Cildiniz İçin A’dan Z’ye Her şey Bu Kitapta…
Dermatoloji Uzmanı Doktor Betül Şengör’ün Cildiniz İçin Gençlik Sırları adlı kitabı Alfa Yayınları’ndan çıktı.
Cildimiz vücudumuzun aynasıdır diyen Doktor Betül Şengör beslenmeden, genetik mirasa, yaşam şekline, ruh haline ve uyku düzenine kadar pek çok durumun cildi doğrudan etkilediğine dikkat çekiyor.
Dermatoloji Uzmanı Dr. Betül Şengör aradığınız her şeyi kolaylıkla bulmanız için alfabetik sırada hazırladığı bu eşsiz kaynak sayesinde cildinizin sağlığına ışık tutuyor.
Bu kitapta A’dan Z’ye cildinizle ilgili merak ettiğiniz her şeyi bulacaksınız.
Cildiniz İçin Gençlik Sırları estetik ve güzelliğinizin başucu kitabı olacak.
Cildiniz uyarılmazsa yaşlanır!
Aşırı terleme yani hiperdrozun bilinen iki formu vardır. Birincisi lokalize olan formdur ve belirtilen net bir sebebi de yoktur. Ancak hiperhidrozu olanların üçte bir ila yarıya yakınının akrabalarında da aynı sorun görülebilmektedir. Bu da kalıtsal bir neden olduğunu düşündürmektedir. En sık koltuk altlarında, daha sonra el ve ayaklarda görülmektedir. İkinci form daha nadir görülmekle beraber tüm vücutta yaygın olabilmektedir. Bu tip hiperhidrozda ise sıklıkla altta yatan başka hastalıkların(hipertiroidi-guatr gibi) olduğu gözlenmiştir.
Hiperhidrozu olanlar yüksek miktarda ter üretirler. Bu da el, ayak, göğüs veya koltuk altının (vücudun etkilenen yerine bağlı olarak) sürekli olarak ıslak olması demektir. Bazı danışanlarımızın dediği gibi; “ insanlarla tokalaşmaktan çekiniyorum, ellerim sürekli terliyor”, “çizim yaparken elimin altına peçete koymam gerekiyor”, “ayaklarım sürekli terlediği için bir başkasının yanında ayakkabımı çıkartamıyorum” veya “gömleğimdeki ter izlerinden dolayı toplantılarda ceketimi çıkartmak istemiyorum” cümlelerinden anlaşıldığı gibi normal günlük aktivitelerin sürdürülmesini zorlaştırabilir.
Hiperhidroz için ne yapabilirim?
Kendi başınıza
Benler cilt renginde, ciltten biraz koyu veya kırmızı (anjiom), kahverenginden siyaha kadar değişen renklerde ciltten genellikle kabarık, bazen üzerinde kılların da olduğu selim lezyonlardır. Ben’ler özellikle cilt rengi açık olan kişilerde daha fazla görülür. Çünkü açık ten rengi güneşin ultraviyole ışınlarına karşı daha az savunmalı olup; hasara daha kolay uğramaktadır. Ayrıca çeşitli terminolojik isimlerdeki ben’lerin genetik özellikleri de unutulmamalıdır. Anne- babadan çocuğa geçen bu özellikler hangi yaşta ve hangi bölgede, nasıl bir ben’in çıkacağı hakkında genetik bilgiyi içerir. Güneşe maruz kalınan süre, güneş yanığı öyküsünün olup olmadığı, ben’ler için zemin hazırlayan diğer faktörlerdendir.
Önemli olan benlerin selim halini korumaktır. Bunun için öncelikle dikkat edilmesi gereken güneşin olumsuz etkilerinden korunmak için güneşin en tepede olduğu (saat 9-16 arası) kızgın olan saatlerde güneşe çıkmamak ve yaz-kış ultraviyoleye karşı koruyan güneş koruyucular kullanmaktır.
