Doğruyu söyleyelim, Çinli otomotiv devi Chery’nin Türkiye’de yatırım yapacağına dair haberlere başlarda inanmakta güçlük çektik.
2007’den bu yana yatırım Ege’de, Marmara’da, İç Anadolu’da ayrı ayrı gündeme gelince, ister istemez ‘ithalatçı firmanın iç piyasada adını duyurmanın bir yolu olarak mı kullanıyor’ kuşkusu oluştu.
İzmir ise bir ara öyle umutlandı ki, Vali, belediye başkanı yetkililere mektuplar yazdılar, ziyaretler yapıldı. Tabii araya global kriz girdi, birçok firma da yatırımı askıya aldı, belki de gecikme bunun etkisiydi...
Son zamanlarda ise Chery’nin Türkiye’de temsilciliğini yapan Mermerler Otomotiv yetkililerinin yeniden yer arayışına başladığını duyduk.
Bursa ve Manisa’da ciddi görüşmelerde bulunmaya başladılar. En az 500 milyon TL’lik dev bir yatırımdan söz ediyoruz.
Bulunduğu bölgeyi ihya eder.
Otomotiv yatırımları aynı zamanda hinterlandlarında hemen yan sanayi ağı oluştururlar ki, bu tür yatırımların çarpan etkisi tahminlerden yüksek olur.
* * *
Bu nedenle Chery yatırımcılarına her bölge çok sıcak davranıyor. Ancak çok umutlanan İzmir, son günlerde İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ın “Chery’nin istediği büyüklükte araziyi Ege’de bulmakta zorlanıyoruz” açıklamasıyla karşılaştı. Demirtaş, Chery’nin Başkanı Yin Tongyao’ya ve Türkiye’deki ortağı Mermerler Grubu’nun Başkan Yardımcısı Murat Mermer’e bir mektup yollayıp çağrıda bulunmuştu ama araştırınca da talep edilen büyüklükte avantajlı arazinin zor olduğunu, OSB’lerde bu büyüklükte arazi olmadığını söylemişti.
Bu söyleme, Tire OSB’den bir yanıt, bir bilgi geldi.
Tire OSB Başkanı Kamil Porsuk bir araya geldiğimizde, Chery’nin ihtiyaç duyduğu büyüklükte arazinin mevcut olduğunu söyledi. Tire OSB’de yer kalmadı ancak Porsuk’a göre hemen yanlarındaki Vakıfbank’la anlaşmalı oldukları arazi Chery’e tahsis edilebilir. Vakıfbank’a ait 517 bin metrekare arazi için anlaştıklarını belirten Porsuk, bu arazinin satılamayacağını bankayla, arazinin 39 ya da 49 yıllığına kiralanabileceğini kararlaştırdıklarını anlattı. Kamil Porsuk, Chery’nin buraya yatırım yapmasının büyük fırsatlar yaratacağını bildiklerini ve bu nedenle sözkonusu arayizi metrekare satışı olarak değil, altyapı kullanım bedeli karşılığı Cherry’e verebileceklirini de aktardı. Yani özel bir fiyat verilecek.
Porsuk bu noktada en çok, Tire OSB’nin doğrudan demiryolu ile liman bağlantısına güveniyor. Fabrikası biten, ekipmanların bir kısmını getiren Alman treyler üreticisi Krone’nin de bir iki yıl içinde üretime başlayacağını ve bölgenin bir otomotiv sanayi merkezi olabileceğini vurguluyor.
Tire OSB şimdi bu daveti resmi yollarla yapacak.
Tabii daha önce söylediğimiz, “son teşvik düzenlemesinin İzmir’e dezavantajları” bana göre kentin tüm yetkililerinin biraraya gelerek değerlendirmesi gereken bir konu.
Yani ‘ çok avantajlı araziyi bulduk, sizden para değil, yalnızca kullanım bedeli alacağız’ demek artık İzmir için yetmeyecek.
Ama bu yatırım olursa; krizle birlikte yerinde sayma sürecine giren ve pek de kıpırdama umudu görülmeyen İzmir’e herşeyden önce tarifsiz bir moral gelecek.
Stoğa çalışıyor ve batıyoruz
ÖNCEKİ gün Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nın (VOB) Mavişehir Rotary Kulübü ile düzenlediği “2010 Ekonomi Sohbetleri” toplantısına iki ekonomist konuk oldu; Dr. Mahfi Eğilmez ve Servet Yıldırım.
Toplantı öncelikle ufuk açıcıydı.
İzmir’de bazen o kadar lokalleşiyorsun ki, ekonomiye kapital başkentimiz İstanbul’dan bakılmasını izlemek, bir an için daha iyimser yapabiliyor.
Tabii bir an için...
Sonra İstanbul’un “sıcak paralı, köpüklü, sanal yatırımlı” dönemlerinin kahrını en çok Anadolu’nun dar ve orta ölçekli firmalarının çektiği düşüyor aklımıza.
* * *
Öncelikle Mafhi Eğilmez her zamanki mütevazılığı ile ekonomistlerin hava tahmincilerine benzediğini, dışarıda kar ve yağmur varken genellikle bilgi verebildiklerini söyledi, gülümseyerek.
İki ekonomist de pozitiftiler. Özetle, Türkiye’nin küresel krizden diğer ekonomilerden daha hızlı çıkış yaşayacağı beklentisinin hakim olduğuna işaret ettiler, rakamların olumlu sinyaller verdiğini dile getirdiler. Örneğin bir konuşmacı, birara “Sanayide kapasite kullanım oranları kıpırdadı” dedi.
Önce işadamı bir izleyici ayağa kalktı, “Geçen yıldan daha zor günler yaşıyoruz” dedi, bir başkası kalktı ve şöyle dedi: “2009’un son ayları iyi geçince üretimi yeniden artırdık, piyasalar açılır diye stoğa çalışmaya başladık. Siz onları artış sanıyorsununuz. Biz batıyoruz”
İşte cümle buydu...
Eğilmez “haklısınız biz stoktaki üretimi, rakamlardan göremiyoruz” diyebildi.
Rakamlar ve gerçekler...
Bir haykırış ve bir yanıt gerçeği böyle özetledi. Oysa tam da AB’deki üretim talebinin Ortadoğu ve Ortaasya’daki artan rolümüzle nasıl dengelenebileceğini anlatmıştı ekonomistler.
* * *
Makro ve mikro arasındaki fark belki de şu;
“Makro yani İstanbul” tespit yaparak, umutlu olmanın köpüklü köpüksüz bir ekonomik hareketlenme yaratmanın yolunu bulmaya çalışıyor, bir yönüyle buradan besleniyor.
“Mikro İzmir” sanayi ve işdünyası ise çözüm, yeni bir öneri ya da uyarı bekliyor. Ama “Makro” doğal olarak makro anlatıyor. “Yakında Ortadoğu’da en büyük güç olacağız”
“Mikro” sesi yettiğince mikro mikro bağırıyor. “Malımı satamaz hale geldim, batıyoruzzz”
Yağmurda, karda hava tahminlerinin tutup tutmaması önemli değil belki ama fırtınada bir uyarı ya da bir öneri de bekliyor insan...