Fenerbahçe kulübü stresli günler yaşıyor. Bir yanda şampiyonluk hesapları, diğer tarafta haziran da yapılacak başkanlık seçimi, camianın nabzını yükseltiyor.
Bu ortamda memleketi karış karış gezen Başkan Aziz Yıldırım’ın verdiği önemli mesajlar var. Hafta içinde Bursa şubesinin açılışında konuştu Yıldırım. Kulüp ve ülke sporuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Ve dedi ki; “ Türkiye’deki spor anlayışını hep beraber değiştirmemiz lazım. Her gün kavga dövüşle yaşanmaz. Diğer takımlara da saygı göstermeli ve saygı görmeliyiz...”
Bizim dilimizde tüy bitti yıllardır aynı şeyleri söylemekten. Yine de Aziz Yıldırım’ın sözlerinin altına imzamı atarım; aklın yolu bir.
Peki; agresifliği ile bilinen, medya üzerinden sert tartışmalar yaşayan Yıldırım’ın şiddete karşı çıkması, onun değiştiğini ve geçmişteki hatalarından arındığını gösterir mi?
İnsanların bu kadar kısa sürede radikal bir düşünce devrimi yaşayabileceğini sanmıyorum. Kullandıkları dil, üslup, davranış biçimi ve verdikleri tepkinin dozu, kişilikleriyle doğrudan bağlantılıdır.
Öfke kontrolü
Fenerbahçe kulübünün Aziz Yıldırım’ın hayatındaki en değerli üç şeyden biri olduğunu biliyoruz. Onun için neler yaptığını, ne fedakârlıklarda bulunduğunu ve acılar yaşadığını da... Konu Fenerbahçe olunca gözü hiçbir şeyi görmüyor başkanın. Bazen öfkeleniyor, kimi zaman kontrolünü kaybediyor ve belki de iç dünyasında pişmanlıklar yaşıyor...
Denebilir ki; haksızlığa isyan etmek, kulübünün çıkarlarını savunmak, adaletsizlikle mücadele etmek suç mu?
Hayır değil. Demokrasiyle yönetilen bir ülkede yaşıyorsanız, elbette herkes yasalar, kurallar, talimatlar çerçevesinde ve başkalarının özel alanına girmeden o özgürlüğü kullanabilir, kullanmalıdır da.
Lakin, sağduyu ve barış söylemleriyle manşetleri süsleyen aynı Yıldırım’ın, 2012-13 sezonundan bu yana federasyon kayıtlarına geçen vukuat dosyası bir hayli kabarık.
Önce hangi gerekçelerle ceza aldığını hatırlatalım;
1- “Basın yoluyla sportmenliğe aykırı açıklamalar”
2- “Soyunma odası koridorunda hakeme hakaret”
3- “Kişilik haklarına saldırı, hakaret ve tehdit”
4- “Ceza süresini beklememek”
5- “Hakeme hakaret”
6- “Akredite olmadan görev ihlali yapmak.”
Bunları bir anda unutmak, hiç yaşanmamış saymak mümkün mü?..
Bu cezalar neden?
Yıldırım nevi şahsına münhasır bir kişilik. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en asabi başkanı. Yukarıdaki eylemlerinin bedeli nedir biliyor musunuz? 917 gün hak mahrumiyeti. Harbe tesiri yok ama, altı sezonda 2.5 yılı aşkın bir ceza. Eğer cebinden ödemedi ise, kulübe maddi külfeti ise 582 bin 500 lira.
Ataözü, “Keskin sirke küpüne zarar” der. “Her gün kavga dövüşle” yaşanmaz gerçeğini tekrar gündemimize taşıyan Yıldırım, belli ki seçim arefesinde beyaz bir sayfa açma gereği duymuş. Karar geç alınmış olsa da, desteklememek ve farklı hesaplar peşinde olduğunu düşünmek, fair-play ruhu ile örtüşmez.
