Dilek Gappi

Dilek Gappi

dilek.gappi@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Benim için etiket hiç önemli değil



Işınsu Kestelli, “Resmi plakalı siyah arabaya alışamadım. Bazı yerlerden geçerken utanarak
eğiliyorum.” diyor


Başında iki ayrı önemli kurumun şapkasını, omuzunda ise bir de kendi işlerinin yükünü taşıyor Işınsu Kestelli. 119 yıllık İzmir Ticaret Borsası’nın ilk kadın başkanı ve Vadeli İşlemler Opsiyon Borsası’nın (VOB) başkanlığını yürüten Işınsu Kestelli, sivil toplum ve meslek örgütlerindeki konumunu “öncelikli etiket” olarak görenlere farklı bir mesaj veriyor. “Koltuklara yapışmayı düşünmem. Bunlar sivil toplum görevleri ve yalnızca onların önlerini açmak için varız. Bazı yerlerden geçerken siyah makam arabasının içinde eğiliyorum. Sanki halka tepeden bakıyormuşum gibi geliyor. Oysa iddialı olmak bu değil..”
Bu kez yönetim kurulu başkanlığı yaptığı İzmir’in iki önemli kurumundaki makam odalarından birinde değil, kendi ofisinde buluştuk Işınsu Kestelli’yle.
Hoş bir Pasaport ve deniz manzarasına sahip yeni bürosuna taşınmanın heyecanı içindeydi. Önce gemi modelleriyle süslü, “Rees” işhanının girişinden sözetti, ofisin tasarımını mimar arkadaşıyla nasıl yaptıklarını keyif duyarak anlattı. “Bu ofisten başka bir mutluluk duyuyorsunuz sanki” deyince, söyledikleri dikkat çekiciydi:
“İki ayrı görevde benim sivil topluma olan katkım. Sadece belirli bir süre için yapacağım.”
Geçen hafta Milli Prodüktivite Merkezi tarafından Yılın İşkadını Ödülü’nü alarak da gündeme gelen Kestelli’yi herkes farklı yönleriyle tanıyor. Kadınlar için kadınların da yetkili makamlara gelebileceğinin sembolü, kimisi için özellikle VOB’a vizyon kazandıran bir yönetici kimisine göre de iyi bir vitrin.
Belki de Kestelli, yüzyılın erkek egemen ağırlıklı ticaret borsasındaki tarzıyla, kentin, mesleğin önünü açmak için yarı kamu nitelikli odaları kişisel güç merkezleri olarak algılamamak gerektiğinin bir örneği olacak.
12 Eylül’de merkez alınan ilk Vali Yurdauğur Ünal’ın kızı olan Kestelli’yle kendisini, ideallerini ve 2010 hedeflerini konuştuk.

Ailenizin etkisiyle işhayatına tepe noktadan başlayanlardan mısınız?
-Hayır, ailesinin etkisiyle iyi eğitim alanlardanım. İş yolculuğuna ise yalnız çıktım. Amerikan Koleji’nin ardından İktisat Fakültesi Para ve Banka bölümünden mezunum. İş hayatına ilk, son sınıfta Raks Dış Ticaret’te asistan olarak başladım. Babam hatta o günlerde karşı çıkmış, ‘asgari ücrete çalışmana gerek yok. Bırak asistanlığı’ demişti.

Size başka bir iş mi buldu?
-Hayır yine kendi başıma karar verdim. Üç ay sonra Yaşar Holding’de DYO’ya bağlı bir şirkete genel müdür asistanı olarak geçtim. Tekstil boyaları üretiyordu. Bir süre sonra satış bölümüne geçmek istedim. Birkaç ay sonra, satış koordinatörü oldum. DYO’da maaşım yüzde yüz arttı. Oradan bu kez Turyağ’a yine genel müdür asistanı olarak geçtim ama maaşımın üç katını alıyordum. Bir süre sonra bu işten de tatmin olmamaya başladım. O zaman Genel Müdürümüz Kaya Şener’e master yapmak istediğimi söyledim. Ardından ısrarlarımla beni satın alma bölümüne geçirdiler ama en sıradan işleri verdiler. Üç yıl sonra o bölümün müdürü oldum. Turyağ’ın Türk Henkel’le birleşme döneminde ben de İstanbul’a gidenlerin arasındaydım. İstanbul’da 1.5 yıl kadar kaldım ancak çok zor oluyordu. Pazartesi İstanbul’a gidiyor, Cuma akşamları dönüyorduk. Ardından babam hastalandı, sonra hamile de kalınca 98’de işi bıraktım.

