Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte tatil havasına girmeye de başlarız. Özellikle de yaz tatili, denize havuza girmek ile geçtiği için bir de zayıflama telaşı başlar. Kış mevsiminde kalın giysilerin ardına kolaylıkla gizlenebilen fazla kilolar yazın tiril tiril incecik kıyafetlerinin ardından kendini kolayca ve acımasızca belli eder. Hal böyle olunca da insan var gücüyle ve jet hızıyla kilo vermek ister. İşte problem de burada başlar. Zira sağlıklı bir şekilde bu kadar hızlı kilo vermek asla mümkün değildir. Ancak tabi ki insanların bu dileğini kullanıp şu kadar kısa sürede şu kadar çok kilo verdiriyoruz diyerek birbirleriyle yarışa giren fırsatçıları bu dönemde çok görüyoruz. Diyetle bu işin yeterince zor olduğunu görenler de zayıflatıcı adı altındaki ilaçlara başvuruyorlar. Bu ilaçlar sözde diyet yapmayı kolaylaştırıyor, yemek yedikleri halde kilo verdiklerine kanıyorlar. Üstelik bunu kısa süre içinde sağlıyorlar. Buraya kadar her şey ideal gibi duruyor. Ne kadar kolay ne kadar güzel. Mucize gibi bir ilaç hem ye hem kilo ver. Hem de kısa
Bugün arife ve yarın Kurban Bayramı başlıyor. Bayram tatilinin uzaması bu süreyi bir yaz tatili olarak değerlendirmek ya da ailesini sevdiklerini görmek üzere memleketine gitmek isteyenler için güzel bir fırsat oldu. Ancak bu sürede yeni koronavirüsün de hâlâ aramızda dolaştığını bize bulaşmak hasta etmek için fırsat kolladığını unutmayalım. Aşılanma ile alınan tedbirlerle bulaşıp hasta edecek imkân bulamazken o da boş durmayıp mutasyonlara uğruyor. Daha bulaşıcı daha da hasta edici hal almaya çalışıyor. Çünkü hayatta kalabilmesi için buna ihtiyacı var. Eğer insana bulaşıp onun vücudunda bir parazit gibi yaşayıp üreyemezse yok olup gidecek. Hatta ne kadar çok insana bulaşırsa onun için o kadar iyi çünkü bu sayede mutasyonunu da kolayca yapıp varlığını garantiye alıyor. Böylece de biz daha çoook bayramları yeni koronavirüsle birlikte geçirip onun hayatımızı tehdit ederek kısıtlamasına maruz kalıyoruz ve kalacağız gibi de gözüküyor. Türk insanının sıcakkanlılığı, aile ve dostluk bağlarına verdiği
Kalp damar hastalıklarını önlemede yediklerimizin büyük rolü olduğunu hepimiz biliyoruz. Yüksek kolesterol düzeylerinin özellikle de kötü kolesterolün damardaki tıkanmada, plakların oluşumunda rol aldığını ve bu süreci olumsuz yönde etkilediğini de biliyoruz. Bu nedenle daha çok zeytinyağlılardan zengin Akdeniz diyetini öneriyoruz.
Zeytin ağacının sağlık üzerine olan bu olağan üstü faydaları insanların çok eskiden beri dikkatini çekmiş olmalı ki mitolojide bile ayrı bir yeri var. Antik Yunan mitolojisinde zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası Athena, Akropolis’e ilk zeytin ağacını dikmiş. Bu nedenle de günümüzde Yunanistan’ın başkenti olan Atina’ya onun adı verilmiş. Zeytin dalı aynı zamanda barış tanrısı da olan Athena’nın sembollerinden biriymiş. Antik Olimpiyat Oyunları’nda birinciler zeytin dalıyla ödüllendirilirmiş. Zeytin dalının barışın bir sembolü olarak kullanılması MÖ beşinci yüzyılda Yunan oyun yazarı Aristophanes’in Barış (Irini) adlı eserinde
Son zamanlarda aşı karşıtlarının neredeyse zil takıp oynamalarına sebep olan bir haber yayıldı. Bu haberde Pfizer/Biontech aşısının daha doğrusu mRNA aşılarının kalp kasında enflamasyon yani bir tür iltihaplanma yaptığına dair edinilen sonuçlardan bahsediyordu. Bu sonuçlara göre Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), ve Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) mRNA aşıları için hekimleri miyokardit (kalp kası iltihaplanması) ve perikardit (kalp zarı iltihaplanması) belirtilerine karşı tetikte olmaları uyarısında bulundu. CDC’den yapılan değerlendirmede 12-39 yaş aralığındaki erkeklerde ikinci doz aşının üç hafta sonrasında bir milyonda 12,6 kişide bu rahatsızlığın görüldüğünü belirtilmişti. CDC, 30 yaş altında kalp kası iltihaplanması nedeniyle hastaneye 309 kişinin yattığını, bu kişilerden 295’inin taburcu edildiğini bildirildi.
