“Tayyip Erdoğan hangi sorumluluğu hissediyorsa, medyanın da başlıklarla, köşe yazılarıyla aynı sorumluluğu hissetmesi lazım.”
Başbakan, Viyana dönüşü uçakta gazetecilere söylediği bu cümleyi, dün doğrudan Milliyet’in “İmralı zabıtları” manşetini hedef alan sözleriyle bir adım öteye götürdü:
“Çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız bu manşeti atamazsınız. Böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin” dedi.
* * *
Başbakan medyanın “sorumlu” davranması gereği konusunda haklı...
Sorun, medyanın kime karşı “sorumlu” olduğunda...
Uygar dünyada medya, “iktidara” karşı değil, okuruna, mesleğe, hakikate, tarihe karşı sorumludur.
İktidara göre hizalanırsa “devletin ideolojik aygıtı” haline gelir; ona da medya denmez.
Çoğulcu demokratik sistemlerde ise, medya, iktidarın uygulamalarını denetleyen, aşırı güç kullanmasını engelleyen bir denge organıdır.
* * *
Milliyet, ben dahil, yazarlarının büyük çoğunluğuyla barış sürecine ilk günden destek verdi.
Başbakan’ın siyasi risk alan tavrını cesaretlendirdi.
“İmralı zabıtları” haberi ile de, kamuoyunu doğrudan ilgilendiren bir konuda, okurunu gelişmelerden haberdar etme işlevini yerine getirdi.
Hakikatin ifşası çözüm sürecine engel sayılıyorsa, kusuru hakikatte ya da onun ifşasında değil, sürecin yönetiminde aramak gerekir.
* * *
Toplum içinde “daha sorumlu gazeteler” okumak isteyenler olabilir.
Onlara uygun gazeteler var; hem de fazlasıyla...
İsteyen onları okuyabilir.
Ama Başbakan bütün gazetelerden ve köşelerden hükümetin sorumluluk anlayışına tıpatıp uymasını beklerse ve bunu dünkü üslubuyla dile getirirse, korkarım bir daha geleceğinize dair haberleri okuyamazsınız gazetelerde...
Gazetecilik böyle olmaz.
Bu toplum da, o kalıba sığmaz.