D vitamini, vücutta kalsiyum ve fosfor gibi minerallerin düzenlenmesinde önemli rol oynayan ve yağda çözünen bir vitamindir. D vitamini eksikliği, vücudun kalsiyum ve fosfor dengesini bozabilir, kemik sağlığı üzerinde de olumsuz etkilere neden olabilir. Bununla birlikte, D vitamini fazlalığı da zararlı olabilir.
Nefrolityazis, böbreklerin bir hastalığı veya durumunu ifade eder. Bu nedenle, ‘D vitamini nefrolityazis’ terimi, D vitamini ile ilgili böbrek hastalıkları veya böbreklerin D vitamini metabolizması üzerindeki etkileri ile ilgilidir.
D vitamini, vücutta aktif hale gelmek için böbreklerde bir metabolik süreç gerektirir. Böbrekler, D vitamini metabolizması sırasında aktif bir rol oynar. Eğer böbreklerde bir sorun veya hastalık varsa, bu D vitamini metabolizmasını etkileyebilir ve D vitamini eksikliği ya da fazlalığına yol açabilir.
D vitamini eksikliği genellikle kemik sağlığı sorunlarına yol açar, çünkü vücut yeterince kalsiyum ve fosfor emilimini sağlayamaz. Bu, kemiklerin zayıflamasına ve osteoporoz gibi sorunlara neden olabilir.
Çevre kirliliği’ terimini sık olarak duyuyoruz. Hatta yaşadığımız doğanın onu çok kirlettiğimiz ve zarar verdiğimiz için bize küstüğü ve tepki verdiğini de yaşadığımız kuraklık ve seller gibi değişik doğa olaylarından anlıyoruz. Aslında anladığımızdan biraz şüpheliyim. “İzliyoruz demek” daha doğru sanırım. Çevrenin kirlenmesi fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etkenlerle hava, su toprak gibi yaşamamız için vazgeçilmez olan faktörlerin olumsuz yönde etkilenmesidir. Bu faktörlerin etkilenmesi yaşamımızı tehdit eden sonuçlarının yanı sıra sağlığımızı da olumsuz etkileyerek, yaşam kalitemizi bozacak şekilde uzun vadede bir takım kronik hastalıklara da yol açar.
Hava kirliliği: Soluduğumuz havanın zararlı gazlar, birtakım kimyasallar ve partiküllerin atmosferde birikip, solunum yoluyla bize zarar vermesi söz konusudur. Bu yolla solunum yolları enfeksiyonları, astım, KOAH (Kronik tıkayıcı akciğer hastalıkları), akciğer kanseri gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.
Su kirliliği: İçme suyu kaynaklarının kirlenmesiyle toksin ve mikroplar vücuda girerek,
Geçtiğimiz hafta baş dönmesinin sebeplerinden bahsettim. Vertigo içinde bulunduğumuz sıcak yaz günlerinde oldukça sık karşılaşılan bir sorun. Beni takip eden okurlarım, dost ve arkadaşlarımdan tedavisi konusunda sorular alınca bu hafta da vertigo ile karşılaşınca neler yapmalıyız, biraz bahsetmek istedim. Her hastalıkta olduğu gibi burada da önce sebebini bularak ona yönelik ilerlemek gerekiyor.
İç kulaktaki denge sistemi baş hareketlerinde ortaya çıkar. Bazen birkaç saniye bazen de çok daha uzun sürer. Halk arasında “kristallerin oynaması” olarak bilinir. İç kulaktaki denge organında bulunması gereken yerden ayrılan kalsiyum-karbonat kristalleri yarım daire kanalları içine düşerek başın hareketi sırasında buradaki sıvı içinde hareket eder ve baş dönmesine neden olurlar. Tedavisi yine halk arasında “kristalleri yerine oturtmak diye” bilinen bir manevra ile düştükleri doğru kanalı tespit edip, yarım daire kanalı içinden ayrıldıkları alana geri yollanmasıdır. İlaç kullanmadan yapılan ilk manevra sonrası tedavide başarı oranı
Tıpta, Latincedeki anlamıyla vertigo diye adlandırılan baş dönmesi hepimizin hayatımızda bir veya daha çok kere karşılaştığımız bir rahatsızlıktır. Çoğu zaman, masum sebeplerle olan bu dönmeler kısa sürede geçer ve biz de üzerinde durmayız. Bazen de inatçı olarak devam eder. Gelin beraber bu sebeplere bir göz atalım.
İç kulaktaki denge sistemi: Bu mekanizmadaki bozukluk en sık karşılaşılan sebeptir. Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV) yani masum, harekete bağlı olarak gelişen ara ara tekrarlayan baş dönmesi, yatağa yatarken, kalkarken, yatakta sağa sola dönerken, raftan bir şey almak için başı kaldırınca kısacası baş hareketlerinde ortaya çıkar. Bazen birkaç saniye bazen de çok daha uzun sürer. Halk arasında ‘kristallerin oynaması’ olarak bilinir. İç kulaktaki denge organında bulunması gereken yerden ayrılan kalsiyum-karbonat kristalleri, yarım daire kanalları içine düşerek başın hareketi sırasında buradaki sıvı içinde hareket eder ve baş dönmesine neden olurlar.
