Koronavirüs hayatımıza girdiğinden beri birçok kişi hastalığa yakalanma ve risk grubunda olma endişesi taşıyor. Kronik bir hastalığı olanların riskinin daha yüksek olduğunun bilinmesi hastalığı olan bireyleri de tedirgin ediyor. Özellikle bu konuda diyabetli bireylerden çok fazla soru alıyorum. Birçok diyabetli, insülin direnci veya hipoglisemi sorunu yaşayan danışanım veya sosyal medya takipçilerim koronavirüs riskinin daha yüksek olup olmadığını merak ediyor ve tedirginlik taşıyor. Ben de bugün koronavirüs ve diyabetten bahsetmek istedim.
Genel popülasyona göre koronavirüse yakalanma olasılığının daha yüksek olup olmadığını gösteren yeterli veri yok aslında. Fakat burada önemli olan, hastalığa yakalanma oranından ziyade, hastalığın nasıl geçirildiği. Artık hepimiz biliyoruz ki herhangi bir kronik hastalığınızın olması koronavirüsle mücadelede maalesef bir dezavantaj. Kronik hastalığı olan bireyler sağlıklı bireylere göre hastalığı daha ağır geçirebiliyor. Amerikan Diyabet Derneğine göre, şimdiye kadar vakaların çoğunun meydana geldiği Çin’de, diyabet hastalarının diyabet olmayanlara göre çok daha ciddi ciddi komplikasyon ve ölüm oranları vardı. Diyabetli olmak, bireylerin koronavirüsle karşılaştıklarında daha ciddi komplikasyon yaşama şanslarını artırdı.
Eğer diyabetinizi iyi yönetiyorsanız, hastalığı ağır geçirme olasılığınızı düşürmüş olursunuz. Diyabetli bireyler diyabetlerini iyi yönetmediklerinde, kan şekerleri dalgalı seyreder ve bu durum uzun süre devam ederse diyabetle ilgili birtakım komplikasyonlar için risk oluşturur. Diyabetin yanı sıra kalp hastalığı veya diğer komplikasyonlara sahip olmak, diğer viral enfeksiyonlar da vücudunuzun bir enfeksiyonla savaşma kabiliyeti tehlikeye atar.
Eğer diyabetli bir bireyseniz, koronavirüse yakalanmamak için herkes gibi kendinizi çok iyi korumanız gerekiyor. Evde dışarıyla temasta bulunan bir aile üyesi varsa onunla sosyal mesafenizi korumanız, ellerinizi sık sık 20 saniye yıkamanız önemli. Mutfak eşyalarınızı, havlularınızı kişiselleştirmek, sizden başkasının kullanmamasını sağlamak da riski azaltır. Bütün bunların yanı sıra evde geçirdiğiniz sürede sağlıklı beslenmek, kan şekeri kontrolünüzü yapmak ve eğer mümkünse evde yapabileceğiniz minik egzersizleri hayatınıza eklemek de bağışıklığınızı güçlendirmeye yardımcı olur.
Amerikan Diyabet Derneğine göre diyabetli bireyler için sağlıklı beslenmenin anahtarı
Bu konuda kafanızın karışık olduğunu biliyorum. Özellikle diyabet gibi dünyadaki insanların bir çoğunu hedef alan bir hastalıktan bahsediyorsak bu konuda bilgi kirliliği olmaması da imkânsız. Eminim siz de birçok yerde sizin için iyi veya kötü besinleri duymuşsunuzdur. Bu konuda herkesi çatı altında toplayan tek bir beslenme planından bahsetmek çok zor, özellikle diyabet gibi kronik bir hastalığınız varsa kan tahlilleriniz, komplikasyonlarınız çok iyi değerlendirilmeli ve yaşam tarzınıza uygun size özel bir beslenme programı planlanmalı. Ama elbette genel geçer bazı kurallar da var.
Amerikan Diyabet Derneği diyor ki
Hangi mutfağı tercih ederseniz edin, işte tüm sağlıklı beslenme planlarının ortak noktası budur. İşte diyabetli bireyler için sağlıklı beslenmenin anahtarı:
Meyve ve sebzeler
Yağsız et ve bitki bazlı protein kaynakları
Daha az ilave şeker
Daha az işlenmiş gıdalar
22 Nisan Dünya (Yeryüzü) Günü
Dünya günü, ilk olarak 1969 yılında San Francisco’da ortaya çıkmış. Fikir babası ise John McConnell. John McConnell, Ulusal UNESCO Dünya Konferansı’nda, dünyanın yaşamı ve güzelliğini kutlamayı aynı zamanda maruz kaldığı çevresel tehditlere de dikkat çekmeyi amaçlayan bu günü kutlama fikrini ortaya atmış. 1990 yılından itibaren ise Dünya Günü uluslararası bir boyut kazanmış.
Özellikle son günlerde gezegenin, dünyanın, doğal kaynakların değerini bir kez daha anladığımızı düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde sizinle koronavirüs ve karbon ayak izi konusunu paylaşmıştım. Çoğunluk evinde, trafik düştü, uçak seyahatleri neredeyse yok, bu yüzden şu anki karbon ayak izi düşük ama bu etkinin yalancı bir etki olduğu ve sonrasında maalesef eğer bilinçli davranmazsak daha kötü bir sonucun bizleri beklediği de söyleniyor. Bu konuda İTÜ UUBF, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Hüseyin TOROS’un benimle paylaştığı ve dikkatimi çeken bir çalışmayı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Koronavirüs sebebiyle evlerine kapanan insanların uyku sürelerinin artmasıyla bağlantılı, uykunun elektrik tüketimi ve karbon emisyonu üzerine etkisine yönelik bilimsel çalışma yapılmış ve Türkiye’de günlük iki saat erken uyumanın her gün doğaya salınan karbondioksit miktarını 4 bin tondan fazla azaltacağı ortaya çıkmış. Araştırmada, aydınlatma için saatte 100 vat elektriğin kullanıldığı Türkiye’de 38 milyon hane sakininin iki saat erken uyuması durumunda, doğaya salınan karbondioksit miktarının yaklaşık 4 bin 130 ton azalacağı sonucuna varıldı. Dolayısıyla, aslında yapacağımız işler için gün ışığından maksimum seviyede yararlanmaya çalışmak sadece bu günler için değil, ilerisi için de hedefimiz olmalı. Bu süreç elbet geçecek ama biz gezegen için çaba göstermeye devam etmeliyiz.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024