Bilindiği gibi, dişler de kemikler gibi kalsiyum ve daha birçok başka mineralden oluşur. Dişin dış yüzeyi ise vücudumuzdaki en sert doku olan mine tabakasıdır ki dişte en yoğun mineral yapısı burada bulunur. Günümüzde beslenme alışkanlıklarımızın değişmesiyle diş yüzeyindeki aşınmalar insanlarda sıkça görülmektedir. Aslında, bu da beslenme alışkanlıklarımızın yarattığı sorulardan biri olarak obezite gibi değerlendirilmesi gereken önemli bir konu haline gelmektedir.
Diş yüzeyindeki mineral ve yapı kaybı diş erozyonu olarak tanımlanır. Diş erozyonu belirli bir bölgede lokalize ve yavaş yavaş asit kaynaklı olarak oluşan, geri dönüşümü olmayan diş sert doku kaybıdır. Dişin mineral yüzeyi, damarlanması olmadığı için bir kez aşındığı zaman tekrar iyileşmeyecektir. Diş erozyonu mikropların asit üretmesiyle oluşan çürüklerinden farklı olarak, diş yüzeyinin genellikle asitli ve gazlı içecekler, portakal gibi birçok asitli doğal meyve suyu, enerji içecekleri ve sodada bulunan asitlerle çözülmesidir. Biz bu asitli içecekleri keyifle içerken diş yüzeyimizden mineralleri çözdüğünü, dişlerimizi zayıflattığını, hassas ve çürüklere karşı daha korunmasız bir hale getirdiğini fark etmeyiz bile. Peki, bu asit neden daha çok dişlerimizi etkiler? Size bir örnekle şöyle anlatmak isterim. Mesela reflümüz olduğunda mide öz suyunun ağzımıza gelmesi bizi çok rahatsız eder.
Asidik yapısından dolayı boğazımızı yakar ve ağzımızda acı bir tat oluşur. Ve bu durum sürekli olduğunda dişlerimiz çok kuvvetli olan mide asidinde erimeye başlar. Midemiz bir mukoza tabakasıyla kaplı olduğundan yediğimiz yiyeceklerden daha kuvvetli olan kendi asidinden de etkilenmez. Ama dişleri koruyan bir tabaka yoktur. Dişleri sadece ağızdaki asit yapısını seyrelten tükürük, aside bağlı erozyonda savunmaya çalışır. Burada asıl problem diş yüzeyinden mineraller bir kez kaybolduğunda, bu yüzey tabakasının doğal olarak kendini tamamlayamamasıdır. Bu nedenle, dikkat edilmediğinde uzun süreli devam eden diş erozyonu dişlerin şeklini ve estetiğini etkiler. Dişleri zayıf, sağlıksız ve hassas hale getirerek diş kaybına neden olabilir. Durum böyleyken biz burada ne yapmalıyız?
Elbette ki asidik diye portakal suyu içmekten vazgeçmeyeceğiz. Genetik olarak tükürüğünün yapısı asidi nötralize etmesi açısından kuvvetli olanlar daha şanslı olsa da hepimizin dikkat etmesinin iyi olacağı şeyler var. Asidik içecekleri tüketme sıklığımızı azaltacağız, içecekleri pipetle içmeyi tercih edeceğiz ve dişlerimizle minimum temasını sağlayacağız, tüketilmelerinden hemen sonra dişlerimizi fırçalayacağız en azından bir bardak su içerek ağızımızda kalmasını engelleyeceğiz.
DİŞ AĞRISI KULAĞA VURUR MU?
Sıkça karşılaşılan şikâyetlerden biridir; diş ağrısı ile kulak ağrısının karıştırılması. Genelde de diş hekimine “Kulak burun boğaza gittim, bir şey bulamadı; ‘Bir de diş hekimine git’ dedi” cümlesiyle gelinir. Diş ve kulak sinirleri birbirlerine yakın ve bağlı olduğundan, özellikle üst çene dişleri ve alt çene azı dişlerinin ağrıları kulak ağrısı gibi hissedilebilmektedir. Kulakta oluşan ya da sinüzite bağlı ağrılar da zaman zaman diş ağrılarıyla karıştırılabilir. Sıkça karşılaşılan şikâyetlerden biridir; diş ağrısı ile kulak ağrısının karıştırılması.
Genelde de diş hekimine “Kulak burun boğaza gittim, bir şey bulamadı; ‘Bir de diş hekimine git’ dedi” cümlesiyle gelinir. Diş ve kulak sinirleri birbirlerine yakın ve bağlı olduğundan, özellikle üst çene dişleri ve alt çene azı dişlerinin ağrıları kulak ağrısı gibi hissedilebilmektedir. Kulakta oluşan ya da sinüzite bağlı ağrılar da zaman zaman diş ağrılarıyla karıştırılabilir. Geceleri dişleri sıkmak, yemek yerken tek taraflı yemek çene kaslarında ve ekleminde ağrılara yol açabilir ve bu ağrılar kulak ağrısıyla karıştırılabilir. Ancak diş ağrıları daha ziyade kalp atımı gibi olurken, kulak ağrısına duyma kaybı ve akıntı da eşlik eder. Bu ağrılar genellikle iltihaba bağlı olarak kendilerini gösterir. Bu iltihapların tedavileri zamanında yapılmalıdır. Bu yüzden mutlaka zamanında uzman bir hekime danışınız.
BEYAZLATICI DİŞ MACUNLARI ETKİLİ Mİ?
Günümüzde hepimiz beyaz, ışıltılı ve sağlıklı dişlere sahip olmak istiyoruz. Dişler ise iki sebepten sarı görünür. Bunlardan biri dişin genetik renginin sarı olması, diğeri ise dış yüzeyinde sonradan gıdalara ve sigara etkenlerine bağlı olarak oluşan renklenmelerdir. İnsanların beyaz diş istekleri daha hızlı ve direkt çözüm sunan beyazlatıcı diş macunlarını ortaya çıkarmıştır. Bu diş macunları diş yüzeyindeki lekeleri çıkarmak için içinde aşındırıcı maddeler ve bazı enzimler bulundururlar. İçeriğine baktığınızda silika, kalsiyum karbonat, hidroksiapatit vardır. Bunlar mikro kum taneleri gibi hareket ederek lekeleri mekanik olarak temizler.
Ancak diş fırçalanırken bu maddeler lekeleri temizlerken koruyucu diş minesine de sürtünür. Bu da uzun süreli ve sık kullanımlarla diş minesini aşındırır. Dişler koruyucu mine tabakası aşındığında eski hallerine göre daha güçsüz ve savunmasız hale gelebilir. Günümüzde birçok diş macunu dişleri aşındırıcı etkisiyle beyazlatır. Yani dişlerimiz genetik olarak sarı renkte olduğunda işe yaramazlar. Bu durumda diş hekiminizden yardım almak daha sağlıklı olacaktır. Beyazlatıcı diş macunlarının aşındırma etkisi dişlerin zarar görmemesi için güvenli seviyede standardize edilmiştir. Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO), diş macununda aşındırıcı etkiyi RDA olarak tanımlamıştır. Beyazlatıcı diş macunlarının RDA değeri 60-100 arasında olmalıdır.