Lige bu kadar kötü başlangıç yapıp, Avrupa’ya da sürpriz şekilde veda eden Galatasaray açısından, mutlaka kazanılması gereken sınava dönüştü Eskişehir maçı.
Transferde geç kalındığı için yönetimi eleştirmekten çekinmeyen Rijkaard’ın geleceği açısından da bir o kadar önemliydi dün akşamki doksan dakika. Eskişehirspor açısından durum farklı mıydı? Elbette hayır. Beklentilerin aksine ilk iki maçtan tek puan çıkarabilen ev sahibi takım açısından da kritik bir müsabaka idi.
Kaleci İveşa’nın ikramını geri çevirmeyen Baros’un golüyle maça önde başlayan sarı-kırmızılı ekip, ilk yarıda rahatlayacak skoru bulamayınca Eskişehir önce oyunda dengeyi sağladı, sonra yine bir kaleci hatası sonucu eşitlik sayısını buldu.
Tempolu geçen ilk yarının ardından sahada daha istekli, rakibine oranla agresif bir Galatasaray vardı. Arda’nın gayreti sarı-kırmızılı ekibi ateşledi. Rijkaard’ın risk alıp üstlendiği Aydın tercihi takıma hareket getirdi. Arda’nın kendi hazırladığı ve son vuruşu yaptığı pozisyonda üstünlük sayısının eski bir Galatasaraylı’nın müdahalesinden gelmesi ilginçti. Eskişehirspor’un basit savunma hatalarıyla geriye düşmesinden sonra kontrol konuk ekibe geçti. Gardı düşen Eskişehir’e
Günlük yaşamda doğru iletişim ve empati yapmak pek çok sorunu çözebilir.
Tıpkı futbol oyunundaki gibi.
Yeşil sahalarda yıllardır hakem- futbolcu ve teknik adamlar arasındaki diyalog eksiklinden söz edilir.
Hakem MHK’den aldığı talimatı uygular, oyuncu ve antrenör esneklik, eşitlik, hoşgörü bekler.
MHK’nin sezon öncesi Süper Lig kulüplerine yaptığı ziyaretlerde bu konular gündeme geldi.
Ve hakemler belki ilk kez karşı tarafın da düşüncelerini öğrenme şansı buldu.
Peki, ne istiyordu futbolcu ve teknik adamlar?
Kendi liginde kötü günler geçirse de, eksik kadroyla rövanşa gelse de, karşınızdaki bir futbol markası. İlk maçtaki 1-0’lık skorun yetersiz, ama önemli bir avantaj olduğunu bilen Hodgson, erken yediği gole karşın oyun anlayışı ve disiplininden son dakikaya kadar taviz vermedi. Tedbirli, sabırlı ve her an skoru değiştirebilecek hamleleri hazırdı.
Trabzon için tur imkansız değil, ancak güçtü. Baştan söyleyelim, kimse Şenol Güneş ve öğrencilerini böylesi zorlu sınavı geçemedi diye eleştirmemeli. Aksine iki maçta da Trabzonlu futbolcuların isteği ve çabası takdir edilecek cinstendi. Kendimizi küçümsemeyelim. Ancak haddimizi de bilelim. Maçın hemen başında Teofilo ile öne geçmesinin avantajı da vardı, getireceği sıkıntılar da.
Öncelikle gol yememek üzerine kurulu oyun anlayışında savunmada gereken önlemleri alırken, orta alanda pres yapıp top kullanmak, hücumda da rakibin hatasını beklemek kolay değildi. Bordo-mavili takım umudunu son on dakikaya kadar taze tutarken, Liverpool’un ikinci yarıda Ngog ile yakaladığı fırsatlar kaçınılmaz sonun sinyalleri idi. Ngog, Giray ve Egemen ile boğuşurken, yarattığı boşluklara Cole ve Lucas girip tehlikenin boyutunu değiştirmeye çalıştı.
Trabz
Bu tarz maçlarda mücadele edecek, riske girmeyecek, en önemlisi yakaladın mı atacaksın. Trabzon dün üçünü de yapabilirdi. 15. dakikada iki farkı bulduktan sonra Fenerbahçe’nin şaşkınlığından yararlanıp ilk yarıda işi bitirebilirdi.
Şenol Güneş’in kalabalık orta alan kurgusunda rakibe pres yapıp, Emre ve Baroni gibi top kullanan ayakları etkisiz kılma düşüncesi vardı. Selçuk ve Ceyhun maç boyunca bu görevi eksiksiz yerine getirirken, dişlinin tek aksayanı Colman son dönemlerdeki formsuzluğunu devam ettirdi. Bu görüntüsüne rağmen Şenol hocanın, Arjantinli oyuncuya doksan dakika tahammül etmesi gerçekten riskti. Hücuma çıkışlarda çok top kaptıran, adam kovalamayan ve kaçırdığı penaltı sonrası tamamen oyundan düşen Colman, olası bir beraberliğin tüm sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalabilirdi. Tabii hocası Güneş ile birlikte.
Aykut Kocaman’ın, Alex ve Stoch gibi iki önemli ismi kulübeye çekmesi Trabzon açısından gerçekten bulunmaz bir fırsat idi. Nitekim Stoch’un, Semih’in sakatlanmasından sonra oyuna girmesi sol kanada hareket getirdi. Stoch’un attırdığı ikinci gol başlangıç tercihinin çok da doğru olmadığını ortaya koydu. Fenerbahçe’nin iki golü de adeta geliyorum dedi.
