Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fidel Castro Küba’da diktatör Batista’yı düşürdü ve onun yerini aldı.
50 yıl iktidardan inmedi.
İyi diktatör, kötü diktatör olur mu?
90 yaşına gelince yerine kardeşini oturttu.
Küba’da “serbest seçim” yok.
Muhalefet yok sayılır.
Siyasi propaganda yasak.
Seyahat yasak. (2013’te serbestlik sağlandı, ama aylık gelir 20 dolar civarı olduğu için seyahat eden yok.)
Geçim zor, halk fakir.
***
Bir kişiden söz ederken objektif olunmalı. Doğruya doğru, eğriye eğri denilmeli, ikiyüzlü olunmamalı.
Yani söz edilen kişinin iyi yanları, varsa kötü yanları beraber anlatılmalı.
Fidel Küba’da zengin fakir farkını kaldırdı. Halk arasında eşitliği sağladı.
Komprador hâkimiyetine son verdi. Ezilen halk adeta ona taptı.
Fidel eğer iktidarı elde ettiğinden 15-20 yıl sonra bile olsa şartları hazırlayıp Küba’ya demokrasiyi yerleştirebilseydi iyi olmaz mıydı? Ama ne olursa olsun bunlar onu sevmeye yine de engel sayılmaz.
Çünkü onda “şeytan tüyü” var, denebilir.
Allah rahmet eylesin!..

YARI BAŞKANLIK VE DİĞERLERİ

Türkiye’de fiili bir durum var.
Bu cümle yeni değil. Hep söyleniyor.
Bu fiili durum “başkanlık sistemi”.
“Sistemin fiilisi olur mu, kanuni olmayan sisteme sistem denir mi” demeyin. Ama burası Türkiye, her şey olur. Oluyor.
H H H
26 Kasım 1990’da bu köşe şöyle başlamış; “Özal’ın önemi Türkiye’nin gündemine hâkim olması, olayları yaratması ve istediği yöne götürebilmesidir.
Ve şimdi kimsenin aklından geçmeyen başkanlık tartışmalarını da o başlattı...”
İşte o tarihten 26 yıl sonra bugün “başkanlık” tartışması yine yapılıyor. Ve anayasa yapımı bu yüzden geri kalıyor.
Ve tartışma bu kez Tayyip Erdoğan için.
***
Daha önce de belirtmiştik, başkanlık sisteminde “yasama” ve “yürütme” kuvvetleri, hem organ hem de fonksiyon yönünden birbirinden bağımsız olmakla birlikte, kuvvetler arasında kontrol ve dengeye dayalı bir kuvvetler birliği de vardır. Ancak, kontrol ve denge mekanizmaları oldukça zayıf olup, fiilen “yürütme” kuvvetli, yani “başkan” üstündür. Bakanlar, başkanın sekreteridir.
“Başkanlık Rejimi”nin tip uygulaması ABD’dedir. ABD’de “yasama” organı iki meclisli Kongre’dir. Başkan “yürütme” organını tek başına temsil eder: O, ne parlamenter rejimlerdeki cumhurbaşkanı ne de başbakandır. Bu ikisinin yetkilerini toplayan biridir ve halkın oyuyla işbaşına gelir. Dolayısıyla yetkilerinin kaynağını doğrudan halktan alır. Parlamentoya karşı siyasi sorumluluğu yoktur. Yasama fonksiyonu “Senato” ve “Temsilciler Meclisi”nden oluşan “Kongre” de “başkan”a karşı bağımsızdır. Bu özellik “Başkanlık Rejimi”ni, “Parlamenterler Rejimi”nden ayıran en önemli özelliktir.
***
ABD’nin özel yapısı başkanlık rejiminin başarısını sağladı. Ama bu rejim Güney Amerika ülkelerinde başarıya ulaşamadı ve diktatörlüklere dönüştü.
Herhalde bu yüzden olsa gerek eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “Başkanlıktan hakanlık, sultanlık anlayışı çıkmamalı” dedi.
Yani Gül, başkanlık sistemine mesafeli duruyor.
***
Şimdi önümüze konan sistemin adı ise “Cumhurbaşkanlığı” olacakmış. Bunun Başbakan Binali Yıldırım söylüyor. Biz, böyle uydurma, aldatmaca isimli sözde sistemleri bırakın gerçeğe gelin demekten başka ne yapabiliriz.
***
Ben bundan önceki yazılarımda da bize en uygun rejimin, başkanlık rejiminin ve parlamenter rejimin iyi taraflarını alan “yarı başkanlık” rejimi olduğunu belirtmiştim.
Tekrar ederim.
Tekrar etmekle kalmam, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da tespitlerini, eski sözlerini ve temennisini buraya alırım:
“2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yarı başkanlık sistemine geçmiş olacağız.”
Evet. Yarı başkanlığın bugün de adı var ama kendi yok.

İŞTE Adam gibi siyaset bu

Bir memleketin, bir ülkenin huzur içinde ileri gitmesi iktidar ve muhalefetin anlayış içinde rekabet etmesiyle mümkün oluyor.
Bunu ve aksini gördük, görüyoruz, yaşadık, yaşıyoruz.
İşte Amerika.
ABD başkanını yeni seçti.
Seçim kampanyası sırasında rakip adaylar ve yandaşları birbirine aleyhte söylemedik söz bırakmadılar.
Ama o kavga, o sırada lazımdı ve o noktada kaldı.
Seçim bitti ve başkan seçilen Trump, seçim propagandası döneminde kendisine ağızlarına geleni söyleyen, aleyhinde bulunan iki muhalifini önemli görevlere getirdi. Çünkü onlar buna layıktı. Çünkü onlar bu görevi ABD’de en iyi yapabilecek vasıflardaydı.
İşte büyüklük, işte adam gibi siyaset. Birde bize bakın ve sonucu görün.
Bizimkiler siyaseti bilmiyor.
Siyaseti “kan davası” gibi gören bizimkilerin kulakları çınlasın demekten başka ne yapabiliriz ki...

DUVAR O da bir önlem...

“Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi ile Suriye’nin terör örgütü PYD denetimindeki Tel Abyad kenti arasındaki sınır hattına duvar örülmesi için çalışma başlatıldı. İş makineleri ile duvar örülecek zeminde çalışmalara başlanırken, zırhlı araçlar da çalışmaya katılan ekibin güvenliğini sağlıyor. Zemin çalışmasının tamamlanmasının ardından sınır hattına 3 metre yüksekliğinde modüler beton bloklar yerleştirilecek.”
Bunu DHA ve Anadolu Ajansı duyurdu.
“911 kilometrelik Suriye sınırımızda, Hatay’dan Şırnak’a kadar duvar olacak. Çalışma başladı. Türk Seddi dünyada üçüncü olacak”. Haberi bu şekilde de bazı gazeteler verdi.
Demek ki sınıra duvar, teröristleri önlemenin bir yolu, çaresi. Öyleyse tekrar edelim, teröristlerin girip çıktığı ve mümkün olan bütün yurt sınırlarına duvar neden örülmesin?
Hemen başlayalım ve başlanmışları da bitirelim.