Spor Kulüpleri yasasını çıkarmak eski Bakan Suat Kılıç’a da nasip olmadı. Yıllardır tozlu raflardan indirilip orası burası kurcalanan, her defasında yerine iade edilen Kulüpler Yasası, şimdi de Kılıç’ın halefi Akif Çağatay Kılıç’ın en önemli gündem maddelerinden biri olacak.
Kendisine hoş geldiniz ve kolay gelsin diyelim. Sözünü ettiğimiz yasanın niçin yürürlüğe giremediğine baktığımızda, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Yeni Bakanın işi de gerçekten zor.
Neden mi? Bir; bu yasa sadece futbol dışındaki federasyonları ve kulüpleri bağlasa idi, şimdiye dek beş kez TBMM genel kurulundan geçerdi. Kapsama futbol da dahil edilince, FİFA ve UEFA gibi futbolun kurallarını belirleyip uygulayan üst kurumları da dikkate almak zorundasınız. Uluslararası prensiplere aykırı hükümler taşıyan bir yasa, kaş yapayım derken göz çıkarmanıza neden olabilir.
İki: şu an Bakanlık tarafından son hali verilen taslak futbolun zaten var olan Yasa ve Ana Statüsü ile çelişmemeli. Özerk Futbol Federasyonu’nun siyasetin şemsiyesi altına alınmasının en azından idari anlamda getireceği sıkıntılar göz ardı edilmemeli.
Üç; spor kulüplerinin maddi disiplini, şirketleşmesi, denetimi ve sorumluluklarını
Fenerbahçe’nin haftalar sonra kaybetmesi, her iki takım için de ekstra bir motivasyon olmalıydı. Zira Galatasaray’ın kapanmaz denen farkı azaltması, Trabzonspor’un ise uzak kaldığı yarışta umutlanma olasılığı vardı. Muhtemelen her iki teknik adam, soyunma odalarında futbolcularına son uyarılarını yaparken bu realiteye dikkat çekmiş, klasik bir rekabetin ötesindeki kazanımlardan söz etmişti.
Yoruma geçmeden önce özellikle bir konunun altını çizmemiz gerek. Belki de doksan dakikanın özeti bu; Galatasaray vurdu, Onur kurtardı. Galatasaray saldırdı, kaptan Onur müthiş performansıyla Trabzonspor’u tarihi bir yenilgiden kurtardı. Türk futbolu adına bir kez daha “Aman sana nazar değmesin kaptan” diyoruz.
Gelelim maça. Trabzonspor bu sezon özellikle deplasman maçlarında alıştığımız taktik anlayışı ile sahadaydı. Rakibi kendi alanında bekleyip, onun hatalarından yararlanma düşüncesi ilk yarım saatlik bölümte tıkır tıkır işledi. Sneijder ve Selçuk gibi oyunu yönlendirme yeteneğine sahip isimler etkisiz kaldı. Savunmanın hemen önünde Zokora ile Aykut zamanında müdahalelerde bulundu. Yusuf, gerisindeki Aykut Demir’in, Olcan ise Bosingwa’nın savunmasına yardım etti. Bu kalabalık içinde
Görünen o ki, futboldaki 6+0+4 kuralıyla ilgili tartışma kolay kolay bitmeyecek.
Bitmesin tabii. İnsanlar konuşa konuşa doğruyu bulur, kavga ederek değil.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı da kapıyı açık bıraktı. “Sezon başında kulüplerle oturur konuşuruz. Kendilerini dinleriz” dedi.
Son Kulüpler Birliği Vakfı toplantısında çoğunluk değişiklikten yana görüş bildirdi. Fenerbahçe ise ilk günkü tavrını korudu, uygulamanın devamını istedi.
Fenerbahçe’nin niçin ısrarcı olduğuna bakmadan önce, şu soruyu tekrar sormakta yarar var: “6+0+4 kuralıyla ilgili karar kimlerin onayı ile alındı?
