Bir önceki yazımda sizlere serbest radikallerin sağlığımız üzerinde oluşturduğu risklerden ve buna karşılık insan mekanizmasında doğal olarak bulunan antioksidan sistemlerin sağlığımızı, gençliğimizi ve güzelliğimizi koruyabilmek için verdikleri savaştan bahsetmiştim. Alınan her bir yaşla bu muhteşem sistem ne yazık ki yavaşlıyor, gücünü zamanla kaybediyor. Bu yüzden yaşlanmayla birlikte daha fazla antioksidan alınması gerekiyor. Bu nedenle bahsetmek istediğim antioksidanların faydaları ve onları nereden ve ne şekilde tedarik edebileceğimiz.
Unutmayın, bedenimiz bize, biz de bedenimize emanetiz. Bu sebeple hayat boyu iş birliği içinde, birlikte yürüyebilmeyi öğrenmeliyiz.
Öncelikli olarak bilinmesi gereken iki çeşit antioksidan olduğu. Vitamin, antioksidanlar ve nonvitamin yani vitamin olmayan antioksidanlar.
Vitamin E
Yağda çözünebilir olan E vitamini, tüm hücre membranlarında bulunur ve çoklu doymamış yağ asitlerini oksidasyona karşı korur.
En etkili formu olan alphatocopherol, yumuşaklığı ve cildin pürüzsüzlüğünü artırdığı için mükemmel bir nemlendiricidir. Fotoprotektif ve antikarsinojenik etkileri de vardır.
En çok buğday, pirinç, mısır, soya, yer fıstığı, çekirdekler, ayçiçek
Genç, güzel ve sağlıklı kalabilmenin sırrı, serbest radikaller ve antioksidanlar arasındaki ilişkiyi iyi anlayabilmekte gizli. Çünkü cildin yaşlanması teorileri içerisinde üzerinde en çok durulan konu, serbest radikal oluşumu. Bu yazımda sizleri, cilt düşmanı serbest radikaller ve dost antioksidanlarla tanıştırmak istiyorum.
Serbest radikaller, solunum ve sindirim gibi doğal vücut fonksiyonları neticesinde oluşan, bir veya daha fazla çift oluşturmamış elektron içeren, yüksek enerjili reaktif oksijen molekülleridir. Bu kararsız yapıdaki moleküller, kararlı hale gelebilmek için sağlıklı hücrelerden elektron çalma eğilimi gösterir. Bu bağlanmayla protein, yağlar ve DNA gibi birçok biyolojik materyale zarar verirler. Sonuçta, üst dermiste kolajen yıkımına ve anormal elastin birikimine yol açarak, yaşlanma sürecini tetiklerler.
Tetikleyen faktörler neler?
Nefes alırken, yemek yerken kısaca vücudumuzda gerçekleşen her bir işlemde doğal olarak ortaya çıkan serbest radikaller; sigara, alkol tüketimi, hava kirliliği, stres, radyasyon, UV ışınlarından olumsuz etkilenerek, vücutta serbest radikal oluşumunu hızlandırır.
Reaktif oksijen türlerinin zararlarına karşılık, vücuttaki farklı
Hayatın hiçbir zaman kolay yaşanabilir olduğunu iddia etmedim ama kolaylaştırılabileceğini öğrendim. Her insanın doğuştan çok şanslı ya da güzel olduğunu da hiç söylemedim ama o şansın yaratılabileceğine inandım. İnsanların zamanla nasıl da güzelleşebildiklerini gözlemledim. Sonra dedim ki, ‘çözümsüz’ diye bir kavram yoktu. Çözümsüzlükler düşüncelerimizdeydi, kendi direttiklerimizde hatta tembelliklerimizde...
Şimdi sizlere desem ki, aşağıda sihirli bir reçete var, ancak bu sihir istikrarla uygulandığında kendini gösterecek ve zamanla fark edilecek. Kaçınız uygulardınız? Ya da kaç gün uygulardınız? İşte gerçek sihir bu sorunun cevabında gizli!
