Sigaranın sağlımız üzerindeki olumsuz etkileri çok iyi bilinmektedir. Özellikle sigara dumanındaki kanserojen etkili kimyasallar,tüm dokularda hücresel hasarı başlatmaktadır. Başta akciğerler ve nefes borusu olmak üzere, kalp-damar sistemindeki etkilerinden üreme sistemine kadar tüm organları hücresel düzeyde hasara uğratan sigara, cilt üzerinde de benzer etkilere neden olmaktadır. Ciltteki etkileri erken cilt yaşlanması, kırışıklıklar, yara iyileşmelerinde gecikme, kanser (skuamöz hücreli kanser türü), bazen sedef hastalığı, hidraadenitis supurativa (halk arasında köpek memesi denilen), saç kaybı, ağız tabanı kanserleri olarak görülmektedir.
Sigaranın damarları daraltarak dolaşımı engellemesi ya da bozması nedeniyle cilt hücreleri yeterince oksijenlenememekte ve beslenememektedir. Bu nedenle üretimi yavaşlayan veya enerjisi düşen hücrelerin savunması azalmaktadır. Ayrıca organları oluşturan hücreler görevlerini yerine getirememektedirler.
Sigaradaki nikotinin cildin üst tabakasında suyun tutulumunu azalttığı, hatta diüretik (su atıcı) etkileri olduğu saptanmıştır. Kırışıklıkların oluşması ile ilgili sebepler arasında ilk sıralarda, hücrelerin su tutma yeteneğinin azalması
Bazı cilt hastalıkları gıdalarla ilişkilidir; rozasea hastalığında baharatlı gıdalarla, fazla tüketilen çay, kahve ve alkol ile doğrudan bir ilişki söz konusudur. Kızarıklık ve kılcal damarlar, güneş hasarı ile ilgili de olabileceği gibi, yenilen bu tip gıdalarla tetiklenen rozasea hastalığı ve lupus hastalığı ile de ilgili olabilir. Bazı gıdaların, mide asidini arttırdığı için veya zaten var olan mide hassasiyetinden dolayı gastrite, reflü sorunun kronikleşmesine neden olabileceği için yenmemesi tavsiye edilir.
Tiroid hastalıklarında ise ya ciltte kuruma ve pullanma, saçlarda erken beyazlama veya dökülme görülmekte ya da tam tersi ciltte yağlanma, akneye yatkınlık, terleme bozuklukları, bazen de tüylenme olabilmektedir. Benzer şekilde kilo problemi olanlarda, insülin direnci olanlarda ve diabet hastalarında da akne veya tüylenme problemi hatta adetlerde düzensizlik ve saçlarda erkek tipi dökülmeler bile görülebilmektedir. Özellikle insülin direnci olanlarda ve sık sık beslenerek sık sık insülin salgılanmasının tetiklendiği kişilerde, insülin hormonunun anabolik (sentezleyen-depolayan) etkilerinden dolayı, derin yağ dokularının arttığı, aynı zamanda selülitli görünümün de
Vitaminlerin cildin sağlığını korumada önemli bir yeri vardır. Öyle ki bazı vitaminler, hamile kalmaya karar verildiği anda alınmalıdır. Çünkü hücrelerin üretim aşamalarında onlara çok ihtiyaç vardır. Hamile kalmak isteyenlere sipina bifida hastalığını veya yarık-damak-dudak hastalığını önlemesi için folik asit önerilir. Şayet folik asit takviyesi yapılmazsa, bunun yerine her gün hiç aksatmadan çiğ olarak 2 kilo brokoli yemek gerektiği bilinmektedir.