Yıldırım ne öğütlemişti sezon başında Aykut Kocaman’ın imza töreninde?
“Değişim hepimiz için geçerlidir. İnsan yaşadığı sürece hata da yapar. Hayatta her şey değişime mecburdur.”
Değişimin ha deyince olmayacağını kendisi de biliyor kuşkusuz. Huylu huyundan vazgeçmez ama, kendi söylemiyle “son kez” seçildiği takdirde nasıl bir Aziz Yıldırım portresiyle karşılaşacağımızı gerçekten merak ediyorum!
Selam durun Ankaragücü’ne!
Koca koca adamların kulüp üzerinden sürdürdükleri kişisel çıkar ve kavgalar yüzünden içten vurulup, süper lige veda etmek zorunda kalmıştı Ankaragücü. Darmadağın olmuştu kulüp. Boğaza kadar borca batmış, gelirlere temlik konmuş, transfer yasağı gelmiş, parasını alamayan futbolcular kaçmıştı.
Cefakâr taraftarı önce 1. lig, sonra 2. lige düşmesini yaşlı gözlerle izlerken, başkentte siyasetçiler dahil, yardım eli uzatan çıkmamıştı. Tarihinin en sıkıntılı günlerinde sahipsiz bırakılmıştı kulüp.
Yeniden dirilişin başlaması için dibe vurması gerekiyormuş meğer. 6 sezon ne güçlükler yaşandığını o günlerde taşın altına elini koyanlar bilir. Bunlardan biri de başkan Mehmet Yiğiner ve takım arkadaşlarıdır. Ankaragücü sevdası ile yanıp tutuşan bir grup yürekli insanın, tüm olumsuzluklara karşın, asırlık kulübü layık olduğu yere taşıması takdir edilmeli.
Mütevazı hocası İsmail Kartal, fedakâr oyuncuları, masörü, malzemecisi, aşçısı, hepsinden önemlisi karda kışta takımlarlarını yalnız bırakmayan gönüldaşlarıyla destan yazan Ankaragücü’nü yürekten kutluyorum.
12 Eylül’ün darbeci paşası Kenan Evren’in sarı-lacivertli kulüp üzerindeki gölgesini de silen bu başarı öyküsü henüz bitmedi. Ankaragücü’nü çok zorlu bir süreç bekliyor. Süper Lig’de kalıcı olabilmek için maddi-manevi desteğe ihtiyacı var. Ekonomik tabloları hâlâ eksiyi gösterirken, güçlü bir kadro kurmak ve Süper Lig’e tutunmak kolay değil.
Ankaragücü’nün başkentle sınavı yeni başlıyor. Artık laf ebelerine tahammülü yok. 6 milyonluk kentin adını taşıyan bir kulübü sahiplenmek, kolkola girmek ve dikenli yollarda yürürken çekeceği acıları paylaşmak, bu coğrafyada yaşayan herkesin asli görevi olmalıdır!..
Pamuk eller cebe gitmiyor!
Trabzonspor Kulübü’nün başlattığı destek kampanyasında beklenen ilginin sağlanmadığı görülüyor. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar iş böyle bir organizasyona katkı sağlamaya gelince kıllarını kıpırdatmıyor. Özellikle İstanbul ve Ankara’da yaşayan Trabzonlu işinsanlarının kampanyaya soğuk durması anlaşılır gibi değil.
Evet yapılan bağış gizlidir ve öyle kalmalıdır, reklamı olmaz. Ancak yönetici dostlarla konuştum, ulaşılan rakam hiç de hedeflenen düzeyde değilmiş.
Taraftar gücü oranında üç-beş gönlünden kopanı veriyor. Hatta kredi kartına taksit yaptıranlar bile varmış. İş dünyasında yer alan Trabzonlulura soruyorum; Kulübe şimdi değil de ne zaman sahip çıkacaksınız? Ayıp olmuyor mu biraz?