Son ana kadar Clinton 4 puan öndeydi.
Anket firmalarının çoğu bunu söylüyordu.
Yani bizi aldattılar.
“Clinton seçimi kazanacak, Trump kaybedecek.”
Birçok köşe yazarı da son dakikaya kadar bunu yazdı ve niçinini izah etti!..
TV’deki tartışmalarda, gazetelerde bunu söylediler, bağırdılar.
“Trump kazanacak, ben öyle bir tahlil yaptım ki o tahlil işte Clinton’ın bu seçimde mağlup olacağını ortaya koydu.”
Bunu söyleyebilen var mıydı?..
Yok.
Olamaz.
Çünkü bu konuda konuşanların, yazanların, anketlerin çoğu bilgiçlik tasladı.
Attı, tuttu, birbirinden kopyaladı o kadar.
Yazık.
Bunların adı uzman.
Şimdi çoğu tükürdüğünü yalıyor.
***
Bir benzer eski hikâyeyi anlatayım.
Ama o gün bugünden çok gerideydi ve haber alma, doğruyu yazma bugünkünden çok daha zordu.
Türkiye’de cumhurbaşkanı seçimi olacaktı.
Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler Paşa da adaydı.
Zaten hep askerler cumhurbaşkanı oluyordu.
Ama parti liderleri artık bu alışkanlığın değişmesi taraftarıydı.
Yani sivil cumhurbaşkanı istiyorlardı.
Bu zordu ama olmalıydı. Arzu bu yöndeydi.
Ben o zaman Milliyet yazı işlerinde, hocam saydığım Abdi İpekçi, Turhan Aytul ve Hasan Pulur’la çalışıyordum.
Turhan Aytul, Deli Turhan diye anılırdı. Turhan Abi gibi gazeteci bana göre az bulunurdu.
O Abdi Bey’in sağ koluydu.
Çok hızlı idi. Belki de en büyük özelliği buydu. Meyhane baskısı, 2. baskılar vs. onun için oyuncak gibiydi.
Yüksek tahsili yoktu ama bazı sadrazamlar da tahsilsiz değil miydi?
Neyse asıl konuya gelelim.
Turhan Abi Ankara’da basılacak 1. sayfayı seçimden günler önce yaptı ve yolladı. “Gürler Cumhurbaşkanı” diyordu. Seçim günü bu 1. sayfa basılmış olacaktı, görülecekti, önceden hazırdı.
Yapma, etme, dedikse de anlatamadık. Ona göre Gürler Paşa cumhurbaşkanı nasıl olsa olacaktı. Ve Milliyet’i erken basmak içinde bu sayfa Ankara baskı merkezinde hazır bulunmalıydı ve bulundu.
Seçim oldu ama Gürler Paşa cumhurbaşkanı olmadı.
Çünkü, Demirel ve Ecevit Gürler Paşa aleyhinde anlaşmışlardı.
Peki bize ne oldu?
Son dakikada Turhan Abi’nin erkenden basılmasını istediği 1. sayfayı Ankara basmayınca, Milliyet kurtuldu.
Biz ve Ankara, gazeteciliğin gereğini yapıp, acele verelim diyerek yanlışı vermemiştik.
Bu meslekte, hem hızlı, hem doğru olmak marifettir. Yani gazetecilikte hız çok önemlidir, ama doğruluk daha önemlidir.
Bunu unutamam...
PARTİLER
Yurt için anlaşın
Türkiye’nin böyle ileri gidemeyeceğini birçok kişi konuşuyor, yazıyor.
Bir şeyler yapmak lazım.
Hem de geç kalmadan.
Bakın size göre yanlış olabilir, bazılarına göre doğru, AKP ile MHP anlaştı gibi.
Yeni bir anayasa, yeni bir sistem için görüşmeler olumlu yolda.
Bu görüşmeleri daha geniş tutmalı, mesela CHP’ye de yaymalı, o da bu görüşlere katılmalı. Bugün parti çıkarı değil yurt çıkarı önde olmalı.
Siyasiler gereğini yapmalı.
AKP de, CHP de, MHP de yurdun çıkarını, kalıcı menfaatini düşünmeli, parti çıkarını değil.
Kılıçdaroğlu da zaten bu görüşte olduğu izlenimini verdi.
Nasıl?
“AKP’nin hazırladığı anayasa metnini görmek istiyoruz. Başbakan Binali Yıldırım’ın görüşmek istemesi halinde kendisine kapımız açıktır” diyerek.
Hadi bakalım...
NÜKLEER
Durma, ileri...
Enerji Bakanı Berat Albayrak “Anti kömürcülük lobiciliği yapmaya çalışan birileri var. Kimse kusura bakmasın, biz bu kaynağımızı kullanacağız” dedi. Yani Bakan enerji kaynağı kömürü savundu.
Ama biz Enerji Bakanımızın nükleer enerjiyi savunmasını da alkışladık, alkışlıyoruz.
Türkiye yıllardır ikiye ayrıldı.
1) Nükleer enerjiyi müdafaa edip, isteyenler.
2) Türkiye için nükleere karşı çıkanlar.
Dünya bu konuda ileri giderken, Türkiye ikinci “tip”ler sayesinde geri kaldı, geri bırakıldı. Ama şimdi başka bir bakan var, Berat Albayrak. O nükleer de dünya devletleri gibi hareket ediyor. O bu konuda geç bırakıldığımızı da biliyor.
Biz bu alanda geri kalmışlığımızı hızlı, çok hızlı hareket ederek kapatalım, kapatmalıyız.
Bilelim ki bugün dünyada 450’den fazla nükleer santral işletiliyor.
100’den fazla nükleer santralin inşaatı sürüyor.
Türkiye’yi geleceğe hazır hale getirmek için nükleerden vazgeçemeyiz.
***
Yıllardır söylüyoruz, yazıp çiziyoruz, yine tekrar edelim. Bazıları, “Nükleer tehlikelidir” diye bizi bu alanda geri bıraktı.
Oysa “nükleer tehlikeli” ise bu tehlike sınırlarımızda var. Bulgaristan’da, Ukrayna’da, Ermenistan’da ve İsrail’de var. Bunlar eski teknolojiyle yapılmış nükleer santraller değil mi? Öyleyse, Türkiye’nin “nükleer santraller”den mahrum edilmesinde art niyet aramak gerekmez mi?
Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Berat Albayrak da bizim gibi düşünüyor. Ve diyor ki:
“Nükleerle ilgili daha somut bir algı yönetimi izleyeceğiz. Nükleer olmazsa olmaz bizim için.”
Haydi o zaman nükleerde ileri...