YAKLAŞIK üç yıl önce, Avrupa Birliği’ne uyumlu yerelden kalkınma modeline geçebilmek hedefiyle “Kalkınma Ajansları Kanunu” çıkarıldı. Türkiye, AB NUTS 2 standartlarında 26 bölgeye ayrıldı. Pilot bölge olarak İzmir ile Adana -Mersin Kalkınma Ajansı kuruldu. Diğer bölgelerdeki ajanslar ise halen kurulma aşamasında.
Kamu kesimi ile sivil toplum örgütlerini bir araya getirerek, kentin önceliklerini oluşturmak, yabancı yatırımcı gelmesini sağlamak ajansların öncelikli amaçları olarak belirlendi.
Açıkçası, kalkınma ajanslarını başlarda biraz tereddütle takip ettik. Yeni bir bürokratik yapı mı oluşturuluyor ya da yeni bir istihdam kapısı mı açılıyordu? Ya da zamanla siyasileşebilir miydi? Merkezi iktidar yetkilerini yerele devretmeye gerçekten hazır mıydı?
* * *
Danıştay kararıyla yürütülmenin durdurulması nedeniyle duran İzmir Kalkınma Ajansı hukuki engelin aşılmasının ardından faaliyetlerine başladı.
Bürokratik ağırlığı kurumların kendi ödevleri olması gereken bazı destekleri ajansın üzerine yıkmaları gibi noktalar bana göre hala tartışılabilir boyut taşısa da zaman içinde gördük ki, kalkınma ajansları bir kent için gereklilik.
Elbette doğru modellerin üzerine kurulup, doğru icraatlara imza atmayı başarırlarsa...
Ajansın varlığına öncelikle üç açıdan yaklaşmak mümkün.
* Valilik, belediye, odalar gibi kamu ya da yarı kamu niteliğindeki dinamiklerin; kent için ayrı stratejik kararlar almaları bu yolla sınırlanabiliyor. Bu sayede kentin geleceğini ilgilendiren kararlar ortak havuzda toplanabiliyor.
* Merkezi bütçeden ayrılan pay, Ankara’da kente dair bilgiden yoksun ya da salt siyasi amaçlarla değil, bizzat kentin kendi dinamikleri tarafından yönlendiriliyor. Henüz ayrılan pay yetersiz ama ileride artma şansı var. Ayrıca ajans bölgeyi tanıdığı için yabancı yatırımcılar nezdinde merkezden daha ikna edici olabiliyor.
* Kalkınma ajansları yönetim kurulunun yanında, 100 kişilik Kalkınma Kurulu’ndan oluşuyor. Yani kentin sivil toplum, meslek ve demokratik kitle örgütleri ile birçok kesim bu kurulda bir araya gelerek sivil inisiyatifin sesini oluşturabliyor.
Geçen akşam basın temsilcilerine verilen İZKA yemeğinde gördük ki; yakın geçmişe kadar çok başlı görünüm veren İzmir’in önde gelen kurumları, işin içinde kaynak da olunca kendilerini İZKA’ya alışmaya zorluyorlar.
Ayrıca üçüncü ayak, 100 kişilik kalkınma kurulu da çok önemli ancak şimdilik Kurul Başkanı Necip Kalkan’ı her yerde görmek mümkün. Diğer 99 kişi yılda iki kez rutin olarak toplanıyor. Henüz pratikte sivil inisiyatifin gücü tam hissedilemiyor.
Ama haklarını teslim etmek gerekir; ilk çıktığı mali destek projesinde İZKA, KOBİ’lerin ve özellikle de sivil toplum örgütlerinin yanında olduğunu kanıtladı. Topluma katkı sunan birçok sivil toplum projesi İZKA’dan önemli destekler aldı.
* * *
Evet, ajansın geleceği ve doğru işlev yapabilmesi için öneminin kavranması şart. Şimdiden, ABD-Fransız ortaklı ve Fransız olmak üzere üç ayrı şirketin İzmir’de yatırım kararı almasında İZKA’nın çabalarına tanık olduk. Bu üç yatırım sayesinde 25 milyon TL’lik yatırım sonucunda 700 kişiye iş kapısı açılacak.
