Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Amerik’da 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimi sürecinde ikinci münazarayı bu hafta izledik. Bu düello, Cumhuriyetçi ve Demokratik Parti’nin adayları Donald Trump ve Kamala Harris arasındaki ilk yüz yüze tartışmaydı. Bu münazaraya dair çokça yorum, izlenim okuduk. Bu sebeple, ben de kısa bir izlenim paylaşıp asıl konuma gireceğim. 

Sakin başlayıp, karşılıklı suçlamalarla sertleşen münazaranın kazananı pek çoklarına göre Demokrat Parti’nin adayı Kamala Harris’ti. ABD merkezli anket şirketi Sosyal Bilimler Araştırma Çözümleri’nin (Social Science Research Solutions – SSRS) bağımsız izleyiciler üzerinde yaptığı araştırmaya göre, Harris, desteğini bu münazaradan sonra yüzde 18 artırdı. Donald Trump’a destek oranlarındaki artık yüzde 2’de kaldı. Adaylar arasında bu kadar büyük fark oluşmasının sebebi hiç kuşku yok ki Donald Trump’ın münazaranın daha başından itibaren sinirlerine hâkim olamamasıydı. Buna karşılık Harris ise özgüvenliydi. Hatta zaman zaman alaycı mimikleriyle Trump’ı küçümser bir tavır sergiledi. Anlayacağınız Harris, Trump için ‘kolay lokma’ olmayacak.

Haberin Devamı

Formatları dönüştürdü

ABD demokrasisinde Başkanlık münazaralarının geçmişi1850’lere kadar gidiyorsa olsa da, bunların modern tarihteki başlangıcı 1960 yılı olarak kabul ediliyor. 1956’da Maryland Üniversitesi öğrencisi Fred Kahn, o dönem başkanlık için yarışan Cumhuriyetçi Parti adayı Dwight Eisenhower ve Demokrat Parti adayı Adlai Steveson’ı üniversitede bir araya getirmek için çabalamış, ama başarılı olamamıştı. Bu girişim yine de basının ve kamuoyunun ilgisini çekti, dört yıl sonraki seçim kampanyasında ilk başkanlık münazarasının kapısı açılmış oldu. 1960-76 yılları arasında münazara yapılmamış olsa da süreç 1976’dan sonra bir geleneğe dönüştü ve kesintisiz sürdü. Yıllar içinde adayların talepleri ya da karşı çıktıkları kurallar sebebiyle yeni düzenlemelere gidildi; ama 2016 yılından bu yana, kimilerine göre ABD demokrasisini de geriye götüren bir formata büründü. Bunun sebebi ister tarzı ister üslûbu deyin, nihayet Donald Trump’tı.

Haberin Devamı

2016 sonrası ve Trump etkisi

2020’de Donald Trump ve Joe Biden arasındaki münazarayı izleyenler ne kadar kaotik bir karşılaşmanın olduğunu hatırlayacaktır. Yorumcular, o yılki ilk münazaranın ‘ABD tarihinin en kötü başkanlık münazarası’ olduğu konusunda hemfikirdi. Donald Trump, Joe Biden’ın sözünü o kadar çok kez kesmişti ki, Biden sinirlerine hâkim olamayıp, rakibine ‘kapat çeneni’ gibi ifadeler kullanmıştı. Bundan sonra da münazara tamamen karşılıklı suçlamalarla sona ermişti.

Aslında benzeri bu durum, Donald Trump’ın ilk kez sahneye çıktığı ve Hillary Clinton ile karşı karşıya geldiği 2016 tarihli münazarada da görülmüştü. Ama Trump 2020’de 2016’ya göre daha da saldırgandı. 2016 yılında adaylar kürsüde sabit şekilde durmuyor, sahnede dolaşabiliyordu. Donald Trump bu imkânı o kadar iyi kullanmıştı ki, deyim yerindeyse sahnede at koşturmuştu. Sadece Clinton ile değil, kadın moderatör ile polemiklerini eril tavrıyla desteklemişti.

2020 yılına gelindiğinde önce sahnede dolaşma uygulaması bitti. Yaşanan kakafoni sonrası da mikrofonların en azından iki dakikalık bir sessizlik sağlanabilecek şekilde kapatılması kuralı getirildi. Bu yıla geldiğimizde ise ne seyirci vardı ne de adayların mikrofonları sınırsız şekilde açık kaldı. Aslında Donald Trump, izleyici önünde tartışmayı isteyen taraftı, ama geçmiş yıllarda izleyicilerin tezahüratları, sloganları ve yuhalamalarıyla münazaraların insicamı bozulduğu için bundan da vazgeçildi. 90 dakikalık ilk Kamala Harris- Donald Trump münazarasında adaylar birbirine soru soramadı; adaylara moderatörlerin sorusuna yanıt vermek için iki, diğer adaya yanıt vermek için de ayrıca iki dakika tanındı.

Haberin Devamı

Geriye giden demokrasi

Son dönemin format dönüşümünde Trump’ın etkisi olduğunu kimse yadsıyamaz. Siyasetçilerin karakterlerine ve üslûplarına göre yeni formatlar getirilmesi, bu dönüşümler, doğal akışında ilerleyebilecek münazaraları çok daha kasıntı ve eklektik hale getirdi.

Trump’ın rakipleri, kendilerini onun malûm kişilik/ karakter özelliklerine göre korumaya/konumlandırmaya başladılar. Talep ettikleri formatlar da Trump’ın deyim yerindeyse ‘şov’ yapmasını engellemeye dönük oldu. Tabii bunlar formatı hem sınırladı hem de biraz sıkıcı hale soktu. Daraltılan formatlar doğaçlamayı, doğru bilgiye erişimi olumsuz etkileyecek sonuçlar doğurmaya başladı. Bu iş giderek, Amerika’nın yarım yüzyıllık münazara geleneğinden vazgeçmesine kadar gider mi? Zannetmiyorum… Nihayet ‘ekranlarda münazara geleneği’ gelişmiş demokrasilerin o kadar kolay vazgeçebileceği bir şey değil.