Bu genel örnekten sonra, kendi mesleki alanımdan da güzel örnekler verebilirim. Bazı B vitaminlerinin aft, uçuk, beriberi hastalığını önlediği, C vitaminlerinin kollajen sentezi sırasında kullanıldığı, cilt ve mukozalarda koruyucu bir antioksidan olduğu, benzer şekilde çinko takviyesiyle ciltte yaraların hızla iyileştiği, izlerin temizlendiği, A vitamini ile akne tedavisine destek olunduğu bilinmektedir. Sağlıklı bir erişkinin, her gün kanserojen maddelere maruz kaldığını ve bu serbest radikallerle mücadeleleri sırasında da kanserojen maddeleri kendisinin de ürettiğini düşünecek olursak dışarıdan destek almak gerekmektedir.
En büyük desteğimiz elbette doğru beslenmek olacaktır. Ancak toprak, su, hava bu kadar kirliyken, besinler bu
Cilt kızarıklığının çeşitli sebepleri vardır. Sıcak, soğuk, güneş, buhar, ilaçlar, stres, bazı gıdalar (baharatlar) cildin kan dolaşımını hızlandırabilir. Kan damarlarının yüzeye çıkması ya yapısaldır, ya da sonradan edinilmiştir. Özellikle açık tenli bir cilde sahipsek ve genetik olarak bazı hassasiyetlerimiz varsa çevresel etkenler cildimize daha fazla zarar verir.
Şayet sıkıntı ve stresle flushing dediğimiz kızarmalar ani olarak ortaya çıkıyorsa, herhangi bir hastalıkla ilişkilendirilmemişse (tansiyon yükselmeleri vb.) kızarıklık kalıcı değildir. Kişinin duygu durumlarını kontrol altına alması, bazı dolaşımı düzenleme etkisi olan kremleri kullanması tedavinin önemli bir parçasıdır. Aynı zamanda ışık terapileri sayesinde tedavi süreci hızlandırılandırılabilir.
Stres ile vücudumuzda ne gibi değişiklikler oluyor?
Öncelikle merkezi sinir sisteminin stresi ilk algılayışı ile yani görmek, duymak, hissetmek ve düşünmek ile gelişen duruma beyin nörolojik ve hormonal yollardan cevap verir. Ya refleks olarak ya da düşünülmüş olarak bir vücut dili oluşur, eş zamanlı olarak ilk adrenalin (heyecan hormonu denebilir-salgılandığı an koşabilecek enerji ve güç oluşur)- asetil kolin ( kas-sinir ilişkisi, aynı zamanda salgıların da düzenlenmesinde etkilidir) daha sonra kortizon seviyeleri değişir. Bu durumda kan basıncı ve kan şekeri değişikliğe uğrar, tüm vücut salgıları tepki verir, ağız kuruması daha sonra el, kol altı vs terleme, hatta belki barsaklarda çalışma artışı gibi birbirini takip eden belirtiler.
Belli bir yaştan sonra stresle gelişen bu hormonal değişiklere karşı, vücut savunmasını azaltabilir veya ne yazık ki tepkisizlik geliştirebilir bile. Otoimmun hastalıklar dediğimiz vücudun kendi kendisine antikorlar ile savaş açması da stres ile tetiklenen durumlar arasında sayılmaktadır. Son zamanlarda ne yazık ki neredeyse 30-45 yaş arasındaki her iki kadından birinde görülen Hashimoto tiroiditi isimli hastalıktaki artış, belki de bu yaş
Gelecekte bir gün organlarımızı, hasarlanan cildimizi veya uzuvlarımızı kendi kök hücrelerimizle tamir edebileceğiz. Bu da cildimizin hasarlarının geriye dönmesi yani yaşlanmanın durdurulması anlamına gelmektedir. Bu cümleleri okuduğumuz zaman bilim kurgu filmlerini anımsatır gibi bizi etkilese bile, bu fikirleri taşıyan birçok bilim insanları bu konular üzerine oldukça yoğun bir çalışma yürütmektedir.
