Metabolizmayı canlandırmak için gıdalardan gereken oranlarda faydalanmak, yani az yağlı yiyerek metabolizmayı daha da yavaşlatmak yerine hayvani yağlardan uzak durup ölçülü oranda bitkisel yağlardan ve balıktaki gibi dengeli omega 3-6 içerikli (deniz balığı olması şartıyla) doymamış yağlardan faydalanmak doğru olacaktır. Hızlanmaya başlayan ve canlanan metabolizmaya, egzersiz yaparak ve belli kas gruplarını düzenli olarak çalıştırarak katkıda bulunmak ve bu hızı idame ettirmek uzun soluklu bir kilo kontrolü sağlayacaktır. Az önce saydıklarımla beraber hem cilde hem de sağlıklı bedene kavuşmada faydalı olan bazı anti-oksidanları ve gıda takviyelerini doktorunuza danışıp periyodik olarak tüketerek ve kendi neslinin en iyisi ve kronolojik yaşının en sağlıklısı olmak elimizde.
Alkali besinlerle beslenmenin ve alkali su tüketmenin metabolizmayı hızlandırarak kilo verme üzerine etkilerini inceleyen bilim adamının mikroskobik düzeyde çarpıcı kan analizleri var.
Bu durumda içtiğimiz suyun pH düzeyinin 7 ve üstünde olmasına özen gösterelim diye tekrar vurgulamakta fayda görüyorum. Asitli içeceklerden (kahve, çay, alkol, her tür gazlı içecekler ve meyve sularını) asgari ölçüde
Cilt çatlakları çözümü en zor konulardan olma durumunu ne yazık ki korumaya devam ediyor. Öncelikle cilt çatlakları neden oluşur? Çatlaklar, cildin gerilmeye, büyümeye adapte olamadığı yerlerde oluşan lif kırılmaları ve kopmalarıdır. Cildin her tabakasında hücreler birbirileri ile bağlarla tutunmuş bir bütünlük oluşturarak bulunurlar. Bu hücrelerin ürettiği kollajen ve elastik lifler de cildin ikinci tabakasında dermiste bağ dokusu denilen yapıyı oluşturan sağlam liflerdir. Bu liflerin ve hücreler arası bağların aşırı gerilmeye dayanamaması yüzünden yarıklar yani çatlaklar oluşur.
Tedavisi neden bu kadar zor veya başarısı az? Genellikle iki çeşit çatlak problemi ile karşılaşıyoruz. Birincisi ince çizgiler halinde cildin normal renginden daha açık renkli ancak ciltte çöküntülerin olmadığı çatlaklar; diğeri ise hafif pembeden daha canlı kırmızıya kadar değişen renklerde ciltten çökük ve çökük olan alanın incelmiş, parlak, sedef görünümlü olanıdır. Tedavi her ikisinde ortak olup; ciltten çökük olan çatlaklarda elbette biraz daha kombine bakımlar gerektirir ve biraz daha başarısı düşüktür. Ortak tedavi cildin yeniden yapılanmasını tetiklemektir. Bu amaçla kimyasal peeling,
Benler cilt renginde, ciltten biraz koyu veya kırmızı (anjiom), kahverenginden siyaha kadar değişen renklerde ciltten genellikle kabarık, bazen üzerinde kılların da olduğu selim lezyonlardır. Ben’ler özellikle cilt rengi açık olan kişilerde daha fazla görülür. Çünkü açık ten rengi güneşin ultraviyole ışınlarına karşı daha az savunmalı olup; hasara daha kolay uğramaktadır. Ayrıca çeşitli terminolojik isimlerdeki ben’lerin genetik özellikleri de unutulmamalıdır. Anne- babadan çocuğa geçen bu özellikler hangi yaşta ve hangi bölgede, nasıl bir ben’in çıkacağı hakkında genetik bilgiyi içerir. Güneşe maruz kalınan süre, güneş yanığı öyküsünün olup olmadığı, ben’ler için zemin hazırlayan faktörlerdendir.
