Türkiye’de fiili bir durum var.
Bu cümle yeni değil. Hep söyleniyor.
Bu fiili durum “başkanlık sistemi”.
“Sistemin fiilisi olur mu, kanuni olmayan sisteme sistem denir mi” demeyin. Burası Türkiye, her şey olur. Oluyor.
Bu münakaşalar sırasında ben de fikrimi söyledim.
Ben “yarı başkanlık”tan yanayım, dedim...
***
Başkanlık tartışmalarını Özal başlattı.
26 yıl sonra bugün de tartışıyoruz.
Olur mu, olmaz mı?
Erdoğan istiyor, tabii AKP de, Başbakan Yıldırım da.
Ama muhalefet lideri Kılıçdaroğlu “Kan dökmeden imkânsız” diyor.
Gel çık işin içinden...
***
Daha önce de belirtmiştim, başkanlık sisteminde “yasama” ve “yürütme” kuvvetleri, hem organ hem de fonksiyon yönünden birbirinden bağımsız olmakla birlikte, kuvvetler arasında kontrol ve dengeye dayalı bir kuvvetler ayrılığı vardır. Ancak, kontrol ve denge mekanizmaları oldukça zayıf olup, fiilen “yürütme” kuvvetli, yani “başkan” üstündür. Bakanlar, başkanın sekreteridir.
“Başkanlık Rejimi”nin tip uygulaması ABD’dedir. ABD’de “yasama” organı iki meclisli Kongre’dir. Başkan “yürütme” organını tek başına temsil eder: O, ne parlamenter rejimlerdeki cumhurbaşkanı ne de başbakandır. Bu ikisinin yetkilerini toplayan biridir ve halkın oyuyla işbaşına gelir. Dolayısıyla, yetkilerinin kaynağını doğrudan halktan alır. Parlamentoya karşı siyasi sorumluluğu yoktur. Yasama fonksiyonu “Senato” ve “Temsilciler Meclisi”nden oluşan “Kongre” de “başkan”a karşı bağımsızdır. Bu özellik “Başkanlık Rejimi”ni “Parlamenterler Rejimi”nden ayıran en önemli özelliktir.
***
ABD’nin özel yapısı başkanlık rejiminin başarısını sağladı. Ama bu rejim Güney Amerika ülkelerinde başarıya ulaşamadı ve diktatörlüklere dönüştü.
Herhalde bu yüzden olsa gerek eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “Başkanlıktan hakanlık, sultanlık anlayışı çıkmamalı” dedi.
Yani Gül, başkanlık sistemine mesafeli durdu.
***
Ben bundan önceki yazılarımda da bize en uygun rejimin, başkanlık rejiminin ve parlamenter rejimin iyi taraflarını alan “yarı başkanlık” rejimi olduğunu belirtmiştim.
Tekrar ederim.
Ben tekrar etmekle kalmam, Bekir Bozdağ’ın da sözlerini, temennisini buraya alırım:
“2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yarı başkanlık sistemine geçmiş olacağız.”
Evet. Yarı başkanlığın bugün de adı var ama kendi yok.
Bekleyelim görelim.
İKİYÜZLÜLÜK
Avrupa ve ABD
En son “YPG armalı, ABD askerleri” görüldü. Yani Amerika ikiyüzlülük yapıyor.
Bu yeni mi?
Değil.
Avrupa Türkiye’ye karşı hep ikiyüzlü idi.
Şimdi de Amerika.
Peki, biz ne yapacağız?
Çare, kuvvetli olmakta, güçlü olmakta.
Her türlü silahı kendimiz yapmalıyız. Bunda geç kaldık, acele etmeliyiz.
Nükleerde ilerlemeliyiz.
Başka çaresi var mı?
Yok.
Hadi kolay gelsin...
ÇÖKMELER
Belediye yok mu?
Ay geçmiyor ki İstanbul’da apartman çökmesin. Yol çökmesin...
Sebep komşuda kazılan temel.
Geçen gün 14 aile sokakta kaldı.
Belediye bu çökmeleri seyrediyor, dersek yanlış söylemiş olmayız.
Bu kazılar belediye kontrolünde yapılmıyor mu?
Herkes istediği gibi kazmayı vuracaksa bu şehir medeni bir şehir sayılır mı?
Yani, sözün kısası bu çöküşlerden belediyeler mesul...
Mesuliyetlerinin gereğini onlar yerine getirmeli.
Getirmeli ki İstanbul’da bir daha böyle çökme olmasın.
Ama belediyeler kontrollerini gereği gibi yapmazlarsa, zararları da öderler.
Değil mi?
TV’LERDE
Eğlence ve eğitim
TV’lerin faydası da inkâr edilmemeli.
Bazı dizilerle bu fayda sağlanıyor. Mesela “Kırgın Çiçekler” var.
Ben, kimsesizler yurdunda kalan kızların nasıl yaşadıklarını, günlerini nasıl geçirdiklerini, problemlerini ve mutluluklarını bilmezdim.
Ama bu dizide gördüm, öğrendim.
“Muhteşem Yüzyıl, Kösem” dizisi var.
Tarih dersinin sıkıcılığını yok eden bir dizi.
Geriye, yıllar önceye dönüp, o günleri bize sıkmadan anlatıyor.
Sıkılmadan geçmişimizi öğreniyoruz.
İyi değil mi?
Böyle olduğu için de bu tip diziler “reyting” yapıyor.
Hem eğlence, hem eğitim...