Oslo’nun kayak merkezine yakın Holmenkollen tepesindeki Soria Moria otelinde sessiz huzurlu bir ortam karşılıyor konukları.
Kuzey Oslo’da, yaprakları sararmış devasa ağaçların ve toprağa kadar eğilmiş sisin sakladığı bir oteli geziyorum. Mihmandarım, “İşte bizimkilerin buluştuğu meşhur otel burası” diyor.
Oslo’nun kayak merkezine yakın Holmenkollen tepesindeyiz.
Bu tipik dağ otelinin camdan kapıları iki yana açılınca sakin, sessiz, huzurlu bir ortam karşılıyor konukları...
Otel, gelişkin teknolojiyle donatılmış, modern konferans salonları ile ünlü...
Rahat giyimli müşteriler, salonlara girip çıkıyor.
İki yıl önce bu koridorlarda Türk istihbaratçılarıyla Kürt örgüt liderlerinin buluşup yan yana volta attığını, sonra salona girip hepimizin geleceği üzerine kıyasıya pazarlık yaptığını gözümün önüne getirmeye çalışıyorum.
Her toplantı sonrası durum değerlendirmesi için odalarına çekildiklerini...
Pozisyonlarını karargahlarına bildirip talimat beklediklerini...
Kendilerine eşlik eden Norveçli diplomatlarla, diğer barış süreçlerinde yaşananlara dair sohbet ettiklerini...
Süreç yeniden başlar mı?
Bu soruyu, Oslo’da süreci yakından izleyenlere sordum. Çatışmalar sürerken, her gün yeni şehit cenazeleri gelirken, hapishanelerde ölüm oruçları başlarken, okullar, öğretmenler PKK’nın hedefi olmuşken, seçim yaklaşırken, söylem gün be gün sertleşirken, müzakere süreci yeniden başlayabilir mi?
Muhafazakar Parti’den genç bir siyasetçi, “Siz 2 yıl önceki görüşmelerin ilk görüşme olduğunu mu sanıyorsunuz” sorusuyla cevap verdi.
Muhtemelen daha önceleri de, belki de savaşın en kızıştığı dönemde gizli görüşmeler yapılıyordu; bu kez, içerik sızdırıldığı için haber oldu.
Geçen hafta, Başbakan Erdoğan’ın “Kan duracaksa ben yine (MİT) Müsteşarımı İmralı’ya gönderirim” demesi ve Cumhurbaşkanı Gül’ün BDP’lilerle görüşüyor olması, sürecin yeniden başlayabileceğini kanıtladı.
İsrail’le Filistinlilerin görüşmeleri de defalarca kesilmişti.
Kolombiya Hükümeti ile FARC gerillaları da en son 10 yıl önce müzakereye başlamış, anlaşamamışlardı.
Her kesintide daha çok kan akmış, her seferinde barış dışında yol olmadığı anlaşılmış ve taraflar birbirlerine diş bileye bileye, uzlaşmaz görünen taleplerle yeniden oturmuşlardı masaya...
Nihayet el sıkışıldığında ise en çok sevinen, dağdaki, cephedeki evlatlarına salimen kavuşan ana babalar olmuştu.
Sürece, Ankara’nın gündelik değişen puslu penceresinden değil de, Oslo’da orman içine gizlenmiş, sakin bir otelin tecrübesinden bakınca, başlıktaki sorunun cevabı kolaylaşıyor:
“Zor, ama mümkün.”