Yanıt belli, arşivler açık... Kulüpler Birliği’nin rızasıyla!
Peki, şimdi aynı kulüpler niçin kurala karşı çıkıyor? Net bir söylemleri yok. Daha acısı bazıları, “Bizim haberimiz yoktu” diyor.
Trabzonspor’un son dönemlerdeki en ciddi sorunu savunmasında. Fiziksel üstünlüğe sahip oyuncuları bulunması karşın, yan toplarda akıl almaz goller yiyiyor. Dün akşam da Bursaspor önünde bu sezon Avrupa ligi de dahil en iyi futbolunu oynadı, lakin bunu skor üstünlüğüne çeviremedi. Özellikle ilk bölümde Olcan, Malouda ve Yusuf’un ceza alanı dışından etkili şutları vardı. Bunların kaleyi bulanlarında ise kaleci Frey’in müthiş refleksleri Trabzonspor’a gol izni vermedi.
Ofansif anlamda iki önemli oyuncusundan yoksun olan Bursaspor, oyunu kendi alanında kabul edip beraberliğe razı bir görüntü çizerken, sürpriz bir golle öne geçti. Bu kez yanlış adam paylaşımının yanı sıra Henrique’nin şanssız ters kafa vuruşunda kaleci Onur’un yapabileceği birşey yoktu. Gol, Trabzonspor’un iştahından ve isteğinden götürmedi. Nitekim Olcan’ın devre bitti dendiği anda hücum anlamında mükemmel bir organizasyonun son vuruşunu yapması, Trabzonspor’un soyunma odasınma umutlu gitmesini sağladı.
İkinci yarıda da görüntü aynı idi. Hakem Halis Özkahya’nın hoşgörüsüyle sahada kalabilen, ancak yaptığı hatalarla Mustafa Akçay’ın sabrını taşıran Bamba’nın yerine sakatlıktan çıkan Kadir ile başladı
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Seversiniz, sevmezsiniz. Tarih, Trabzonspor’un Avrupa’da elde ettiği en önemli başarının mimarı olarak Mustafa Akçay’ın adını yazacak.
Bu takım UEFA Avrupa liginde grubunu yenilgisiz lider bitirip, pek çok otoritenin öngöremediği sonuçlar elde etti ise, günahıyla sevabıyla aslan payı Akçay’ın olacak.
Bizim dikkatimizi çeken konu farklı. Akçay’ın son dönemlerdeki ruh hali ve söylemleri, bu seviyedeki bir teknik adama yakışan cinsten değil.
Örneğin Lazio maçı öncesi bıkkın, yılgın, karamsar bir insan portresi çizmesi, üstelik bunu öğrencisi Olcan’ın yanında yapması.
Futbolcu akıllıdır. Hocasının nasıl bir mesaj vermek istediğini zorlanmadan anlar. Başlarında bir lider, otorite görmek ister. Dolayısıyla o görevdeki insanların karamsarlığı, takıma da olumsuz yansır.
Nasıl mı? O basın toplantısının hemen ardından kaptan Onur’un arkadaşları adına teknik direktörünün yanına gidip, “Bugünlere sizinle geldik, beraber devam edeceğiz” demesi çok normal bir davranış mıdır?
Böylesi önemli sınavlar öncesi teknik adam mı futbolcusunu motive eder, onlar mı hocalarını ileriye doğru iter?
Önce şu saptamayı yapmakta yarar var. Her ne kadar Süper Ligde beklentileri karşılamaktan uzak kalsa da, Trabzonspor’un UEFA Avrupa Ligi’ndeki son maçına grup lideri olarak çıkması çok önemli bir başarıydı. Üstelik bu kadar değişken, kırılgan ve istikrarsız bir kadroya sahip iken.
Oynadığı futboldan çok elde ettiği sonuçlarla konuşulan Trabzonspor’da, yaşanan iç sıkıntıların ört bas edilmesi ise, Avrupa’da geldiği noktaya bağlıydı biraz da. Dolayısıyla bu başarı, dün geceye dek yönetim, teknik kadro ve futbolculara kalkan oldu diyebiliriz.