Henüz sezon başı... Herhangi bir yargıya varmak için erken. Gençlerbirliği’nin de, Gaziantepspor’un da önemli eksikleri vardı. Bunlar kötü futbola gerekçe gösterilebilir mi? Asla. İki takım da hücuma çıkarken çok pas hatası yaptı. Dolayısıyla pozisyon üretmekte zorlandı. Gaziantepspor ilk yarıda sağda Ahmet, solda Olcan ile kanatları kullanmaya çalışırken, başkent ekibinin organize denecek tek bir atağı vardı. Bu bölümde akılda kalan ve peşi sıra gelen iki pozisyonda Curri sahnede idi. İlkinde Mehmet Yılmaz’ın vuruşunda topu çizgiden çıkardı, hemen bir dakika sonra rakip kalede uygun durumda meşin yuvarlağı dışarı attı.
Kafkas’ın değişiklikleri yerindeydi
İkinci yarıda konuk takım daha etkiliydi. Tolunay Kafkas’ın oyuncu değişiklikleri yerindeydi. Özellikle Julio Cesar-Olcan ikilisi Gençlerbirliği kalesinde ciddi tehlikeler yarattı. Ancak kaleci Serdar iki önemli müdahalesiyle rakibe gol şansı tanımadı. Maçın son bölümlerinde orta alanlar oyundan düştü, top iki kale arasında gitti geldi. Fakat skoru değiştirecek beceride son vuruş yoktu.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Gaziantepspor daha hazır, Gençlerbirliği ise geçen yıllara oranla özellikle gol bölgelerinde oldukça
Yılların alışkanlığı... Değiştirmek kolay mı? Gözler ister istemez asıp kesen, biçip doğrayan yorumcuları arıyor ekranlarda.
“Oynat Uğurcuğum”, “Geri sar koçum”, “Tam orada dur aslanım” gibi cümleler ile başlayıp, hakemi hedef tahtası yapan, onların hatalarından reyting savaşına giren tarzı da özleyenler az değil hani.
Ancak o günler geride kaldı.
Bence yeni yayın döneminde Digitürk’ün, Türk futboluna en önemli katkısı, kulüplere verdiği yüz milyonlarca dolardan çok, sözü Marcus Merk’e, yorumunu futbolsevere bırakması oldu.
Beğenirsiniz beğenmezsiniz.
Adam pozisyonun burnundan girip kulağından çıkmıyor. Lafı eveleyip gevelemeden, bilgi ve deneyimini harmanlayıp gördüğünü pat diye söylüyor.
İçinde ne yemek tarifi var, ne aşağılayan ifadeler, ne de hakemi dağa kaldırma tehdidi.
Roy Hodgson sokaktaki taksi şoförü ya da fanatik taraftarı gibi düşünüyor olmalıydı ki, Gerrard ve Kuyt gibi iki önemli oyuncusunu kadroya almamış, Torres ile Ngnog’u kulübede tutmayı tercih etmişti.
Trabzonspor’un elbette böyle bir lüksü olamazdı. Şenol Güneş iki yönlü oynayacak bir takım sürmüştü sahaya. Savunmada tedbirli olacak, ancak hücumu da boşlamayacaktı. Teofilo ile birlikte Umut’u oynatması bu anlayışa uygun bir tercihti. Ancak Serkan’ın önünde oynayan Burak’ın aksaması, Colman’ın çok sayıda pas hatası yapması, orta alanda yükü Selçuk ve Ceyhun’un üzerine yıktı. Liverpool ilk yarı boyunca ısrarla sol kanadı kullanmasına karşın istediği golü basit bir pas hatası sonucu buldu.
Soyunma odasına yediği şanssız bir golle giden Trabzonspor ikinci yarıda Torres’in de girmesiyle çok daha istekli bir Liverpool buldu karşısında. Torres tribünleri, taraftar takımı ateşledi. Serkan’ın Lucas’ı düşürmesiyle kazanılan penaltı atışı maçın bir başka kader anıydı. Birkaç gün önce takım arkadaşlarına “Kameralar en çok beni gösterecek” diye takılan kaleci Onur, Joe Cole’un vuruşunda Anfield’da ikinci gol coşkusuna izin vermedi. Onur o ana dek yaptığı üç kritik kurtarış ile
Teofilo’nun geçen sezon hayal kırıklığı yaratan performansından sonra Teknik Direktör Şenol Güneş, Kolombiyalı futbolcunun biletini kesip gönderse kim ne diyebilirdi?
En fazla 3.5 milyon euroluk hüsranın üzerine su içilir, yenisine bakılırdı. Oysa ne yaptı Şenol hoca? Yeteneğine inandığı, kartvizitine güvendiği Teofilo’yu kazanmak için ısrar etti. Hazırlık maçlarının ardından önce süper kupa finalinde, dün akşamda ligin ilk sınavında Teo’ya güvenmekte ne kadar haklı olduğunu gösterdi.
İşin daha keyifli yanı ikinci yarıda oyuna aldığı ve geçen sezon takımın gol yükünü çeken Umut ile Teo’nun müthiş uyumu idi. Kulübede kaldığı için “Acaba küser mi?” diye düşünülen Umut’un dün skoru belirleyen vuruşlardaki katkısı çok önemliydi. Bir golcünün nerede olması gerektiğini bilmenin avantajı Umut ve Teo’yu can yakan bir ikili haline getirdi. Şenol hocanın bu birlikteliği özellikle oyunun sıkıştığı bölümlerde kullanma lüksü bu sezon Trabzonspor’un avantajı olacak.
Oyunun genelinde topa daha çok hakim olmasına karşın özellikle ilk yarıda kanatları kullanamamanın yarattığı sıkıntı, bordo-mavili takımın hücum bölgesinde etkili olmasını engelledi. Çakılı savunmayı aşmak için Alanzinho ve