Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları

Fazla değil, tam 10 yıllık bir süreçte her dört kişiden 1’inin obezite ile mücadele edeceğini söylesem? 4 Mart Dünya Obezite Günü’ydü. 2025 yılı teması ile ‘Sistemi Değiştirin, Daha Sağlıklı Hayatlar Yaratın’ olarak belirlendi. Aslında belirlenen bu tema bizlere bireysel çabaların tek başına yeterli olmadığını, sağlık, beslenme ve yaşam tarzıyla ilgili sistematik değişikliklere ihtiyaç duyulduğunu anlatıyor. Öyle ki obezite sadece bireysel tercihlerle değil, aynı zamanda gıda endüstrisi, eğitim sistemleri ve sağlık politikaları gibi birçok faktörle şekilleniyor. Sağlıklı gıdalara erişimin artırılması, ultra işlenmiş gıda tüketiminin azaltılması, fiziksel aktiviteyi teşvik gibi uzun vadeli yaşam tarzı değişiklikleri olmadan obezite ile mücadele de giderek zorlaşıyor. Bu nedenle toplum düzeyinde kalıcı değişimler yaratmayı hedeflemek kıymetli.

Haberin Devamı

Obezite ile mücadele

Güncel verilere göre

2035 yılında dünyada obezite ile yaşayacak insan sayısı 1.9 milyar olarak tahmin ediliyor. Yine çok önemli verilerden çocukluk çağı obezitesinin 2020-2035 yılları arasında yüzde 100 oranında artması bekleniyor.

Ülkemizde ise veriler pek iç açıcı değil.

2030’da iki kadından birinin obezite ile karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor.

Az önce de bahsettiğim gibi günümüzde obezitenin artışındaki en büyük etkenlerden biri, değişen yaşam tarzı alışkanlıkları. Fast-food ve işlenmiş gıdaların yaygınlaşması, şekerli ve yağlı yiyeceklerin tüketiminin geçmişten bu yana artışı, modern yaşamın getirdiği hareketsizlik, masa başı çalışma düzeni ve dijital ekranlara bağımlılık gibi faktörler enerji harcamasını azaltarak obezite riskini arttıran faktörler arasında. Dengeli ve doğal alternatifler yerine hızlı ve pratik yiyeceklerin tercih edilmesi, sadece kilo artışına değil, aynı zamanda metabolik hastalıklara da zemin hazırlıyor. Özetle obezitenin önlenmesi için sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi, fiziksel aktivitenin artırılması en önemli adımlardan. Ki burada da oklar bir kez daha Akdeniz tipi beslenme ve yaşam tarzına çevriliyor.

Haberin Devamı

Obezite beyinde başlıyor

İnsülin direnci dendiğinde akla hemen karaciğer, pankreas gibi organlar ile insülin etkileri gelir. Peki sağlıksız vücut yağı dağılımı ve kilo alımının beynin insüline duyarlılığıyla bağlantılı olduğunu biliyor muydunuz? Nature Metabolism dergisinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan çok yeni bir araştırmaya göre beyin, obezitenin gelişiminde merkezi bir rol oynuyor. İnsülin hormonunun vücutta kan şekeri dengesindeki önemli rolünü daha önce duymuşsunuzdur. Araştırmacılar obezitenin gelişiminde de önemli rolünün altını çiziyor. Çalışma obezitenin kökenlerinde tip 2 diyabet ve insülin direncinde beynin kritik bir kontrol merkezi olarak işlevi hakkında ilgi çekici yeni bakış açıları sunuyor. Sonuçlar ultra işlenmiş gıdaların kısa bir süre tüketilmesinin bile sağlıklı bireylerin beyninde önemli bir değişikliğe neden olduğunu ve bunun obezite ve tip 2 diyabetin ana nedeni olabileceğini ilk kez gösteriyor. Sağlıklı bir durumda, insülin beyinde iştahı baskılayan bir etkiye sahip. Ancak, özellikle obezitesi olan bireylerde insülin artık yeme davranışını düzgün bir şekilde düzenleyemiyor ve bu da insülin direncine neden oluyor. Öyle ki beyin hücrelerinin insülin etkisine direnç göstermelerinin anne karnındayken bile başlayabileceğini belirten araştırmalar var.

Haberin Devamı

Beynin obezite ve diğer metabolik hastalıkların gelişimine nasıl katkıda bulunduğu konusunda daha fazla araştırma yapılması gerektiğinin altı çizilirken sizlere geçtiğimiz aylarda bahsettiğim tip 3 diyabet kavramından da tekrar bahsetmek istiyorum. Tip 3 diyabet, beyindeki insülin direncinden kaynaklanan Alzheimer’ı tanımlamanın bir yolu. Yani çalışmalara göre kötü yönetilen bir kan şekeri seviyesi Alzheimer riskini artırabiliyor. Obeziteye sıklıkla eşlik eden insülin direnci de aslında burada bizlere adeta bir uyarı sinyali veriyor. Öyle ki obezitenin kalp damar hastalıklarından metabolik sendroma pek çok hastalık ile ilişkisinden bahsetmek mümkünken, bunlara bir de günümüzün hastalığı Alzheimer’ı risk faktörü olarak eklemek yanlış olmaz.