Gelelim Lazio’ya. İtalyan temsilcisinin de Trabzonspor’dan farkı yok aslında. Kendi liginde altı haftadır kazanamayan ve teknik direktörü Petkoviç’in tartışıldığı bir süreçte, grubu ilk sırada tamamlama olasılığı, Lazio açısından maçı fazlasıyla önemli kılıyordu.
Maçtan bir gün önce düzenlediği basın toplantısında garip bir ruh hali içinde olan Mustafa Akçay, Lazio karşısına yine sürpriz bir kadro çıkardı. Uzun zamandır forma vermediği Alanzinho ve Aykut Akgün’ü sahaya süren Akçay, sakatlıktan çıkan Yusuf ile ne kadar formsuz olduğunu düşündüğü Adrian’ı ise kulübeye çekti.
İlk yirmi dakikası dengede giden maçta oyuna ağırlığını koyan
Yiğidin hakkını yiğide verelim. Gaziantepspor, yeni teknik adamı Sergen Yalçın’ın futbol zekasının ürünlerini yavaş yavaş toplamaya başlamış. Özgüvenleri gelmiş. Herkes kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışıyor, takım halinde iyi savunma yapıp, hızlı hücumun gereğini yerine getiriyorlar. Daha önemlisi, aralarında büyük bir yaş farkı olmasa da, hocalarının futbol bilgisi ve fikirlerine saygı gösteriyorlar. Aman kötü yanlarını örnek almasınlar!
Trabzonspor’a gelince... İlk yarıda Colman dışında sahada ne yaptığını bilen kimse yoktu. Savunma haftalardır alarm veriyor, gören yok. Daha önce kaleci Onur arkadaşlarını kurtarıyordu dün akşam o da yetmedi, lakin kalitesi farkı önledi. Gaziantepspor’un attığı gollerin tümünde fahiş hatalar vardı. Hele Traoe’nin üçüncü golünde, iki stoperin o boyda bir oyuncuya kafa vurdurması inanılır gibi değildi. Ev sahibi takım daha ilk yarıda rakibinin işini bitirebilirdi, biraz şanssızlık biraz da son vuruş eksikliği olmasa tabii.
Uyuyan Trabzonspor’u bize göre ağır bir penaltı kararı hakeretlendirdi. O golü yapmak ise sahada doksan dakika eli belinde dolaşmasına karşın Mustafa Akçay’ın hoşgörüsüne sığanan Malouda’ya kaldı. Trabzonspor
Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin ardından Beşiktaş da Ziraat Türkiye Kupası’na 4. turdan veda edince, turnuvanın formatı sorgulanmaya başlandı.
Gündemde farklı fikirler, yorumlar ve ezeli rekabetin getirdiği karşılıklı sataşmalar var.
Önce şunun altını çizelim. Bunların hiç biri Balıkesirspor, Fethiyespor ve Bucaspor’un elde ettiği başarıyı gölgeleyemez. O futbolcuların sahada döktükleri emeği yok sayamaz. Rakipleri sahaya hangi düşünce ve amaçla çıkarsa çıksın, sonuçta kendilerinden kat kat üstün ve güçlü takımları elemeleri, alkışı hak edecek birer başarıdır.
Fenerbahçe’den başlayalım. Soru şu: “Fenerbahçe isteseydi bu turu geçip kupada yoluna devam edebilir miydi?”
Dikkat edin, kritik sözcük “istese” idi.
Bazı meslektaşlarımız diyor ki, “Efendim yedeği de as oyuncusu da hazır olmalı, şans verildiğinde en iyisini yapmalı.”
Aksini iddia eden var mı? Yok. Fenerbahçe bu maçı niçin kaybetti? Kötü oynadığı için. Kötü oynamasının sebebi ne? İşte bu noktada duralım.