Önemli olan benlerin selim halini korumaktır. Bunun için öncelikle dikkat edilmesi gereken güneşin olumsuz etkilerinden korunmak için güneşin en tepede olduğu (saat 9-16 arası) kızgın olan saatlerde güneşe çıkmamak ve yaz-kış ultraviyoleye karşı koruyan güneş koruyucular kullanmaktır.
Ayrıca herkesin kendi ben’inin özelliklerini iyi bilmesi ve bireysel olarak da takip etmesi gerekmektedir. Takip ederken ben’in boyutunda ve renginde kısa süre içinde bir değişiklik olup olmadığına,
Göz çevresinin cildi oldukça ince, transparan ve damarlarca zengindir. Bu bölge mimiklerin etkisi altında sürekli hareket ettiği için, eşit şartlar altında kronolojik olarak en erken yaşlanan cilt bölgesidir. Göz altı morluklarının esmer tenlilerde koyuluk şeklinde, beyaz tenlilerde ise mavi-mor renkte olduğu gözlenir. Göz altı koyuluk ve ödem, fizyolojik şartlarda da bazen olabilir, uykusuzluk, beslenme bozukluğu, gözlerin yorulması gibİ. Ancak konusu geçen morluk ve ödem daha farklıdır. Yerçekimine maruz kalan cildimizin en yumuşak olduğu göz altı bölgesi, altındaki yanak yastığı (elmacık kemiğini çevreleyen) tarafından adeta balkon gibi yukarıya doğru itilerek desteklenir. Şayet biz bu bölgedeki yastığımızın kitlesel hacmini kaybedersek; üzerindeki dokularda öne doğru çıkıklık, hatta cildinde sarkma ve buruşma şeklinde görünüm ortaya çıkabilir. Göz altının mor görünmesi, bu bölgenin ödemli olmasına ilave olarak damarlarındaki artan elastikiyet kaybı, mikrodolaşımının bozulmasıyla ilişkili olarak da daha belirgin koyu ve şiş görünebilmektedir.
Aslında en etkili çözüm, cerrahi olarak o bölgenin düzeltilmesi ve yanakların balkon görevinin yeniden kazandırılması için
Menapoz döneminde cildimizde nelere olur? Bu dönemde hücre üretimini arttırmanın yolları nelerdir?
Menapoz dönemi yumurtalıklardan her ay atılan yumurta hücresinin tükendiği ve bu dönemde salgılanan hormonlarımızın değişikliğe uğradığı, kadınlar için doğurganlığın azalması veya bitmesi şeklinde algılanabilen bir dönemdir. Bu dönemin ayrıca duygusal açıdan da etkilerinin fazla olduğu bilinmektedir. Psikolojik boyutu kişiden kişiye farklı dozlarda yaşanırken; fizyolojik olan getirileri ise genellikle ortaktır. Bu dönemden itibaren daha da sağlıklı yaşamaya özen göstermekte fayda vardır. Sağlıklı beslenmek, spor yapmak, yoga gibi ruhumuzu da besleyen egzersizler yapmak, cildimizi düzenli bir şekilde takip etmek, meme ve kemiklerimizi daha fazla önemsemek bu dönemde alınabilecek tedbirlerden bazılarıdır. Cilt ve menapoz ilişkisine gelince, menapoz döneminde östrojen hormonunda azalma olması bu hormona duyarlı olan hücrelerde de üretimin azalmasına neden olmaktadır. Özellikle dermiste yaşayan fibroblastların kollajen ve elastik lif üretiminin ve buna bağlı hyaluronik asit üretiminin azalması, bağ dokusunun gevşemesine ve volüm kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle ciltte nemsizlik
