Basketbolcularımızın tarihi dünya ikinciliği, maalesef aldıkları primin gölgesinde kaldı.
Günlerdir müthiş başarı değil, Başbakan’ın verdiği 28 milyon liralık çek konuşuluyor.
Final maçında devlet erkanını hedef alan protesto ise yanında garnitür olarak sunuluyor.
Bu konulara girmeyeceğim. Siyasetçiler, işin şov kısmını halletti nasıl olsa.
Düşüncem, 12 Dev Adam ve teknik kadronun primi analarının ak sütü gibi hak ettiğidir.
Lakin geçmişte yaşanmış ve sıkıntıları hâlâ devam eden bir olayı Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel’e anımsatmak istiyorum. Yarın bir sürprizle karşılaşmasınlar diye!
Maç öncesi kafalarda şu soru vardı; Asbaşkan Hayrettin Hacısalihoğlu’nun istifası belli ki Başkan Sadri Şener ve arkadaşları üzerinde fazla bir olumsuz etki yaratmamış, ancak deneyimli yöneticiye yakınlığı ile bilenen Teknik Direktör Şenol Güneş’i bir hayli üzmüştü. Güneş’in psikolojisi takıma yansır, dolayısıyla Manispor maçında beklenmedik bir kaza yaşanır mıydı?
Açık söyleyelim. Futbolcu işine bakar. Çıkar topunu oynar.
Şenol Güneş gibi olgunlaşmış bir teknik adam ise duygularını işine karıştırmaz. Onu az çok tanıyanlar böyle bir endişe yaşamaz.
Güneş, pazartesi günü Sivasspor’a 6 gol atan takımı dün aynen sahaya sürdü. Risk alıp ofansif oynayacak, erken öne geçerek kontrolü ele geçiren taraf olacaktı. Nitekim işler yine istediği gibi başladı. Selçuk’un 9. dakikada gelen golünden sonra bordo-mavili ekip farkı açacak sayısız fırsat yakaladı. Lakin öz güven, son vuruşlardaki laubalilik bunu engelledi.
Tabii bir diğer faktör iki rakip arasındaki fark idi. Geçen haftaki skora rağmen dikkat çekmiştik. Dirençli bir takım, bu oyun anlayışını bozabilir diye. Hele bir de Makukula ve Isaac gibi güçlü, hücumda etkili iki silahın varsa, kazanmak için oynayabilirsin.
Manisaspor’un
Valencia’nın maçı kazanırken ne yaptığından çok Bursaspor’un neleri yapamadığına bakarsak skorun nasıl oluştuğunu daha iyi görebiliriz.
Bir kere, orta alanı bu kadar çabuk geçen, hücumda Aduriz ile tek forvet oynuyor görünmesine rakip ceza alanı etrafında hızla çoğalan bir takıma, Hüseyin ve Ergiç gibi geri dönüşleri ağır iki orta saha ile dur demek mümkün değildi. Dominguez ve zaman zaman Hernandez’in araya yaptığı boş koşular Bursaspor savunmasının dengesini bozdu. Ömer ve Stepanov “alan mı savunalım, adam mı kaçırmayalım” ikilemi içinde kalırken, Tina Costa gibi bir “avcıyı” kimse hesaba katmadı. Arjantinli oyuncu yaklaşık 35 metreden İvankov’un ileri çıktığını gördüğünde, meşin yuvarlak çataldan ağları bulmuştu bile.
Sadece bu mu? Sağ kanatta Volkan’ın çabası dışında topu tehlikeli bölgeye taşıyacak hiçbir girişimi olamadı Bursaspor’un. Nunez son derece ağır kaldı. Zaten yüzünü kaleye dönmesine izin de yoktu. Önde Mehmet Topal ilk hamlelerde son derece başarılı idi. İnsua’nın orta alana kadar gelip oyunu kanatlara taşıma gayretine iştirak olmayınca, savunma ile forvet arasında oluşan derin boşluğu daraltmak Valencia için zor olmadı. Top bu bölgede herhangi bir Bursasporlu
Şenol Güneş’in üç forvet, bir de golü çok iyi koklayan formda bir Yattara ile oyuna başlaması, Sivasspor’un savunma ezberini ilk dakikadan itibaren bozmaya ve planlarını alt üst etmeye yetti.
Umut, Teo ve Jaja hem savunmayı, hem de orta alanı öyle bir karıştırdı ki, golleri sıralamak hiç hesapta olmayan Yattara’ya düştü. Selçuk’un müthiş füzesi ise jenerik olacak cinstendi.
Aslına bakarsanız, riskti Şenol hocanın yaptığı... Tamam, Jaja ve Teo topu iyi saklayan, meşin yuvarlak ayaklarında olunca doğrudan kaleyi düşünen isimler. Lakin defansif yönlerinin olmaması, yapacakları her hatada Mehmet Nas ve Ceyhun gibi iki hızlı oyuncunun, Mehmet Yıldız’ı kolaylıkla pozisyona sokmasına yol açabilirdi. O tarz açıkları kapatmak konusunda bir hayli tembel olan Colman malum... Bir tek Selçuk peşlerinden koşabilir, ya da erken sezerlerse Giray ve Egemen ilk müdahaleleri yapabilirdi. Trabzonspor açıkça görünen bu tehlikeyi ilk yarıda bir kez yaşadığı için şanslı idi! Onda da milli takımdan formsuz dönen kaleci Onur’un çok kritik bir kurtarışı vardı.