Ayrıca herkesin kendi ben’inin özelliklerini iyi bilmesi ve bireysel olarak da takip etmesi gerekmektedir. Takip ederken ben’in boyutunda ve renginde kısa süre içinde bir değişiklik olup olmadığına,
Cildin enjekte edildiği alan ve etkilendiği tabakaların embriyolojik olarak geliştiği bölümün adı “mezoderm” olduğu için bu yönteme “mezo” “terapi” denmektedir. Binlerce yıl önce bazı hastalıkların tedavisi için cilde kaktüslerin dikenleri batırılıp; böcek sokmaları yaptırılıyordu. Deriye bilimsel olarak enjeksiyon tekniği ile madde verilmesine 200 yıl önce izin verilmeye başlanmıştır. Mezoterapinin doğuşu Fransız doktor Michel Pistor ile olmuştur. Pistor, analjezik ve anestetik etkili bir maddeyi astım krizini önlemek için önce ven (toplar damar) içerisine vermiş ve aynı hastada tesadüfen kulak çınlaması sorununu da iyileştirmiştir. Daha sonra ise aynı hastanın talebi üzerine kulak çınlaması tedavisini bu defa lokal olarak kulak arkasındaki “mastoid” kemik üzerindeki cilde enjekte ederek benzer bir başarı elde etmiştir. Bu uygulama ile cilde lokal enjeksiyonlarla hastalık tedavileri yapılmaya başlanmıştır.
Mezoterapi kozmetik dermatolojide; yüz, vücut, saçlı deride, sorun olan cilde veya anti-aging etki istenen bölgeye belirli dozlarda, belirli aralıklarla, belirli kokteyllerin enjekte edilmesi şeklinde uygulanmaktadır. Dermatoloji uzmanı, hastası ile ilgili hedefine göre
Guatr bir tiroid bezi hastalığıdır. Vücudumuzun çeşitli organ ve bezleri hormon adı verilen ve hayati önem taşıyan proteinleri salgılar. Bu hormonlarla ve onları üreten organlarla ilgilenen tıp dalına ”endokrinoloji” denmektedir. Vücudumuz bu hormonlar sayesinde dışarıdan ve içeriden gelen tüm sinyallere karşı bir tepki verir ve görevleri başlatır. Tiroid bezi tiroid hormonlarının salgılandığı baş ve gövde arasında boyun alt tarafında yerleşmiş bir organdır. Tiroid bezinin çok çalışmasına “hipertiroidi”, az çalışmasına “hipotiroidi” veya bu beze karşı vücudun kendi kendine saldırı düzenlemesiyle (otoimmün) ortaya çıkan hastalığına ise “Hashimoto tiroiditi” denilmektedir.
Ülkemizde iyotlu tuzların kullanılmadığı dönemlerde “guatr” hastalığına çok sık rastlanmaktaydı. İyot tiroid hormonlarının sentezi için gerekli bir mineral olup; yokluğu veya azlığında tiroid bezi bu eksikliği gidermek için daha fazla çalışıp bezi büyütmektedir. Cilt ve tiroid bezi hastalıkları oldukça sıkı bir ilişki içindedir. Hipertiroidi hastalarının cildi daha nemli, vücutta terlemeleri fazla, dönem dönem saçlarında dökülmeler ve tırnaklarında da kırılganlıkları artmaktadır. Hipotirodi hastalarının ise
Makyaj, eski çağlardan beri insanların uyguladığı bir işlemdir. Milattan önce eski Mısırlılar döneminde çeşitli bitki ve kök boyaları ile gözler ve dudaklar boyanmakta idi. Bu işlemin kimi zaman otorite göstergesi, kimi zaman tanımlayıcı bir simge (Kızılderililerde kabilelere göre) veya kamuflaj (savaşlar sırasında) günümüzde ise daha güzel ve bakımlı görünmek için uygulandığı söylenebilir.