C vitamini suda çözünen, güçlü antioksidan özellikleri olan, fazla içilse bile idrarla atılan zararsız bir vitamindir. Tabii su az içilirse hem yararı azalabilir, hem de idrar yolları ve böbrekte tortu oluşumuna yol açabilir. Ciltte yaşlanma etkilerini geciktirme, hücresel koruma, bağışıklık sistemini destekleme, tüm serbest radikallerle mücadele etme gibi çok önemli fonksiyonları bulunmaktadır. Cildin fabrika hücrelerinin ürettiği kollajen ve elastik liflerin yapımında da C vitamini kilit bir rol üstlenmiştir. Cilt üzerine uygulanan C vitamini ile ilgili bilimsel çalışmalar, pH düzeyi 3-5 arası olan ve %10 ve üzeri C vitamini (askorbik asit) serumların emiliminin iyi olduğunu göstermektedir. Bu serumların, hücreleri ışık hasarına karşı koruduğunu ayrıca hasarı onarabildiğini, kollajen liflerin yapımının artmasını sağladığını öğrenmekteyiz.C vitamini suda çözünen, güçlü antioksidan özellikleri olan, fazla içilse bile idrarla atılan zararsız bir vitamindir. Tabii su az içilirse hem yararı azalabilir, hem de idrar yolları ve böbrekte tortu oluşumuna yol açabilir. Ciltte yaşlanma etkilerini geciktirme, hücresel koruma, bağışıklık sistemini destekleme, tüm serbest radikallerle
20’li yaşlarda cildi korumak ve dengeli beslenmek, iyi uyumak ve güneşten korunmak temeldir. Bu yaşlarda cildin tipine göre temizlik ve hafif bir nemlendirici yeterlidir.
30’lu yaşlarda biraz önce saydıklarıma ek olarak daha fazla nem, ince çizgileri önleyen hafif dozda glikolik asit içerikli veya retinol içerikli ürünlere başlamak yerinde olur.
40’lı yaşlarda yine aynı yaklaşıma ek olarak peptid veya daha yüksek oranda glikolik asit içerikli, özellikle vitaminlerden zengin ürünler nemlendirici olarak tercih edilebilir. İhtiyaca göre nem maskeleri uygulanabilir.
50’li yaşlarda; menapoz dönemine ait hormonal değişiklikler yüzünden daha yoğun içerikli biraz daha yağlı ürünler tercih edilebilir.
Hepsinde ortak nokta; kronolojik yaşa göre değil cildin durumuna göre yaklaşmaktır. Gerekiyorsa kremlerin yanına gıda takviyeleri ilave edilebilir. Cildin anti-aging’ini sağlayan vitaminler kür halinde kullanılabilir. Cildin ihtiyacına göre kremler ve vitaminler dışında uygulanabilecek birçok yöntem ve cihazdan da faydalanılabilir.
Vitaminlerin cildin sağlığını korumada önemli bir yeri vardır. Öyle ki bazı vitaminler, hamile kalmaya karar verildiği anda alınmalıdır. Çünkü hücrelerin üretim aşamalarında onlara çok ihtiyaç vardır. Hamile kalmak isteyenlere sipina bifida hastalığını veya yarık-damak-dudak hastalığını önlemesi için folik asit önerilir. Şayey folik asit takviyesi yapılmazsa, her gün hiç aksatmadan çiğ olarak 2 kilo brokoli yemek gerektiği bilinmektedir.
Bu genel örnekten sonra, kendi mesleki alanımdan da güzel örnekler verebilirim. Bazı B vitaminlerinin aft, uçuk, beriberi hastalığını önlediği, C vitaminlerinin kollajen sentezi sırasında kullanıldığı, cilt ve mukozalarda koruyucu bir antioksidan olduğu, benzer şekilde çinko takviyesiyle ciltte yaraların hızla iyileştiği, izlerin temizlendiği, A vitamini ile akne tedavisine destek olunduğu bilinmektedir. Sağlıklı bir erişkinin, her gün kanserojen maddelere maruz kaldığını ve bu serbest radikallerle mücadeleleri sırasında kanserojen maddeleri kendisinin de ürettiğini düşünecek olursak dışarıdan destek almak gerekir.
En büyük desteğimiz elbette doğru beslenmek olacaktır. Ancak toprak, su, hava bu kadar kirliyken, besinler bu kirli ortamlarda