Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türban tartışmasında en doğru sözü Erdoğan söyledi: “Kamusal alan neresidir, neresi değildir? Sınırı nedir? Bunu tanımlamalıyız” dedi.
Evet, meselenin bam teli burası...
Fakat Başbakan’ın sözleri bana tanıdık geldi. Daha önce birinden daha duymuştum sanki... Biraz düşününce buldum.
Papa 16. Benedict, 4 yıl önce Türkiye’ye gelirken uçakta laiklik sorusuna benzer bir cevap vermişti. Türkiye’nin kuruluşta Fransız laiklik sistemini benimsediğini söyleyen Papa, “Laikliğin de yeniden tanımlanması ve temeline dini değerlerin konulması gerekir” demişti:
“Bunu yaparken dinsel alanla kamusal alanın farkını ve özerkliğini, bu alanların aynı anda birlikte var olabilmesini ve birbirlerine karşı sorumluluğunu da belirlemeliyiz.”
* * *
Yani?
Bir “özel alan” var (-ki Papa ona “dinsel alan” diyor) bir de kamusal alan...
Bunlar birbirinden farklı ve bağımsız alanlar...
Ama aynı toplumda bir arada varolmak zorundalar.
Türban örneğinden anlatırsak durum şu: Özel hayatta isteyen takıyor ya da takmıyor.
Devlet dairesinde ise isteyen istediğini takamıyor.
Artık bu ikisini biliyoruz.
“Kamusal alan”, işte bu ikisinin arasında kalan bölge... Kavga da oradaki arazi çatışmasından çıkıyor.
* * *
Son yarım asrın en tartışmalı konularından biri bu...
Siyasetin dengeleriyle birlikte “kamusal alan”ın yüzölçümü de değişiyor.
Biz “devlet baba” geleneğiyle yetiştiğimiz için başka “kamusal alan”ı “kamu kuruluşu” sandık.
“Herhalde bir devlet dairesidir” diye düşündük.
GATA Hastanesi kamusal alandı.
Çankaya Köşkü de...
Üniversite kampüsü de...
Anıtkabir de...
“Girilmez” levhasıyla tanımladık “kamusal alan”ı...
* * *
Oysa bizde “kamulaştırma” ile kastedilen şeyin tam tersiydi anlatılmak istenen...
“Kamu”, devletten bağımsız, topluma dair bir kavramdı. “Kamusal alan” da toplumlar sivilleştikçe genişleyen bir alandı.
Nitekim Türkiye’de de sivilleşmeyle, demokratikleşmeyle birlikte ün kazandı.
30 yıl önce devlet elinde olan kampüsler, acil servisler, TV stüdyoları devlet kontrolünden bağımsızlaştıkça “kamusal alan” tartışması yayıldı.
Fakat bu sefer de başka bir sorun ortaya çıktı: Devletin çekildiği alanlar özerkleşmedi.
Devlet hâkimiyetinin yerini kiminde sermayenin egemenliği aldı, kiminde cemaat baskısı...
Yani yıldan yıla sınırları genişleyen ve devletten görece bağımsızlaşan kamusal alan özgürleşmedi, sadece el değiştirdi.
* * *
Baştaki Papa örneğine dönersek:
Papalık, laikliğin ve kamusal alanın yeniden tanımlanmasından, toplumun temeline dini değerlerin konulmasını anlıyor.
Ya ben bunu toplumun ortak yararına ters buluyorsam?
O alanda nasıl birlikte yaşayacağız? Temel soru bu...
Ve bu soruya devlet ne kadar tahammülsüz idiyse Papa ve fikirdaşları da o kadar tahammülsüz...
* * *
Özetle, türban konusundaki laf salatasının altında, “kamu” arazisine el koyma kavgası var.
Çözüm ise, kamusal alanın ele geçirilmesinden değil, tümüyle demokratikleştirilip özgürleştirilmesinden geçiyor.
Düzeltme: İki gün önceki yazımda ‘çok eşlilik’ anlamında kullanılan “taahhüdü zevcat”ın doğrusu “taaddüdü zevcat” olacaktır.