- Güneşten yararlanmayı da korunmayı da bilin.
- Düzenli ve sağlıklı beslenin.
- Haftanın üç günü balık yemeye gayret edin.
- Sporu hayat felsefeniz haline getirin.
- Pozitif düşünün.
- Sigarayı bırakmaya çalışın.
Kadın-erkek, genç-yaşlı derken milyonlarca insanız. Farklı hayatlar yaşasak da ortak çizgilerimiz var. Yüzümüzdeki çizgiler aslında ne kadar da özeller! Karakterlerimizin şifresi, duygularımızın deşifresi ve geçmişimizin en yakın şahidi... Hiç düşündünüz mü altında hangi anlamlar gizli? Yoksa sadece edindiğiniz her bir çizgiyle birlikte, ‘Nasıl kurtulabiliriz?’ sorusunun cevabını mı aradınız? Öyleyse bir iyi bir de kötü haberim var. Çizgilerinizden kurtulabilirsiniz! Geçmişinizin aksine…
Ama önce, gelin yüzümüze kimlik katan, bizi birbirimize yakınlaştıran ancak bir o kadar da eşsiz yapan bu değerli çizgilerimizi tanıyalım. Sonrasında onlardan kurtulmanın yollarını da anlatacağım.
Alındaki yatay çizgiler: Eğer siz de başlığı gördüğünüzde heyecanlandıysanız bilin ki, endişe çizgilerinden payınıza düşeni aldınız. Aynanın karşısına geçin ve kaşlarınızı kaldırın, birazcık da şaşırır gibi mimikler yapın ve görüntünüze iyi bakın. Çünkü alnın üzerinde yatay oluşan bu çizgiler aslında endişe çizgileri olarak bilinir.
Elbette ki, bu çizgilere çokça sahip olmak ya da derin çizgiler taşımak çok endişeli bir insan olduğunuzu söylemiyor. Çünkü alın kasları güçlü kişiler genellikle konuşurken
Saçımız; karakterlerimizin temsilcisi, ruhumuzun rengi ve güzelliğimizin mührü en büyük armağanımız. Doğduğumuz andan itibaren bize eşlik eden, bizimle birlikte büyüyen ve gelişen, güçlendiğimizde güçlenen, zayıf düştüğümüzde çelimsizleşen, bizi tamamlayan, kişiliğimize kimlik katan en önemli görselimiz ve onu korumak bizim görevimiz. İşte tam da bu sebeple size saç botoksundan bahsedeceğim.
‘Zamanı geriye saran bakım’ olarak ünlenen saç botoksu, saçlara yoğun hidrasyon sağlayan, hasar görmüş saç tellerini onarmayı ve kayıp nemi geri vermeyi vadeden bir kozmetik saç bakımıdır.
Protein, amino asit, vitamin ve lipid gibi anahtar maddeleri kullanarak saçınızı restore etmenize ve yeniden yapılandırmanıza yardımcı olur. Temel olarak, dolgu özelliğiyle saça hacim ve parlaklık kazandırmayı hedefler. Saçın daha ipeksi ve kolay şekil alır hale gelmesine yardımcı bir destek bakımıdır.
Saçımız, keratin adı verilen, kopmaya, aşınmaya ve zorlanmalara dayanıklı protein moleküllerinden
oluşur. Kimyasal işlemler (fön, boya vb.), çevresel faktörler ve yaşın ilerlemesiyle birlikte, yapısında bulunan keratin giderek azalır ve maalesef saç eski sağlık ve canlılığını yitirmeye başlar. Bu noktada dışarıdan
Hayat son hızıyla akmaya devam ediyor. Geçmişimizle olan bağlarımız, geleceğe yönelik hayallerimiz ve ideallerimiz derken andan uzaklaşıyoruz. Bir türlü olduğumuz gündeki olduğumuz ana konsantre olamıyoruz. Dahası, hızla geçen bu zaman kargaşasında kendimize, sağlığımıza ve görüntümüze yeterli özeni gösteremiyoruz. Evet, hayatın bizden beklentileri oldukça yüksek ama bizlerin de kendimizden ve yaşantımızdan beklentileri aynı oranda yüksek değil mi? Hele ki ortada yaş gibi bir kavram varken...