İkinci yarının hemen başında sözünü ettiğimiz risk, Sivasspor’a gol getirdi. Bu kez Onur ilk hamleyi yapmasına karşın, dengesiz yakalanan
Şenol Güneş’in üç forvet, bir de golü çok iyi koklayan formda bir Yattara ile oyuna başlaması, Sivasspor’un savunma ezberini ilk dakikadan itibaren bozmaya ve planlarını alt üst etmeye yetti.
Umut, Teo ve Jaja hem savunmayı, hem de orta alanı öyle bir karıştırdı ki, golleri sıralamak hiç hesapta olmayan Yattara’ya düştü. Selçuk’un müthiş füzesi ise jenerik olacak cinstendi.
Aslına bakarsanız, riskti Şenol hocanın yaptığı... Tamam, Jaja ve Teo topu iyi saklayan, meşin yuvarlak ayaklarında olunca doğrudan kaleyi düşünen isimler. Lakin defansif yönlerinin olmaması, yapacakları her hatada Mehmet Nas ve Ceyhun gibi iki hızlı oyuncunun, Mehmet Yıldız’ı kolaylıkla pozisyona sokmasına yol açabilirdi. O tarz açıkları kapatmak konusunda bir hayli tembel olan Colman malum... Bir tek Selçuk peşlerinden koşabilir, ya da erken sezerlerse Giray ve Egemen ilk müdahaleleri yapabilirdi. Trabzonspor açıkça görünen bu tehlikeyi ilk yarıda bir kez yaşadığı için şanslı idi! Onda da milli takımdan formsuz dönen kaleci Onur’un çok kritik bir kurtarışı vardı.
İkinci yarının hemen başında sözünü ettiğimiz risk, Sivasspor’a gol getirdi. Bu kez Onur ilk hamleyi yapmasına karşın, dengesiz yakalanan savunma
Sabah evden çıkarken komşunuza, iş yerine girerken çalışma arkadaşınıza “günaydın- merhaba” demek keyiflidir.
Güne başlarken sıcak bir gülümseme enerjinizi artırır, iyi hissedersiniz.
Nereden geldik buraya?
Salı günü İstanbul’da ilginç bir buluşma gerçekleşecekmiş.
A Milli Takım Teknik Direktörü Guus Hiddink ile Futbol Genel Koordinatörü Ersun Yanal biraz rötarlı da olsa bir araya gelip tanışacakmış.
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener de bu tarihi (!) buluşmaya tanıklık edecekmiş.
A Milli Takım, Avrupa Şampiyonası grup maçlarında ikide iki yaptı. İşler iyi gidiyor.
Bana göre transferin en büyük sürprizi Beşiktaş’a imza atan Fatih Tekke oldu.
Bordo-mavili takımdan ayrıldıktan sonra her transfer döneminde adı Karadeniz ekibiyle anılan Fatih’in dönüşü, bazı soruları da beraberinde getirdi.
Örneğin Trabzonspor golcü oyuncuyu alamaz mıydı?
Paranın konu olmadığını görüyoruz. Rubin Kazan’a ödenecek 750 bin euro bonservis ücreti yeni yetmelere veriliyor.
Ha keza Tekke’nin yıllık 1.5 milyon liralık ücretinin de Trabzonspor takımı içindeki dengeleri bozacağı söylenemez.
Öyleyse?
Sorun ya Trabzonspor yönetiminde, ya Tekke’de!
Durmadan ligimizin marka değerinden söz ediyoruz ya. Geçin efendim. Ne sahalarımızın zemini, ne de dün akşamki gibi yarım saat süren elektrik kesintisi ile bırakın Avrupa’nın beşinci büyüğü olmayı, ancak üçüncü dünya ülkeleri ile boy ölçüşürüz bu anlamda. Kendimizi kandırmayalım. Para ile zihniyet değişmiyor. Ve ortaya ilkel görüntüler çıkıyor.
Maça gelince; Son Liverpool sınavının ilk yarısında bile daha çok pozisyona girmişti Trabzonspor. Oysa Şenol Güneş oyuna Umut ve Jaja ile başlayarak niyetini belli etmişti. Çok adamla hücum edecek, belki de erken bir golle öne geçerek inisiyatifi ele geçiren taraf olacaktı. Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Bordo-mavili ekip bu bölümde düşündüklerinin çoğunu uygulayamadı. Colman yine çok pas hatası yaptı. Jaja top almak için görev bölgesini terk etmek zorunda kaldı. Umut’un moralsizliği girdiği tek pozisyona yansıdı.
Güneş gibi ofansif oyunu tercih eden Mehmet Özdilek, ön bölgede Necati, Sergey ve Tita ile Trabzonspor savunmasını baskı altında tutarak rakibin planlarını bozmayı hedefledi. Başarılı da oldu. Necati Cale’nin bulunduğu kanadı yol geçen hanına çevirdi. Sergey müthiş fiziği ile Giray-Egemen ikilisinin kâbusu oldu. Bir