Kendi işiniz bitkisel yağ sektörünü tanımanız Turyağ’da mı oldu?
-Evet, orada dünya genelinde bitkisel yağ pazarını öğrendim. Ayrıldıktan kısa süre sonra bir arkadaşımla ortak şirket açtık. İlk dönemleri çok sıkıntılı geçirdik, sonra işler yoluna girdi. Şirketi on yıl yaşattık. Daha sonra ortağıma devrederek 2008’de kendi şirketim Agritrade’i kurdum.

İzmir Ticaret Borsasıyla tanışmanız ne zamana rastlıyor ?
-Borsaya 95’te Turyağ temsilcisi olarak girdim.

O dönemde borsa başkanlığı aklınıza gelmiş miydi?
-İnanır mısın onca yıl hiç aklıma gelmedi. Yönetim Kurulu’na girişim de benim isteğimle olmadı. Hasan Özmen’in yönetim kuruluna beni aldığını seçime gittiğimde listede adımı görünce öğrenmiştim. VOB Yönetim Kurulu Başkanı olmamı da Tuğrul Bey istedi.

VOB da sürpriz miydi?
-Evet, hiç beklemiyordum. Hatta Yunan adalarında seyahatteydim. Tuğrul Bey aradı ve döner dönmez Rifat Hisarcıklıoğlu’na gittik. Rifat Bey’le tanışmıyordum bile.

VOB daha teknik bir kurum. Başlarda bir ürküntü yaşadınız mı?
-Ani oldu ama ürkmedim. Bir CEO’muz var ve günlük işleri o yürütüyor. Ben daha çok kurumun marka değerinin artırılması, izlenecek stratejinin planlanması, teknolojik gelişimin sağlanması gibi konularda yönlendirmeler yapıyorum.

İki karpuz, bir yandan da kendi işiniz üç karpuz. Hangisi daha zor?
Aslında her iki Başkanlık muhakkak çok zor ve ciddi zamanımı alıyor. Bunlar açıkçası kendi işi olanlar için pek akıllı işler değil. Ben her iki görevi de bir sivil toplum örgütü görevi olarak bir süreliğine görüyor ve severek yapıyorum.

Genellikle bu görevler pek sivil toplum görevi olarak algılanmıyor?
-Evet meslek olarak görenler var ama ben öyle düşünmüyorum. Koltuklara yapışmayı hiç düşünmüyorum.

Ya başkan olmaya alışırsanız?
-Zaten resmi plakalı siyah arabaya bile hala alışamadım. Bazı yerlerden geçerken utanarak eğiliyorum. Sanki kendimi halkın üzerinde görüyormuşum gibi geliyor. Oysa ben önlerini açmak için oradayım. Resmi bir iş yoksa binmiyorum. Benim için etiketin gerçekten önemi yok.



Yazılıma altı milyon TL
VOB’un 2010’daki öncelikli hedefi ne olacak?
-Uluslararası bir açılımdayız. Yurtdışındaki borsaların lansmanını yapacağız. Yeter ki VOB’a politik müdahale olmasın, bıraksınlar özgür bir şirket olarak çalışalım. Nihayet kendi yazılımımıza kavuştuk. İngiltere’de bir şirketten 6 milyon dolarlık yazılım yatırımı yaptık. Opsiyonlara bu yıl geçeceğiz. Ürün işlemlerinin aktifleştirilmesi, teknolojik gelişim, ürün çeşitlerinin çoğalması, emtia da işlemeyen ürünleri aktif hale getirmek gibi hedefleri yakalamaya çalışacağız. Hedeflerimiz çok büyük.

VOB İstanbu’a bir çıkarma yaptı. Sertab Erener’li reklam atağı başlattı.
-Öncelikle İstanbul çıkarmasının karşılığını gördüm, İzmir’in çok özel bir yaklaşım sergilediğini düşünüyorum. Vali, belediye başkanı, sonsuz destek oldular.

Reklamları beğenmeyenler de oldu.
-Beğenmeyen de olabilir ama inan bunun da katkısı olacak. Ben uzman değilim sonuçta reklam bilmeyenlere VOB’u sorgulattı.