Meniere hastalığı: Adını bu hastalığı tarif eden
Vücudun su toplaması olarak tanımlanan ödem birçok değişik sebep ile olabilir. Genelde ödemin tedavisi olarak idrar söktürücü etkisiyle bilinen diüretik ilaçlar ilk önce akla gelir. Oysa tıpta birçok hastalıkta olduğu gibi burada da asıl amaç önce sebebe yönelik olmalıdır. Zira bazı tür ödemlerde idrar söktürücüler fayda etmez. Buna bir örnek tiroit bezinin az çalıştığı durum yani hipotiroididir. Gelin hipotiroidi nasıl oluyor tedavisi nedir beraber bakalım.
Tiroit bezinin tembel olduğu bir hastalık
Hipotiroidide tiroit bezi yeterince hormon üretemez. Bu nedenle kanda tiroit hormonları ölçüldüğünde normalden düşük bulunur. Aynı zamanda TSH dediğimiz tiroit stimulan hormon da yüksek bulunur. Bu hormon beyin tabanındaki hipofiz bezinden salınır. Tiroidi uyararak çalışmaya teşvik eden hormondur. Ama tiroidin çalışmaya niyeti olmadığı için o da ancak yükseldiğiyle kalır. Hipotiroidinin değişik sebepleri olabilir.
Hashimoto tiroidi
Hipotiroidinin en sık nedeni Hashimoto tiroididir. Otoimmün
Bu söze en çok da bu sıcak yaz günlerinde sıcakta ve uzunca bir süre bizi terk etmeyen güneşin altında yürümek istemeyenler sevinecek. Yanlış anlaşılmasın yürüyüşün bir kardiyolog olarak başta kalp damar sağlığına ve koruyucu tıbbın önemine yürekten inanan bir hekim olarak da sağlıklı yaşama büyük katkı sağladığını her fırsatta tekrarlayan ve savunan biriyim. Hatta tüm hastalarıma spor olarak önerdiğim aktivite de yürüyüştür. Çünkü kalp ameliyatı geçirmiş ya da stent takılmış olsun, yaşı ne kadar ileri olursa olsun eli, ayağı tutan, yürüyebilen herkese yürüyüşü tavsiye ediyorum.
Hastalarıma, ‘kalbiniz için yürümeniz gerekiyor’ dediğim zaman özellikle de 70 yaşın üzerindeki hastalarım bir an için bana biraz şaşkın biraz da kızgın bir ifadeyle bana, ‘Her gün 10 bin adım atmamı söylemeyeceksiniz?’ herhalde diyordu. İçinden de, ‘Doktor hanım bakalım sen her gün bu kadar yürüyor musun ki?’ diye sorduğunu da tahmin ediyorum.
Bir toplardamar hastalığı olan varis değişik sebeplerle ortaya çıkarak toplumun büyük kısmını etkiler. En sık olarak da bacaklarda görülür. Farklı belirtilere yol açarak kendini gösterir. Özellikle yaz mevsiminde sıcak havanın da etkisiyle varise bağlı belirtiler daha da belirginleşir. Sıcak damarların genişlemesine yol açacağından varisler de zaten damar genişlemesiyle ortaya çıktığı için buna bağlı şikayetler daha da artar. Bu nedenle varis hastalarına güneş, sıcak kum, kaplıca, hamam, sauna önerilmez. Ayrıca varisler için kullanılan varis çoraplarını da bu sıcak havada giymek pek mümkün olmadığından önleyici ve hafifletici bu tedbiri de almak zordur.
Varis nasıl olur?
Bacakta kirli kanı kalbe götüren toplardamarlar yerçekimine karşı çalışır. Toplardamarlar tek yönü çalışan kapakçıklar sayesinde kanı yukarı doğru taşır. Fakat bu kapakçıklar hasar görür veya güçsüzleşirse vazifesini yerine getiremez. Kapaklardaki yetersizlik sebebiyle damarlardaki kan geriye kaçar ve göllenir. Bu
Yaz mevsiminin bu sıcak günlerinde terle birlikte kaybettiğimiz iki önemli mineral vardır. Bunları fazla miktarda kaybeder ve yerine koymazsak en çok da kalp ile ilgili birtakım problemlerle karşılaşabiliriz. Gelin bu mineraller hangileri ve azaldığında başımıza neler geliyor bir göz atalım.
Sodyum: Yemek tuzunun kimyasal formülü NACl’dür (sodyum klorür). Kan tahlili yaparken özellikle de kalp hastalarında ve hipertansiyon hastalarında çok sık baktığımız bir değerdir. Kanda ölçülen normal değeri 135-145 mEq/litre’dir. Eğer bu değer 135 mEq/litre’den düşük ise hiponatremi yani vücutta sodyum azlığı söz konusudur. Sodyum azlığının sebeplerini belirlemede idrardaki sodyum miktarını da görmek tanıda önemli bir değer taşır. Örneğin kanda sodyum düşük fakat idrarda sodyum yüksek ise vücutta sodyum kaybına yol açan bir sebep vardır. Sıklıkla da bu sebep idrar söktürücü ilaçlardır. Eğer kandaki sodyum da idrardaki sodyum da düşük ise vücuda yeterince sodyum girmiyordur. Bu nedenle yemeklerde tuzu