Günlük yaşam dışında sahne ve televizyon için kullanılan makyaj, kozmetik dünyasının da vazgeçilmezlerinden olmuştur. Cildin makyaj ile ilişkisinde makyaj malzemelerinin seçimi, uygulama sıklığı ve ciltten temizlenmesi belirleyicidir. Şayet uygun bir seçim yapmadıysak cildimizde kuruluktan egzamaya veya isilik benzeri döküntüden kozmetik akneye kadar değişen istenmeyen sonuçlara yol açabilir.
Son yıllarda makyaj ürünlerinin içeriğinde kozmetik kremlerin etkilerine destek olabilecek şekilde düzenlemeler yapılmıştır. Bu şekilde üretilen mineral bazlı makyaj ürünlerinin amacı, cildi aynı zamanda tedavi etmektir. Bu ürünlerin içeriğindeki çinko oksit gibi mineraller ciltteki bazı sivilce türlerini iyileştirme özelliğine sahiptir. Ayrıca bu ürünlerin çoğu güneş koruma faktörü de içermektedir.
KOZMETİK ÜRÜNLER
Cildin vazgeçilmez ihtiyaçlarından birisi de kozmetik ürünlerdir. Bazı kozmetik markaların yıllar öncesine dayanan bilimsel çalışmaları göstermektedir ki; aynı yaşta ve genetikte olup da krem kullanan ve kullanmayan ciltlerin arasında ciddi bir fark olduğudur. Bildiğimiz gibi cildimiz dış faktörlerden özellikle ultraviyoleye ve sanayileşmeye karşı, iç faktörlerden de uykusuzluk, beslenme dengesizlikleri ve strese bağlı olarak yaşlanmaktadır. Kremler sayesinde özellikle fiziksel olan dış etkenlerle (ultraviyole ve hava şartları)mücadele etmede başarı elde edildiği görülmüştür.
Kozmetik ürünlerden beklenen, cildi nemlendirilmesi, korunması ve onarılmasıdır. Dermokozmetik ürünler gibi kozmetik ürünlerin de Sağlık ve Tarım Bakanlığı tarafından kontrolleri yapılmakta olup, farklı olarak kozmetik mağazalarında da satılabilmektedir. Bir doktor tavsiyesine ihtiyaç duyulmayan bu ürünlerin içerikleri daha çok doğal veya bitkisel kaynaklıdır. Bir doktor rehberliğinde kullanılması gerekmediği için bu kremlerin, güvenilirliğini kanıtlamış olan (ucuz veya pahalı), kişiye ulaşma ve iletişim açısından servis hizmeti de iyi olan markalardan olmasına dikkat edilmelidir.
Uyku insanların dinlendiği, düşünmediği, yemek yemediği, büyüdüğü ve güzelleştiği bir dönemdir. Uyku vücudun su, hava gibi temel ihtiyaçları arasındadır. Birçok organın işlevlerinin düzenlendiği, yapılandırıldığı, arındırıldığı bir dönemdir. Uykuda iken canlılar, bir bilgisayarın yeniden açılıp kapanmasıyla düzeldiği gibi, yenilenirler. Her şeyde olduğu gibi vücudun doğal bir ritmi vardır. Bir dakikada ne kadar soluk alıp verdiğimiz, kalbimizin ne kadar attığı, gözlerimizi açma kapama sayımız ortalama olarak bellidir.
Vücudumuz ise gün içinde- sabah erken saatler (5 ile 6 arası) ve -gece başları (23-24 gibi) olmak üzere- iki ritme(di-urnal) sahiptir. Bu ritim başlarında, vücudumuzda belirli hormonlar daha fazla salgılanarak bizi ya güne ya da uykuya hazırlar. Vücudun bu muhteşem ritmini ancak vücudu dinlersek keşfedebiliriz. Gün sonunda bizi uyaran, bilgisayar, televizyon ve telefon gibi dijitallerden uzaklaşarak ılık bir duş alıp, stresimizi atarak (yoga, dua etmek vs.) uykuya geçtiğimizde; uyku hormonu melatonin devreye girer. Bu sırada yemek yemediğimiz için insülin düşer, büyüme hormonları artar. Bunların sonucunda yağ yakarız (insülin azaldığı için), kaslarımız beslenir