İzmirli bir kurum olarak İstanbul’daki bir reklam ajansı için çok para harcadığınız eleştirileri oldu...
-Reklam çalışmalarında normal ölçülerde para harcandı. Karşılığını aldığımızı düşünüyorum. Alameti Farika gerçekten de başarılı, yaratıcı şirket. VOB bir dünya şirketi. Ayrıca ortaklarımızdan sadece yüzde 17’si yani İzmir Ticaret Borsası İzmirli. VOB’u İzmir’de tutmak bile katkı. Bunun da takdir edilmesi gereken bir şey olduğunu düşünüyorum.


Türkiye’ye örnek olacağız
İzmir Ticaret Borsası’nda 2010 hedefiniz ne olacak?
-Borsamızın eşsiz bir marka değeri var. Türkiye’nin ilk borsası olarak yeniden ortaya çıkarıp tanınırlığını artırmak istiyorum. Çünkü şu anda sönmüş bir hali var. Ürün borsacılığı ve lisanslı depoculuk ile ilgili çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. İnşallah Türkiye’ye örnek olacağız.

Ürün borsalarını yeterince anlatabildiniz mi ?
-Çaba harcıyoruz. Buralarda birden çok üründe arz ve talebi buluşturacağız. Bunun için bir anonim şirket kuruyoruz. Lisanslı depolar da borsanın alt yapısını oluşturacak. Burada tasnif edilmiş ürünler, fiziki ya da elektronik mekanlarda alınıp satılacak. Ürünü temsil eden lisanslı depo işletmelerince çıkarılan ürün senetleri ve alivre sözleşmelerle o ürünle ilgili her türlü gelişme izlenebilecek.

TOBB’un lisanslı depoculukta tavrı ne oldu?
-Hayır, TOBB katılmayacağını açıkladı. Ama birçok borsa katılacak. Katılmak isteyen her kuruma da açığız. Lisanslı depoculukta ilk ürün pamuk olacak. Özellikle pamukla ilgili olan borsalarımız Manisa, Söke, Antep, Urfa onlar katılıyor. VOB da ortak olacak.

IŞINSU KESTELLİ’YE YAKIN PLAN...- İşhayatında “vazgeçmem” dediğiniz prensipler:
Çalışmak, empati ve gelişmem.
- Tecrübenin öğrettikleri...
Karbon kağıdı... İşe ilk girdiğimde tersini yüzünü bilmiyordum. Bana detaya sahip çıkmayı öğretti.
- Sizce zirve?
Bence zirve mutluluk. İster ailemi, ister işimi, dostlarımı düşünerek olsun. Mutluysam zirvedeyim demektir.
- En zor gün?
Babamın öldüğü gün.
- Geldiğiniz noktada tesadüf mü, hırs mı etkili?
Bence denk geldi, şüphesiz şansın da etkisi var ama borsada çok emeğim olduğunu düşünüyorum.
- Türkiye’nin öncelikli sorunu ne?
İşsizlik çok önemli. Buna odaklanmalı. Yatrımcıya destek artmalı.
- Borsa başkanısınız, tarımla ilginiz?
Gelişmelerin sürekli içindeyim. Bir çiftlikte yaşamak istiyorum. Oğlum da çok istekli. Hayvancılık da yapalım istiyorum.
- Emeklilik için beklentiniz çiflik yaşamı mı?
Aslında değil. Annesi babası olmayan çocuklara yönelik birşeyler yapmak istiyorum.
- Keyif anları?
Çok hobim yok. Sanırım ben de artık “Restless” denilen hastalık başladı. Yerimde oturamıyorum. Gündüz tempo yüksek, akşam da sofra, çocuğun dersi, kılık kıyafet derken bir koşturma içindeyim. Ama itiraf edeyim, alışverişe meraklıyım.
- Aile?
Bana dolu dolu “mutluyum” dedirtiyor. 11 yaşında bir oğlum var. Ege, çok iyi huylu bir çocuk. Eşim borsacı ve şirket ortağım. En büyük şanslarımdan birinin iyi bir arkadaş grubu olduğunu düşünyorum.
Politika?
Hiç düşünmüyorum.




FİL UĞURU
Işınsu Kestelli’nin bürosunda çok sayıda fil objelesi var. Uzakdoğu ile işyaparken tanıştığı filin uğruna inandığını belirtiyor. İzmirli bir kadın girişimci olarak geldiği noktaya bakılırsa uğurlu minik filler Uzakdoğu’dan uğur taşımış görünüyor. Işınsu Kestelli ayrıca Feng Shui’ye de inanıyor. Mimar arkadaşı büronun renklerini bu doğanın güçlerini ve enerjisini yönlendirme sanatına göre planlamış.