İZKA’nın genç, dinamik ve azimli bir ekibi var. Şimdiye değin gördüğüm en güzel İzmir tanıtım filmini hazırlamışlar. Kasım ayından itibaren de yeni mali destek program çağrılarına çıkacaklar. İZKA Genel Sekreteri Ergüder Can, bu kez destek verecekleri konuları tarım ve kırsal kalkınma ile turizm ve çevreye olarak açıkladı.
Kurum ayrıca büyük bütçeli altyapı veya işletme desteklerini içeren güdümlü proje desteği de vermeye hazırlanıyor.
Güdümlü proje desteği için 2010’da 10 milyon TL ayrıldı. Yani kente vizyon kazandıracak önemli proje ya da projeler ayrı olarak desteklenecek. Bunun dışında doğrudan faaliyet desteği (DFD) de sağlanabilecek.
Evet İzmirliler Türkiye’nin birçok yerinden daha şanslı. İZKA diğer ajanslardan erken başladı ve desteklerinin sayısı artıyor.
Tabii bu avantaj, sorumluluk da yüklüyor. İZKA’nın faaliyetleri böyle sürer, eksikliklerini gidererek, kentin vizyonuna katkı yapacak destekler geliştirirlerse Türkiye için “Yerelden Kalkınma” da örnek olabilirler.
Yok eğer, destekler zayıflar, kente vizyon ve dinamizm kazanmaktan uzaklaşır sadece kurumlar ellerindeki projeleri gerçekleştirmek için İZKA’yı kullanmaya başlarlarsa, o zaman sadece zayıflamaz, yerelden kalkınma modelinde Türkiye’nin de hanesine eksi yazar.
Ama şimdilik her şeyin yolunda olması moral veriyor.
AB’nden iki ayrı hibe fırsatı
AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı’na Egemen Bağış’ın getirilmesinin ardından, Başbakanlığa bağlı AB Genel Sekreterliği yeniden yapılanmaya başladı. Bu kapsamda 15 ayrı Daire Başkanlığı oluşturuldu. Proje Uygulama Daire Başkanlığı’na ise bir İzmirli Pınar Tanlak getirildi.
Tanlak, Amerikan kolejinin ardından Ankara Siyasal mezunu. Genç, hoşsohbet bir yönetici.
Tanlak iki ayrı konuda hibe destek çağrısı yaptıklarını özellikle İzmirlilerin bu hibe destekleri kazanmalarınıarzu ettiğini belirtiyor.
İlk hibe projesinin adı “Sivil toplum diyaloğunun geliştirilmesi II.” Bu kapsamda kültür sanat ile tarım ve balıkçılık konuları desteklenecek. Bu konulara 4 milyon avro destek ayrılmış durumda. Desteklerden sivil toplum örgütleri, kooperatif, belediyeler, dernek ve vakıflar yararlanabilecek. Ayrıca proje kapsamında 10 bin Avroya kadar mikro hibeler de dağıtılacak. Tanlak, Kasım ayı başında ilana çıkacakları bu projeler için üye ülkelerden bir yabancı ortak bulunması gerektiği söyledi. Tanlak’a göre yabancı ortak bulmak gözde büyütülmemesi gereken bir konu. İnternet ortamında alanlarıyla ilgili olarak AB ülkelerindeki muhatapları bu projelere oldukça alışkın. Bir proje için 50 bin ile 175 bin euro arasında destek verilecek.
Diğer proje ise Jean Monnet Burs programı kapsamında genç akademisyenlere yönelik. Kasım ayında bitecek olan projede 100 genç akademisyen tam burslu olarak AB ülkelerinde eğitim görebilecek.
Projenin detayları izlenebilecek. Tanlak, bu web adresinin ilgilenenler tarafından sıkı takip edilmesi gerektiğini söylüyor.
Bu internet adresini ve Ankara’daki genç İzmirli Pınar Tanlak’ı yakından izlemekte yarar var.