Hayal kırıklığı yaşamamak için şimdiden, içinde bulunduğun, bu yazıyı okuduğun şu küçücük andan itibaren harekete geçmemiz gerekmez mi? Gelin her geçen günle birlikte değişen görüntümüz için, aynalarla barışık kalabilmek için, her şeyden önce bize sunulan bu hayatı yaşayabilmek için ve en gerekli olan sağlığımız için anti-aging tedavi kavramına bir göz atalım.
Bakalım nereden geliyor bu popüler kelime ve aslında anlatmak istediği ne?
Engellenemez süreç: Yaşlanma
Anti-aging kelime anlamı olarak yaşlılığı önlemektir ki bu pek de mümkün değil. Çünkü yaşlılık önüne geçilemez bir süreç. Ancak anti-aging tedavi kavramı dendiğinde anlatılmak istenen, daha sağlıklı uzun bir yaşam sürebilmeyi
Kepek kelimesi ve kepek problemi, gayet aşina olduğumuz, çok sık rastlanan, kaşıntı ve beyaz döküntülerle kendini gösteren oldukça can sıkıcı bir cilt problemidir. Aslında kepeklenme, bir çeşit seboreik dermatittir. Sanılanın aksine kuru ciltlerde değil, fazla yağlı ciltlerde oluşmaya meyillidir.
Bu yazımda sizlere kepeklenme ve seboreik dermatit arasındaki ilişkiyi, ayrım noktasını, tedavi yöntemlerini ve bu süreçte destekleyici kozmetik ürünlerini anlatacağım. İşte kepek problemiyle ilgili bilinmeyenler...
Seboreik dermatit nedir?
Yağ bezlerinden yapılan salgıya ‘sebum’, fazla sebum salgılanmasına da ‘sebore’ adı verilir. Seboreik dermatit, seborenin aşırı seviyelerde görüldüğü bölgelerde oluşan kronik, yangılı ve ince kabuklanmaların görüldüğü bir deri hastalığıdır. Kabukların altındaki derinin kırmızı olması yangı ve enflamasyondandır. Malassezia seboreik egzema olarak da bilinen SD, hem saçlı hem de saçsız deride görülebilir. İnflamasyonun sebebi çoğu zaman bağışıklık sisteminden kaynaklanır. Ayrıca hızlı üreme özelliği olan bir maya türü mikroorganizmayla da bağlantısı vardır.
Kimlerde görülür?
En sık üç yaş grubu çocuklarda görülmekle birlikte, her yaş grubunda rastlanan ve
Sahip olmak ve layık olmak… Kelimelerin büyülü dünyası her zaman etkilemiştir beni. Ayrı ayrı düşünüldüğünde bambaşka anlamlardayken, yan yana gelişleriyle manaları değişen, daha derin ve zengin anlamlara bürünen sözcükler. Öylesine büyülüler ki, anlatmak istediğiniz her alana uyum sağlayabilen bukalemun gibiler. Varoluş amaçlarına bir uygun ahenkle dans ederler.
İşte tam da bu noktada beni düşünmeye sevk etti bu iki güzel sözcük. “Ne kadar layığız sahip olduklarımıza?” dedirtti.
Ve bugünün konusu böyle gelişti.
Yani konumuz; sahip olduklarımız ve onlara ne kadar layık olabildiğimiz.
Kastettiğimse tabii ki cildimiz.
Güzel cilde sahip olabilmek için:
- Düzenli uyuyun: Gündüz kendini dış etkenlerden korumakla yükümlü olan cildimiz, gece uykusu esnasında yerini yenilenmeye ve onarıma bırakır. Bu nedenle uykuyu ihmal etmeyin.
-