Bu yöntemin asıl çıkış noktası; bir ortamı oksijensiz bırakarak (hipoksik ortam) dolaşımı hızlandırıp o ortama kan ve oksijen akışını sağlamaktır. Bu da o bölgedeki yağ hücrelerinin kullanılmasına, dolayısıyla yağ dokusunun azaltılmasına yardımcı olur. Bu düşünceyle şekillenen tedavi, karbondioksit gazının masum oluşu nedeniyle uygulama konusunda güven vermektedir.
Selülit ağırlıklı olarak kadınların sorunu olmakla birlikte, kilo alan ve androjen hormon eksikliği veya yetmezliği olan erkeklerde de görülebilir.
Selülit bilindiği gibi şişmanların sorunu değildir, zayıflarda da görülebilir. Genellikle genetik yatkınlığı olan kişilerde ve sıklıkla hormonal sikluslarımızla ilişkili olarak ciltte, portakal kabuğu görünümünden daha problemli, çukur çukur görünüme kadar olan bir durum söz konusudur.
Oluş mekanizmaları arasında, cilt altı bağ dokusunda engebeli görünüme yol açan, gevşeklik, ödem (su tutulması), mikrodolaşımın bozulması, bununla ilişkili kapsüllerle çevrelenmesi bulunmaktadır. Ayrıca selülitten bahsederken evrelerine göre de ayırım yapılmaktadır. Sadece deriyi iki parmak arasında sıkıştırınca veya kasları kasınca portakal kabuğu şeklinde ortaya çıkan görünüm varsa evre I, normal pozisyonda iken görünüyor ancak, kasları kasınca çukurluklar oluşuyorsa evre II, hem çukurluklar hem de sertlikler var ve ağrılıysa evre III olarak değerlendirilir.
DR.BETÜL ŞENGÖR'ÜN "CİLDİNİZ İÇİN GENÇLİK SIRLARI" BAŞLIKLI KİTABI TÜM SEÇKİN KİTABEVLERİNDE.
Bu kitapta A’dan Z’ye cildinizle ilgili merak ettiğiniz her şeyi bulacaksınız.
DR.BETÜL
GÜNEŞİN CİLDİMİZ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ - BÖLÜM I
Yaz ayları ve sıcak havanın insan bedeni üzerinde bir çok etkisi vardır. Sıcak hava ve güneş ışığının olumsuz etkilerine karşı, bazı önlemlerle cildimizi hazırlayabilir, böylece güneşin ve yazın keyfini doyasıya çıkartabiliriz.
Güneş/yaşlılık lekesi
Çinko oksit ve titanyum dioksit fiziksel koruma sağlar, güneşi yansıtarak cilde geçirmez, ancak UVA için etkili engelleyicinin, kimyasal içeriklerde daha iyi olduğu bilinmektedir.
Mineral bazlı veya fiziksel koruyucuların çocuklara daha uygun olduğu düşünülmekle birlikte UV endeksi yüksek olan durumlarda bunlar yetmeyebilirler. Hatta çinko oranı yüzünden cildi fazla kurutarak koruyuculuğu bile değişebilir; bu durumda cildi iyi nemlendiren antioksidan içerikli bir güneş koruyucu daha uygun olmaktadır.
Çevresel etkenlere karşı ve ultraviyolenin yol açtığı hasarın basamaklarının tedavisine yönelik olarak, zengin antioksidan içerikli yeni nesil güneş koruyucular aynı zamanda UVA için de koruma sağlayarak daha etkili olabilmektedir.
SPF (Güneş Koruma Faktörü) bir ürünün cildi UVB kızarıklığından koruma yeteneğini gösteren bir kriter olup; güçleri 4 ile 30+ arasında belirlenmiştir. Koruyuculuk için sadece SPF içeriği değil; UVA bloke etme özelliği hatta antioksidan filtreleme özelliği de gerekmektedir.
SPF 15’in % 93, SPF 30’un % 97, SPF 40’ın %97,5 koruma sağladığı bilinmektedir. Fiziksel bariyerler, mineral filtreler içerir, sadece yansıtma ile cildi korurlar, kimyasal bariyerler ise hem yansıtma hem dağıtma hem da ışığı emerek (absorbe ederek) koruma özelliğine sahiptir. Bu kimyasal içeriklere dikkat etmek gerekir.
Bazılarının emiliminin fazla olduğu ve vücudun sistemik dolaşımına karışabildiği, dolayısıyla bebeklerde kullanımının sakıncalı olduğu bilinmektedir.
Bu kitapta A’dan Z’ye cildinizle ilgili merak
SPF’nin uzun vadeli kullanımı cilt kanseri riskini arttırıyor şeklinde açıklamalar ne kadar doğrudur?
Öncelikle cilt kanserlerinin küresel ısınma ve ozon tabakasındaki artan incelme nedeniyle arttığı bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla ben cildi korumaktan yanayım. Hatta bebeklikten itibaren bu ürünlerin sürülmeye başlanması gerektiğini düşünüyorum. Ancak ürünlerin seçimi, sürülme sıklığı, sürülecek miktar, korumanın SPF oranı, koruyucunun nasıl temizleneceği ve cilt tipi göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir.
Ultraviyolenin cilt üzerindeki olumsuz etkileri birkaç adımdan oluşmaktadır. İlk olarak güneşe maruz kalındığı zaman cilt, bir tepki vermektedir. Bu adeta bir savunma tepkisidir; ardından serbest radikallerin oluşması ve bunların hücresel saldırısı başlamaktadır.
Hücre saldırısı sonucunda hüçrenin çekirdeğindeki DNA’nın yani genetik
şifremizin tamir mekanizması bozulmakta ve genetik hasarın kalıcı olma riski çok artmaktadır. Hücresel hasarın sonucu olarak önce foto yaşlanma olarak da bilinen cilt tonunda değişiklikler, kollajen kırılmaları, hyaluronik asit üretiminde azalma buna bağlı olarak kırışıklıklarda artma görülmektedir.
Kırışıklıklardan daha önemli olan durum
ULTRAVİYOLE IŞINLARI VE CİLDİMİZ
Değerli okurlarım,
Bugünden itibaren, güneş mevsimine hızla giriş yaptığımız şu günlerde sizlere rehber olacak bir yazı dizisine başlamış bulunuyorum. UV ışınları, güneş ve cildimiz hakkında bilmeniz gerekenleri, yeni yayınlanan kitabım "Cildiniz için Gençlik Sırları" kitabında ayrıntılarıyla anlattım. Burada da sizlerle her gün bu yazının bir bölümünü paylaşacağım.
Sevgilerimle,
Uzm. Dr. Betül Şengör
Güneş Dost mu Düşman mı? Güneş Koruyucular Zararlı mı?
Bu soruya yanıt vermeden önce, güneş ışınlarının ultraviyole olduğu ve ultraviyolenin A, B ve C olmak üzere isimlendirilen dalga boylarının cilt üzerindeki etkilerinin neler olduğunun aydınlatılması gerekmektedir. UVA ve B epidermisi ve dermisi direkt olarak etkileyebilen dalga boylarına sahiptir. Özellikle UVA dermise kadar inebilmesi nedeniyle daha tehlikelidir. Bu durumda ultraviyolenin olumsuz etkilerini engelleyen SPF (Sun Protection Factor: Güneş Koruma Faktörü) dosttur, diyebiliriz. Çünkü öncelikle cildimizin kanser olmasını ve mevcut ben’lerinin kötüye dönüşmesini engellemeliyiz.
Ultraviyole ışınlarına belirli saatlerde ve belirli bir süre korumasız olarak maruz kalmak, D vitamini sentezi için de