Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Seversiniz, sevmezsiniz. Tarih, Trabzonspor’un Avrupa’da elde ettiği en önemli başarının mimarı olarak Mustafa Akçay’ın adını yazacak.
Bu takım UEFA Avrupa liginde grubunu yenilgisiz lider bitirip, pek çok otoritenin öngöremediği sonuçlar elde etti ise, günahıyla sevabıyla aslan payı Akçay’ın olacak.
Bizim dikkatimizi çeken konu farklı. Akçay’ın son dönemlerdeki ruh hali ve söylemleri, bu seviyedeki bir teknik adama yakışan cinsten değil.
Örneğin Lazio maçı öncesi bıkkın, yılgın, karamsar bir insan portresi çizmesi, üstelik bunu öğrencisi Olcan’ın yanında yapması.
Futbolcu akıllıdır. Hocasının nasıl bir mesaj vermek istediğini zorlanmadan anlar. Başlarında bir lider, otorite görmek ister. Dolayısıyla o görevdeki insanların karamsarlığı, takıma da olumsuz yansır.
Nasıl mı? O basın toplantısının hemen ardından kaptan Onur’un arkadaşları adına teknik direktörünün yanına gidip, “Bugünlere sizinle geldik, beraber devam edeceğiz” demesi çok normal bir davranış mıdır?
Böylesi önemli sınavlar öncesi teknik adam mı futbolcusunu motive eder, onlar mı hocalarını ileriye doğru iter?
Sıra dışı olan ve son dönemlerde Trabzonspor’da yaşanan tablo işte bu!
Bizzat işitmedik. Ancak inandığımız dostlarımız söylüyor. Mustafa hocanın her maç öncesi “Yenilirsek bizi gönderirler” gibi bir kaygıyla yaşaması, hem kendine hem takıma zarar verir.
Eğer gerçekten konumu ve görevi ile ilgili endişeleri, işini yapmasını engelleyecek rahatsızlıkları varsa, bunu kulübün en yetkili ismi ile konuşup gidermesi en doğru, en kestirme yoldur.
Lazio maçından önce de işaret etmiştik. Trabzonspor’un Avrupa kulvarındaki alkışlanacak başarısı, içeride yaşanan bazı sorunların görmezden gelinmesine ve şimdilik üzerinin örtülmesine gerekçe olabilir. Ama kesinlikle ortadan kaldırmaz. Aksine bunları ötelemek, yaranın kangrene dönüşmesine yol açabilir.
Yönetim, sezon başında Mustafa Akçay’a inandı, hedefleri olan bir takımı ona emanet etti. Öyleyse, hocanın yanında durmak ve sıkıntılarını paylaşmak sadece futbolcuları değil, o yönetim ve başkanına düşer.
Şike sürecinin getirdiği sorumluluk, maddi tabloların olumsuzluğu, futbolcuların beklentileri, taraftarın küskünlüğü, yarınlara yönelik belirsizlikler elbette kısa vadede çözümlenecek işler değil.
Lakin önce iç huzur. Huzurun olmadığı yerde insanlardan ne fedakârlık beklenebilir, ne başarılı olmaları istenebilir. Trabzonspor tam bu noktada duruyor. Yanlış tercihler sadece teknik direktör ve futbolcuların değil, doğrudan bu kulübü yönetenlerin de kaderini belirler!
Sergen’den hoca olmaz!
Sergen Yalçın üç haftada Gaziantepspor’un tükenen umutlarını yeşerten isim oldu.
Peki ne olarak? Teknik direktör olarak değil.
Neden? Çünkü kurallar gereği süper ligde çalışacak diploması yok.
Futbolculuk, yorumculuk, sportif direktörlük, A 2 takımı sorumluluğu derken şimdi kendisine altın tepside bir fırsat sunuldu. Ancak yoluna bu kulvarda devam etmek istiyorsa, çok fırın ekmek yemesi gerek. Mesela, UEFA tarafından öngörülen kurslara gidecek, staj görecek, güncellemeleri takip edecek, sonra A lisansı alacak, çok istiyorsa pro-lisans kursunu tamamlayıp “teknik direktör” olacak.
Sergen Yalçın bu kadar eziyete katlanır mı? Bizim bildiğimiz ve tanıdığımız Sergen katlanamaz. Eee.. Öyleyse Sergen’den teknik direktör olmaz!
Fenerbahçe ve Ersun Yanal
Fenerbahçe, Ersun Yanal ile dolu dizgin hedefe koşuyor.
Çağdaş futbol kriterleri, mantalitesi, oyuncularıyla diyaloğu, ilk haftalarda sıkıntı gibi algılanan pek çok sorunu çözmesini sada, hâlâ Yanal’a kuşkuyla bakan insanlar var. Gerekçeleri ise aynı; “Yanal’ın çalıştırdığı takımlar bir süre sonra düşüşe geçer, Fenerbahçe de bunu yaşayacak.”
Ellerindeki veri ne? Yanal’ın önceki karneleri.
Neymiş o karne? Ankaragücü, Gençlerbirliği, Trabzonspor, Manisaspor ve Eskişehirspor’daki performansı.
El insaf! Ersun Yanal’ın on yılı aşkın süreçte çalıştırdığı takımların kadrolarına bir bakın. Hangisinin oyuncu kalitesi ve yeterliliği bugünkü Fenerbahçe gibiydi? Hangisi Fenerbahçe gibi güçlü bir camia ve lobiye sahipti?
Bir insanı eleştirirken, sahip olduğu imkanlar, bilgisi, deneyimi ve günün koşullarına bakmak gerek. Objektif ölçü bu ise, Yanal çalıştırdığı her takımda, özellikle de başkent döneminde, olağan üstü başarılara imza atmış bir teknik adamdır.
Bugün Yanal’ın başarısını kişisel gerekçelerle eleştirmeye çalışanları haklı çıkaracak tek sonuç, Fenerbahçe’nin sezon sonunda şampiyonluğu rakiplerine armağan etmesidir. Sizce Yanal bunu yapar mı?..