Bir süredir Irak’ın kuzeyinde terör örgütü PKK’ya dönük gelişmeleri takip ediyoruz. 9 Ekim’de Bağdat’taki merkezi yönetim ile Erbil’deki Kürdistan Bölgesel Yönetimi bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, PKK başta olmak üzere tüm yabancı unsurları çıkarmayı, Sincar’ın güvenliğini sağlamayı ve bölgeden göç etmek zorunda kalan Yezidilerin Sincar’a dönüşünü hedefliyor. 4 maddeden oluşan ve bir yol haritası belirleyen anlaşma yapıldı yapılmasına ama uygulamasının nasıl olacağına dair ciddi soru işaretleri var. Uygulamadaki zorluklara gelmeden önce yine herkesin kafasındaki bir soruyu soralım: “Taraflar nasıl oldu da anlaştı?”
Bunun altında iki temel soru var. İlki, “ABD, PKK’nın Suriye kolu YPG’ye silah desteği verirken PKK’ya karşı görünen bir anlaşmaya ve muhtemel operasyona nasıl yeşil ışık yakabildi?”. İkinci soru da “İran, yönetimi bölgede İran-Suriye bağlantısını Kuzey Irak koridoru ve kendi desteğindeki Haşdi Şabi örgütünü de hedef alan bu
Ülkeler ve şirketler, koronavirüs aşısını bulmak için zamana karşı yarışıyor; ama sadece aşıyı bulmak yeterli değil. Aşıyı dağıtabilmek de bir mesele. Özellikle ABD ve Alman ortaklığındaki aşının, -70 derecede korunarak dağıtılması ve saklanması gerektiği düşünülürse, o soğuk zinciri dünyaya ulaştırmak kolay olmayacak. Bunun için taşıma şirketleri de büyük bir operasyon yürütüyor. 30 ülkeye dağıtım yapacak ve aşının en önemli dağıtıcısı olan Alman “Va-Q-Tech” firmasının CEO’su Joachim Kuhn ile operasyonun ayrıntılarını konuştum.
Aşılar için o soğukluğa nasıl sağladıklarını anlatan Kuhn, “Bu aşılar için süper yalıtımlı kutular kullanıyoruz. Bu kutuların içine soğutucu aletler yerleştirerek, -70 dereceye ulaşmasını sağlıyoruz. Bu soğukluğa ulaşabilmek için kuru buza ihtiyaç oluyor ama uçaklarda kuru buz limiti vardır. Her kompartımanda maksimum 200 kilo ağırlık kullanabilirsiniz. Dolayısıyla çok az miktarda kuru buzla taşımak bir avantajdır. Bizim farkımız süper izolasyon imkanlarıyla, en az kuru buzu kullanarak bu
İran’ın nükleer programının kilit isimlerinden, hatta İran’ı yakından takip eden uzmanlara göre ülkenin en etkili 5 isminden biri olan bilim insanı Muhsin Fahrizade, aracında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Yıllardır İran’ın nükleer programı için çalışan çok sayıda fizikçinin öldürülmesinin ardında İsrail’in olduğunda pek az kimsenin şüphesi vardı. Fahrizade’nin de suikast sonucu hayatını kaybetmesi, yine aynı ülkeyi işaret etti. Nitekim Tahran yönetimi İsrail’in rolüne vurgu yapan açıklamalarda bulundu.
İsrail gizli servisinin uzun süredir Fahrizade’yi yakından izlediği biliniyor. İsrail’e göre Fahrizade, İran’ın nükleer silah programının arkasındaki isim... İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bunu, 2018 yılında yaptığı bir konuşmada açık açık söylemişti.
Amad (Umut) Projesi
Tarihler 30 Nisan 2018’i gösteriyordu... İsrail Başbakanı Netanyahu, o günkü basın toplantısında “İran’ın Gizli Nükleer Dosyası” başlıklı bir sunum yapmıştı.
Netanyahu,
ABD’de Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden “seçilmiş başkan” ilan edildi. Cumhuriyetçi aday, mevcut Başkan Donald Trump ise hala kazandığını iddia ediyor. İtirazlar sürüyor. Seçimin resmileşmesi için bu itirazların son bulması ve 538 kişilik “Seçiciler Kurulu”nun, oylarıyla yeni başkanı belirlemesi bekleniyor. Başkanı nihai olarak bu kurul belirleyecek. Söz konusu 538 kişinin içinde bir Türk de var. Derya Taşkın, Seçiciler Kurulu’na seçilme öyküsünü anlattı...
Nasıl seçildi?