Günümüzde kök hücreler ile ilgili çalışmalarda gelinen nokta; bazı organların tamir edilebilmesi, bazı amansız hastalıklarla mücadelede destek olunabilmesi, ciltte ise yeni kollajen üretimi için fibroblast adı verilen üretici hücrelerin üretiminin tetiklenmesidir. Bu amaçla kök hücrelerin rekonstrüktif cerrahide ve kozmetik cerrahide kabul görmüş bir yeri vardır. Ülkemizde de kendi yağ hücrelerimizden özel bir teknikle ayrıştırılabilen kök hücreler tekrar cildimize ekilebilmekte ve dokuları destekleyebilmektedir. Özellikle yüzün orta bölgesine uygulandığında yüz ovalini dahi yukarıya kaldırabilen etkileri gözlenebilmektedir. Bir diğer etkisi ise bu bölgeye sadece volüm vermesi değil, ileriye dönük hücresel yatırım yaparak cildin yaşını hücresel anlamda birkaç sene geriye
Hormonlar gençliğin sırrı. Adeta sihir gibi. Kadınlar menapoza östrojen salgısı düştüğü zaman girmekte ve takip eden 5 yıl içinde özellikle ciltlerindeki çizgiler derinleşmekte ve cilt sarkmaları görülmeye başlamaktadır. Oysa erkeklerde testosteron adeta alıştırır gibi; yavaş yavaş düşmektedir. Bu nedenle erkekler yaşlandıklarını da pek biz kadınlar gibi hissetmezler. Gelin bu hormonları biraz daha yakından tanıyalım:
Çok iyi bildiğimiz gibi kadınlar için östrojen, erkekler için ise testosteron, cinsiyet karakterlerinin gelişmesi için yaşamsal rol üstlenmiştir. Üreme sağlığı için vazgeçilmez öneme sahip bu hormonlar her iki cinsiyette de üreme organlarında üretilirler.
Bu hormonların etki altında üretim yapan dokular, hormonlara özel (östrojen reseptörü) alıcılar taşırlar. Bu alıcıların bulunduğu organlara örnek olarak; başta üreme organları olmak üzere, yağ dokusu, cilt, damar dokusu, beyin, kemik sayılabilir. Ayrıca hamilelikte placenta, menapoz sonrası yıllarda yağ hücreleri ve böbreküstü bezlerinden de üretim olmaktadır.
Benim ilgi alanım cilt olduğuna göre biraz cilt ve östrojen ilişkisine değinmek isterim. Cildimizin gençlik deposu dermis tabakasında
Stres en önemli içten yıkıcı faktördür. Stres vücudumuzun doğal kortizon üretimini olumsuz yönde etkileyerek bazen sivilce çıkarmamıza, bazen şişkinlik (ödem) sorunu yaşamamıza, hatta kabızlık, saç dökülmesi, ekzema, uçuk gibi birçok soruna neden olur.
Dış etkenler ise en az iç faktörler kadar önemlidir. Kaldı ki ultraviyole ışınları tüm etkenlere bedeldir. Ultraviyole bir radyasyondur ve inanılmaz yaşlandırıcı etkilere sahiptir. Birçok dermatoloji literatüründe malign melanom ve diğer cilt kanserlerinin ilk nedenidir. Daha sonraki etkenler arasında hava kirliliği, aktif veya pasif sigara içiciliği, beslenme kalitesi (organik besin- gerçekliği), uyku düzeni, düzenli mide-barsak sistemi (beslenme ve içsel) gibi birçok sebep sayılabilir.
Cilt, çeşitli görevleri olan hücrelerden ve bu hücrelerin içinde yaşadığı destek dokudan, damarlardan, sinirlerden, pigmentlerden (renk maddeleri-melanin) zengin büyük bir organdır. Hatta vücudumuzun ortalama yüzey alanı ile ilişkili olarak en büyük organıdır, dışarıyla temasta olduğu için de en savunmalı organıdır. Bir o kadar da ısı yalıtımı görevi olan, terlemeyle toksinlerden arınmayı sağlayan en önemli detoksçumuzdur.
Cildin en üst