KATLİAM
Canınız cehenneme...
Lanetliyoruz...
Hainler...
Alçaklar...
Lanet olsun...
Bu Yeşilköy Atatürk Havalimanı’ndaki barbarlık üzerine bazı gazetelerimizin başlıkları.
Ne kadar doğru değil mi?
Liderler konuştukça kafa karıştırıyorlar.
Bana göre onlar da söylediklerine inanmıyorlar ama olsun.
Yani, “Birkaç seçmeni bile ikna edersem kârdır, aldatırsam kârdır, inandırırsam kârdır, yutturursam ne âlâ” gibi düşünüyorlar gibime geliyor.
Oysa ciddi medya liderlerin bu boş sözlerine iyi yer vermiyor. Geçen günlerde de değindim.
Türkiye’nin köklü sorunlarına çözüm projeleri liderlerin konuşmalarında yok.
Türkiye’ye AB’ye girebilecek mi, ne zaman girebilir, girmesi iyi olur mu?
Ortadoğu’da dargın olmadığımız ülke kalmadı. İsrail ile yıllar sonra yeni barıştık. Milli gelir nasıl artırılacak? Demokrasimiz nasıl demokrasi gibi bir demokrasi olacak?
Yatırımlar nasıl çoğalacak, nasıl sanayi ülkesi olacağız, ihracatımız nasıl artırılacak?
***
Ordu da bir âlem.
Adliye başka bir âlem.
Polisin hangisi hakiki, hangisi paralel, anlayana aşk olsun.
Ve Kılıçdaroğlu “Bana 4 yıl yeter” diyor.
Hepsini o düzeltecek.
Hangi planla, projeyle. 4 yıl istemek kolay ama sonuç ne olacak!
***
Türkiye 50 yıldır eğitimini sağlam bir temele oturtamadı.
Yabancı dil bir mecburi oldu, bir mecburiyet kaldırıldı. Oyuncak gibi. Koy, kaldır. Okullar imam hatip ve normal okullar olarak ikiye ayrıldı.
Üniversiteye iş dünyasının ihtiyaçları da göz önüne alınarak öğrenci kabul edilmeli. Oysa bizde öyle değil. Milyonlarca genci üniversiteye yığ. Onlar istedikleri, istemedikleri fakülteleri doldursun. Ve mezun olunca işsiz kalsınlar.
Olur mu?
Eğitimde teknik öğretim ağırlıklı olmalı. Bizde bunu düşünen, planlayan yok.
Yılları, eğitimde yaz-boz tahtası gibi geçireceğine, bize benzeyen bir ülkeyi taklit etsek, olmaz mı?
50 yıldır orijinal bir eğitim sistemi yaratmayı başaramıyorsak, kopya çekmeyi de beceremiyor muyuz?
***
Yani, dert çok.
Bunların hepsi çözümlenebilir ama bu işi bilenlerin plan ve projesi ile.
Atmayla değil.
POLİTİKA - Yanlıştan dönmek
Dış politikamız yanlış, dedik.
Dostumuz kalmadı, herkes düşmanımız oldu, dedik. İşte dış politika değişti.
İsrail sonra Rusya ve sırada Mısır, Suriye ve diğerleri var.
Bu konuda acele olmaz. Yeter ki başlansın.
İşte başlandı.
İnşallah sonu gelir, yani düşman üreten dış politikamız değişir ve yurtta sulh, dünyada sulh politikası geç de olsa Ankara’ya hâkim olur. Her devletle aramız bozukken hükümetin politikasını eleştiririz ama ara düzeltilip eleştiriler devam ederse bu olmaz, olmamalı...
LİSE GİBİ - Üniversiteler
Bunu ilk kez yazmıyorum.
Eğitim sistemimiz arapsaçı gibi.
Bu yıllardır böyle.
Sistem neredeyse her bakan değiştikçe değişiyor.
Olur mu?
Sistem değiştikçe daha iyiye gitsek yüreğim yanmayacak.
Oysa üniversite eğitiminde geldiğimiz nokta belli.
Geriyiz, gerideyiz.
Ve üniversite mezunlarımızın çoğu işsiz.
Çoğu yabancı dil bilmiyor.
Yeterli hoca da yok.
***
Bizim mezun olduğumuz İstanbul Hukuk Fakültesi’nde o yıllarda bir derste kürsüde Ord. Prof., Prof., doçent, asistan yani üç beş hoca birden yer alırdı.
Pratiklere genellikle doçentler girerdi. Yani hocaların tek işi öğrencilerle meşgul olmaktı. Dışarıda iş istisna idi. Özel üniversitedeki derse yetişme telaşı yoktu. Öğrenciler aynı dersten hem yazılı, hem sözlü sınava girer, yazılıyı kazanıp sözlüde kalanın yazılısı da yanardı. Sınavlardan önce vize olurdu. Prof. Ferit Hakkı Soymen hocamızın 735 kişiyi vizesiz bıraktığını hatırlarım.
Sıddık Sami hocamızın sözlüde yalnızca üç öğrenciye geçer not verdiğini anımsıyorum.
Öğrenci üzerindeki ilgi bu kadar yoğun olduğu halde, her sınıfta üç dersten de iyi alma mecburiyeti vardı. Şimdiki manzara masal gibi geliyor. Çünkü açılan üniversitelerin bazılarında her şeyden önce hoca yok. Bugün pek çok üniversiteden mezun olanlar yurtdışında lisansüstü eğitim, mastır yapma imkânını bulamazlarsa iş hayatında hayal kırıklığına uğruyorlar.
Birçok üniversitemizde eğitimin kalitesi bu durumdayken yeni üniversiteler de açılıyor. Bunlar lise mi? Kontrol mekanizması da yok.
Olur mu?
SEMİH - Sevinç doğurdu!..
Pazartesi akşamı birçok kişi çok sevindi.
Niye?
Çünkü kendini beğenmiş Semih Öztürk Survivor çeyrek finalinde elendi.
Yarışma boyunca Semih Öztürk hep ukalalık yapıyordu. Hep büyük konuşuyordu. Hep atıp tutuyordu. Ve hep başkalarını küçümsüyordu. Ama işte sonunda elendi ve izleyenlerin çoğunu sevindirdi.
Onun elenmesi geniş bir kitlede memnuniyet doğurdu.
Semih’in kulağına küpe olsun...