gibi düşüyor yağmur taneleri. Sabahları bir türlü uyanamadığımız ancak ısrarla çalmaya devan eden alarm gibi, bekliyor ayağa kalkıp ta giyinmemizi. Ne kadar memnun da olsak sıcacık yatağımızda, kalkma vakti kapıda. O zaman günümüz mecburiyetlerine itaat eder gibi haydi kalkın başlıyoruz hazırlıklara.
Üstelik sonbaharda en güzel mevsimlerden birtanesi. Sırrı, doğru açıdan bakabilmekte gizli. Bir kere hareketli bir yazdan sonra biraz dinlenmek için, kendimize gereken özeni sunabilmek için, bol bol düşünüp, çokça yeni adımlar atabilmek için en güzel mevsim sonbahar. Aynı kendimizi hazırladığımız gibi cildimizi de bize bekleyen kışa hazırlamanın en verimli en bereketli hali bu mevsimin ayları. O halde şikayete son. Neler yapabiliriz? Cildimizi ve kendimizi nasıl şımartabiliriz? Bir göz atalım ne dersiniz?
Her sabah güne başlarken yüzünüzü yıkıyorsunuz ancak bunu aslında uyanabilmek, kendinize gelebilmek ve güne daha dinç başlayabilmek adına yapıyorsunuz. Halbuki bu küçük alışkanlığı zaten gerçekleştiriyorken,