Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İki hafta önce bu köşede başlığımız “Misak-ı Milli” idi. Ve harita kullanarak Misak-ı Milli’yi izah ettik. Musul’un bu sınırlar içinde olduğunu haritayla da gösterdik. Ve sonraki günlerde bu “Misak-ı Milli” çok ama pek çok kullanıldı. Üzerinde duruldu. Hatırlandı.
Bugün de bugüne yakışan bir şeyi ortaya atmak istiyorum.
Ankara, Bağdat, Şam birliği, ortaklığı.
Ve bunun adı niye “Büyük Türkiye Cumhuriyeti” veya “Türkiye Federal Cumhuriyeti” olmasın?
Evet zor, hatta imkânsız gibi görünüyor, bu 2 ülkenin bugünkü yöneticileriyle bugün olmazsa bile gelecekte, niye olmasın? Tarih bu, olmaz, olamaz zannedilenlerle dolu değil mi?
***
Bugün Irak ve Suriye bağımsız sayılamaz.
Bugün Irak ve Suriye kendi içlerinde bir bütün sayılamaz.
Bugün Bağdat ve Şam adeta başka ülkelerin elinde kukla, elinde oyuncak...
Kim bu ülkelere bu aşağılayıcı muameleyi yapanlar?
Amerika, Rusya, İran, Fransa, Almanya, İngiltere ve diğer birçok devlet.
Buna hayır denilebilir mi?
Irak ve Suriye tam bağımsız bir devlettir denebilir mi?
Bunu demek bugün gülünç olur.
İki devlet de günümüzde bölük pörçük ve milli iradeden yoksun bir halde değil mi?
***
Bu iki ülkenin geçmişinde Osmanlılar var, Türkiye var.
Bu iki ülkede de “Türkmen” denen Türkler var.
Araplar var, Kürtler var, Sünniler var, Aleviler var. Biraz da olsa Hıristiyanlar ve Yediziler var.
Ve bunların birbirinin canına kıymalarını önleyecek, sağlayacak, bölünme ve parçalanmaları yok edecek, başka devletlerin elinde oyuncak olmaktan bunları kurtaracak, zenginliklerini kendi halkaları için kullandıracak ve halkın milli irade ve demokrasiye saygısını diriltecek.. Evet, bunları bu iki komşuda sağlayabilecek, sağlayacak olan eski Osmanlı, yani bugünkü Türkiye’dir. Ancak odur.
***
Bu sözlerimizin doğru olduğunu içinde bulunduğumuz durum ispatlamıyor mu?
Ey Irak ve Suriye, başınızı ellerinizin arasına alın ve düşünün. Bazı devletlerin oyuncağı olmayı içinize sindirmeyin. Bölünmeyin.
Türkiye ile birleşin. Bunu siz teklif edin.
Unutmayın ki sizin tarihi bir ortak geçmişiniz var ve bu birlikteliği de uzaktan gelen bazı çıkarcı devletler bozdu.
İyi düşünün...
Ve Ortadoğu’nun, hatta dünyanın en büyük, en zengin, en etkili devleti olun...

Haberin Devamı

ZAMANI MI? | Başkanlık tartışması

Haberin Devamı

Türkiye, tarihinin belki de en zor günlerini yaşıyor.
Böyle günde partilerin birçok hayati konuda birlik, beraberlik içinde olması, ihtilaf yaratacak bazı konuları gömmesi gerekmez mi?
Evet, gerekir.
Ama biz genellikle aksini yapıyoruz.
İşte başkanlık konusu.
Şimdi zamanı mı? Unutun. İşler yoluna girince gündeme getirseniz olmaz mı?
Sanki bugün fiili bir başkanlık yokmuş gibi.
Sonra düşünürüz. Münakaşa ederiz. Ve başkanlık sistemi konusunda karar veririz.
Ama bu bilinçte, bu görüşte, bu kafada siyasilerimiz az.
Zaten çektiklerimiz de onlar yüzünden değil mi?

PKK İLE | Savaş ovaya indi

Sevindim.
Geçen hafta, bu köşede “Barzani’yle konuşulsun, bizim dağlık bölgeden PKK’yla mücadelemiz düz alana, daha güneye alınsın” demiştim.
Bunun için Kuzey Irak Kürt yönetimiyle anlaşıldığını ve bu güvenlikli bölge yaratıldığını Başbakan Yıldırım’dan duyunca sevindik.
Hadi bakalım, kolay gelsin...

Haberin Devamı

ASKERİ | Yeşil alanlar

İl il yapılan taramayla anlaşıldı ki İstanbul’un % 2’si askeri alandır.
Bu hesap bize şu sözün doğruluğunu gösteriyor:
“İstanbul’da yeşil alan olarak bir mezarlıklar, bir de askeri bölgeler kaldı.”
Şimdi bu tarama çalışması askeri alanların, tesislerin şehir dışlarına taşınması için yapıyor.
Öyleyse askerlere ait bu “yeşil” alanları boşaltacağız, şehir dışına çıkartacağız diye özellikle İstanbul’u bu % 2’lik yeşil alanlardan da yoksun bırakmayalım.
Buraları yeni inşaat alanları haline çevirmeyelim. Taş yığınlarıyla kaplamayalım. Bu alanlarda parklar, piknik alanları ve çocuk bahçeleri inşa edelim.
Olmaz mı?
Bekliyoruz...

YAŞAM | 115 yaş bile bana az!

Türkiye’de yaşam süresi 78 yılmış. Bunu Türkiye İstatistik Kurumu açıkladı.
Kadın olmak varmış, çünkü kadınlar erkeklerden 5 yıl daha fazla yaşıyormuş.
Yapılan araştırmalara göre yaşam süresi uzamış ama kalitesi azalmış.
Mesela Britanya’da yayımlanan Daily Telegraph’ın aktardığı araştırmaya göre, bugün doğan bir kişinin ortalama ömrü 81 yıl olurken, 1900’de ortalama insan ömrü 50 yılmış.
Albert Einstein Tıp Fakültesi’ne göre, insanın 115 yaşını aşması ise imkânsız.
Bunları okuyunca benim suratım asıldı.
Ben 115 yaşımı da görmek, hatta geçmek istiyordum! Çünkü, eğer yaşamak buysa biz daha yaşamadık ki... Mesela TV’deki “Rüzgârın Kalbi” dizisindeki Foça’ya hayran oldum. Orada bazı yıllarımın geçmesini isterdim. Ama nerede?
Bunun gibi çok özlemimiz var. Ama bunları 78 yaşına kadar gündeme getirmek mümkün olmuyor. Bu özlemlerimizi hep öbür dünyaya bırakıyoruz gibi...
Neyse ki Gazeteciler Cemiyeti meslektaşlarımızın ölüm ilanlarını değiştirdi. Daha görünür hale getirdi.
Yaşarken istediklerimizi yapamasak da, ölünce meslek kuruluşumuz bizleri unutmuyor. Bu da sevinilecek bir durum sayılmaz mı? Ne yapalım, bununla yetinelim. Ve teşekkür edelim...