Nadir görülen bu etki daha çok 20’li yaşlar ve altındaki erkeklerde gözleniyor ve hafif belirtilerle, çoğunlukla da tam iyileşme ile atlatılıyor. Yaş yükseldikçe, özellikle 50 yaşının
Kovid-19 salgınında uzun bir yol katettik. Biz sağlık çalışanları olarak bu savaşta cephede ve ön saflarda savaşırken çok üzücü sonuçlara da şahit olduk. Kimi zaman hastalarımızı çaresiz kalarak kaybettik. Birçok meslektaşımızı şehit verdik. Bu sürede yaklaşık 50 bin insanımız salgın yüzünden hayatını kaybetti. Ayrıca salgın sebebiyle korkup hastaneye gelmeyen, kontrollerini erteleyen hastalar da tedavilerini yaptırmakta geciktiler.
Hastaneye gitmediler
Bir kısmı tedavi olabilecek hastalıklara yakalandığı halde hayatlarını kaybetti. Bunların başında da her zaman olduğu gibi kalp damar hastalıkları geliyor. Bu hastaların çoğu şikâyetleri başlasa bile koronavirüs kaparım diye hastaneye gitmekten çekindi. Bazı hastalar basit bir anjyo ile teşhis konulup, anjiyoplasti yapılarak başına bir hadise gelmeden tedavi olabilecekken kalp krizi geçirerek ambulansla acile geldi, bazıları da gelemeden hayatını kaybetti.
Kafa karıştırıyorlar
Bu kâbustan kurtulmak için dört gözle çıkacak aşıları bekledik. Bu sayede tünelin ucunu görmeyi ümit ettik. Derken
Şekerden kaçmak için tatlandırıcı kullanmak sanki güzel bir çözüm gibi gözükse de aslında tatlandırıcıların da benzer yan etkileri olduğu maalesef göz ardı edilemeyecek bir gerçek. Kalorileri daha düşük olduğu için diyet gibi algılanır. Nasıl olsa tatlandırıcı kullanılmış bir şey yapmaz diye düşünerek yanıltıcı bir şekilde bol miktarda tüketmek bu zararı katlayarak çoğaltır. Tüketilen yiyecek miktarındaki artışla beraber kilo artışı da gözlenir. Yani bu pastada, tatlıda nasıl olsa şeker yok diye düşünüp kocaman bir dilim keser yerseniz, yediğiniz bu miktar yine size kilo aldıracaktır.
İki türü var
Tatlandırıcılar, enerji içeren ve içermeyen olmak üzere ikiye ayrılır. Enerji içeren tatlandırıcılar fazla miktarda alınırsa kan şekerini yükseltebilirler. Fruktoz yani meyve şekeri bu tür bir tatlandırıcıdır. Bir diğeri de ‘sorbitol’dür. Isıya dayanıklıdır, pişirilmekle tadı kaybolmaz, acılaşmaz, kıvam artırıcı özelliği olduğu için reçel, marmelat gibi tatlıların ve cikletlerin
Şekerin mecazi anlamlardaki kullanımı her ne kadar hep olumlu ve sevimli manaları çağrıştırsa da bilim onun foyasını çıkardı. Şeker tatlı tatlı ve sinsi bir şekilde bizi kendine alıştırıp organlarımızı tek tek bozuyor, dokunmadık yer bırakmıyor. Üstelik her zaman çaya, kahveye koyduğumuz şekerin haricinde her gün tükettiğimiz birçok yiyeceğin içinde de yer alıyor. Örneğin çay veya kahvemizi şekersiz içiyoruz fakat onun yanında pasta ya da kurabiyeyi afiyetle tüketiyoruz. Bazılarımız için çikolata vazgeçilmezimiz. Hani her gün yesem bıkmam dediğimiz yiyecekler var ya eminim birçoğumuz için çikolata bu yiyeceklerin arasındadır. İçerdiği kakaonun antioksidan özelliği vicdanlarımızı biraz rahatlatır. Bu yüzden de özellikle bitter olanını tercih ederiz. Hatta kakao oranına bakıp yüzdesi en yüksek olanını seçeriz. Bu bir bakıma iyi tabi ki. Ama hepsinin içinde şeker var maalesef.
Şekere çocuklukta alışıyoruz
Çoğumuz şekere çocuklukta alışıyoruz daha doğrusu alıştırıyorlar. Çocukları sevindirmek
Bu yıl 74’üncüsü düzenlenen Dünya Sağlık Asamblesi, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) en önemli toplantılarından biridir. Bu toplantıya tüm DSÖ üye devletlerinin delegeleri katılır. Dünya Sağlık Asamblesi’nde örgütün politikaları belirlenir, yönetimle ilgili seçimler yapılır, mali politikalar denetlenir ve önerilen program bütçesi gözden geçirilip onaylanır. Tüm dünyayı ilgilendiren önemli kararların alındığı bu toplantı, her yıl İsviçre’nin Cenevre kentinde Dünya Sağlık Örgütü’nün merkezinde düzenlenir. Toplantı farklı alanlarda çeşitli hayati konuların ele alındığı, problemlerin tartışıldığı, çözüm imkanlarının sunulduğu ve karara bağlandığı farklı oturumlar şeklinde yapılır.
Bakan Koca konuşma yaptı
Dünya Sağlık Asamblesi’nin bu yılki teması “Bu salgını sona erdirmek, bir sonrakini önlemek, birlikte daha sağlıklı, daha güvenli ve daha adil bir dünya inşa
etmek” şeklinde kurgulandı. 24 Mayıs - 1 Haziran