Amerika’da bilinenin aksine halk, Başkan’ı doğrudan seçmiyor. Aslında Seçiciler Kurulu’na Başkan’ı seçmesi için yetki veriyor. Örneğin New Jersey eyaletinde halk Demokrat Parti adayı Biden’a daha fazla oy vererek, nüfusa göre belirlenmiş 14 Seçiciler Kurulu delegesini Demokratların hanesine yazdırdı. Şimdi o 14 delege, Biden için bir daha gidip oy kullanacak. Seçiciler Kurulu’na girebilmek için aslında iki temel kural var. Biri geçmişte parti için
Azerbaycan ile Ermenistan, 10 Kasım’da Rusya’nın arabuluculuğunda 9 maddelik bir anlaşma imzaladı. Azerbaycan’ın 27 Eylül’den bu yana geri aldığı topraklarda kalacak, Ermenistan’ın işgal ettiği Kelbecer bölgesinden 15 Kasım’a (7.madde), Ağdam ve Gazah bölgesinden 20 Kasım’a (2.madde), Laçin bölgesinden ise 1 Aralık’a (7.madde) kadar çekilecek olması, Bakü yönetimi için büyük kazanımdı. Ancak anlaşılan o ki, Moskova yönetimi, iki kritik koridoru fiilen kontrolüne almış durumda.
Zengezur Koridoru : Haritada da görüldüğü gibi bu koridor, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan ana karasının irtibatını sağlıyor. Bu anlaşmaya kadar iki Azeri toprağının bağlantısı, arada Ermeni bölgesi olduğu için kopuktu. Bu irtibatın kurulması, Türkiye’nin Azerbaycan’a ve oradan da Orta Asya’ya doğrudan erişimi açısından hayati önemde. Çünkü Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya’ya karayolu taşımacılığı için ya Gürcistan ya da İran güzergahını kullanmak
Halen resmi olarak netleşmese de ABD, artık 4 yıllık Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump dönemini kapatmanın ve Demokrat Joe Biden ile yeni bir sayfa açmanın eşiğinde. Bu 4 yıl, İran ile ilişkilerin seyrinde de belirleyici olacak. Bu hafta hem ABD’de başkanlık seçimi vardı hem de 41 yıl önce Washington-İran ilişkilerini bütünüyle koparan rehine krizinin yıldönümüydü. Böyle bir süreçte o gün, büyükelçilikte rehin alınan 52 diplomattan biri olan Tahran Büyükelçiliği eski Basın Ateşesi Barry Rosen ile konuştum. Bugün “United Against Nuclear Iran” grubunun uzmanı olan Rosen, hem o günü hem de seçilecek yeni başkan ile birlikte İran-Washington ilişkilerinin geleceğini anlattı.
Radyodan gelen o ses
ABD’nin eski Tahran Büyükelçiliği önündeki protestolar 4 Kasım 1979 pazar günü saat 10:00’da başladı. Rosen, İran Şahı Pehlevi’nin 22 Ekim 1979’da ABD’ye sığınmasının ardından büyükelçilik önünde sürekli protesto gösterileri yapıldığını
İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında 6.6 büyüklüğünde deprem meydana gelirken, depremin etkisiyle, özellikle Bayraklı’da bazı binalar yıkıldı, can kayıpları yaşandı. Bu deprem sonrası, bitmeyen bir tartışma da yeniden gündeme geldi.
“Yer hareketleri önceden öngörülebilir mi, sismik hareketlerin gökcisimleriyle irtibatı var mı?”
Tartışmayı alevlendirense, daha önce Ekvador’da 7.5 ve Endonezya’da da 7.3 büyüklüğündeki depremi öngören Hollandalı Frank Hoogerbeets’in 27 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı “Türkiye, Yunanistan ve İtalya’da güçlü bir sarsıntı ihtimali var” uyarısıydı. Hoogerbeets, dünyadaki sismik hareketlenmeleri, bilim insanlarından farklı olarak gök cisimlerinin yani gezegenlerin, dünyanın ve ayın dizilimiyle açıklıyor. Hollandalı “yeni nesil deprem tahmincisi”, Temmuz 2019 yılında kendisiyle yaptığım görüşmede tezini “Depremlerde tek etki yerçekimi değil” diye açıklamış ve şöyle devam etmişti:
Elektro
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yeni bir dönem başladı. Birlemiş Milletler (BM) ise Ada’da yeniden tarafları bir araya getirmek için zemin yokluyor. Böyle bir süreçte Doğu Akdeniz’deki sondaj gerginliği de sürüyor. Aslında bu krizin geçmişi 2000’li yılların başına dayanıyor. 2000’li yılların başında hazırlanan Annan Planı referandumlarında Türk tarafı yüzde 64.9 ile “Evet” demiş. Ancak Rumların yüzde 75.8 oyla planı reddetmesi sonucu çözüm imkanı ortadan kalkmıştı. Ardından da Rum Kesimi’nin bölgede dev enerji şirketleriyle imzaladığı enerji anlaşmaları, Doğu Akdeniz’deki gerginliğin temellerini atmıştı. Bugün hala akılların bir kenarına takılan soru şu: 2004 yılındaki Annan Planı kabul edilmiş olsaydı, bugün Doğu Akdeniz’de gerginlikler yaşanır mıydı? Bu soruyu, o dönem Kıbrıs’ta iki tarafı plana ikna etmek için uğraşan isim olan BM eski Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto’ya sordum.
De Soto, “Bana göre, bugün Doğu Akdeniz’de artan problemler, var olan sorunu daha