Son zamanlarda okuduğum en sevindirici haber dünya çapında Dr. Oz diye tanınan Mehmet Öz’ün internet sitesinde paylaştığı Brittany Leitner imzalı.
“Günde kaç adım atmalısınız, yeni bir araştırmaya göre sandığınızdan daha az” başlıklı yazıda son yıllarda bize dikte edilen 10 bin adımın fazla olduğu belirtiliyor.
Brigham ve Women’s Hopital’in araştırmasına göre günde 4400-5900 adım atanlar daha uzun ve sağlıklı yaşıyor.
Hatta 10 bin adımın ilk nereden çıktığı da belli değil diyorlar.
1965’te Japonya’da Manpo-kei adlı bir pedometre satışa çıkmış ve Manpo-kei Japoncada 10 bin adım sayar demekmiş, sırf bu yüzden 10 bin adım efsanesinin çıktığı sanılıyor.
Şimdi 7500 adım 10 bin adımın yerine geçebilir de diyorlar, ama doğrusu 7500 adım atanların günde 4400-5900 adım atanlardan daha uzun ya da sağlıklı yaşadığı konusunda kanıtlanmış bir araştırma yok.
Bu durumda sağlıklı yaşam uzmanlarının yıllardır 10 bin adım diye diye bizi bitirdiği, sürekli adım sayar hale getirdiği bu günlerde daha sevindirici bir haber olamazdı.
Cuma akşamı yağmura rağmen İstanbulluları durduramayan iki program vardı: Biri Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’ndaki Tarkan konseri, diğeri Soho House İstanbul’daki Scorpios partisi.
Terastan içeri alınan partide kapalı alanda bir Scorpios yaratıldı.
Müzikler de yemekler de Mikonos’u aratmadı.
Cumartesi akşamı ise Scorpios şefleri ve ekibi Cecconi’s mutfağını ele geçirdi ve her masada tanıdık isimler vardı.
Yemek sonrası kulüpte partiye geçildi ve cuma gecesinden de daha da kalabalık, daha da eğlenceliydi.
Bu hafta sonu en çok gördüğümüz Scorpios müdavimleri ise Eda Taşpınar ve Şeyma Subaşı oldu.
Gece hayatında kadın yöneticiler
Bir dönem “Sex and The City” dizisi kadınların ilişkilere bakışını ne kadar etkilediyse şimdi de “Fleabag” en az o kadar etkiliyor. Phoebe Waller-Bridge’in yazıp oynadığı “Fleabag”in tiyatro oyununu Londra’da canlı izledim. İşte “Fleabag”in bana düşündürdükleri…
Sex and The City”den beri ilk defa bir TV dizisi böyle bir fenomene dönüştü. 1990’ların sonunu, 2000’lerin başını belirleyen, kadınları özgürleştirdiği iddia edilen “Sex and The City”nin tahtına şimdi “Fleabag” oturdu. Phoebe Waller-Bridge’in yazıp oynadığı “Fleabag” sadece bir TV dizisi değil, aynı zamanda 1 saatlik tek kişilik bir tiyatro oyunu.
2013 Edinburgh Fringe’te ilk kez sergilenen oyunu bu hafta Londra’da Wyndham Tiyatrosu’nda son gününde izleme imkanım oldu. Biletler satışa çıktığı anda tükendiği için son anda bilet bulmam bile bir mucizeydi. Gerçi bu kadar astronomik fiyatlara biletlerin hemen tükenmesi de tuhaf. Oyun başladığı anda “Fleabag” çılgınlığı daha
Önce Bomontiada’da “Yer misin, Yemez misin?” sloganlı “Yemeğini Keşfet” ile başladı.
Yemeklerden bile daha ilginç olan ilham verici hikâyeler dinlemiştik.
Tema cesaretti, konuşmacılar da temanın hakkını veren isimlerden seçilmişti.
“Imaginary Feasts”in yönetmeni Anne Georget, Nazi kamplarından başlayarak savaş sırasında hayatta kalmaya çalışanların günlüklerine yemek tariflerini yazmalarını bir belgeselle anlatmıştı.
Michelin yıldızlı Türkiye kökenli ikinci şef Serkan Güzelçoban ise dünyanın ilk ve tek Michelin yıldızlı engelli restoranı Handicap’ın hikâyesini paylaşmıştı.
İlk konferansta gördük, cesaret ve azimle her şey mümkün.
Tam 3 yıl önce “Yemeğini Keşfet”in mimarları, Türk Mutfağı Derneği’nden bağımsız, yeni ve küresel bir platformla karşımıza çıktı: Yedi.
Dünyanın yedi kıtası, İstanbul’un yedi tepesi ve “yemek yedi”den aldıkları ilhamla...
Londra’yı bir tasarım başkenti haline getirmeyi başardı Ben Evans.
16 yıldır düzenlediği Londra Tasarım Festivali’ne bir de Londra Tasarım Bienali’ni ekledi.
Bu yıl 22 Eylül’e kadar devam edecek olan Londra Tasarım Festivali’ne Türkiye’den de katılan birçok mimar, tasarımcı ve firma var.
Önce Londra Tasarım Festivali’nin kurucusu Ben Evans’la konuştuklarımızla başlayalım.
Londra Moda Haftası’nda önceki gün Victoria Beckham defilesinden sonra tüm moda otoriteleri Chalayan defilesine koştu.
Saddler’s Wells tiyatrosundaki defilede öyle bir düzen kurulmuştu ki herkes kendini ‘front row’da (en ön sırada) hissetti.
Moda eleştirmeni Suzy Menkes’ten İngiliz Moda Konseyi Başkanı Caroline Rush’a, Vogue editörlerinden Business of Fashion editörlerine moda dünyasında etkili kim varsa izleyiciler arasındaydı.
Hüseyin Çağlayan her zaman olduğu gibi Amerika ve Japonya’dan ilham alan, Batılıların sömürgesindeki etnik grupların dans ve hareketlerinden izler taşıyan ‘Post- Colonial Body’ başlıklı koleksiyonuyla etkiledi.
Her moda haftasında her sezon olduğu gibi bu kadar emek 10 dakikalık bir defileyle sergilendi ve o 10 dakikada bırakılan ilk izlenim tüm sezonun geleceğini belirliyor.
Chalayan x Wallpaper partisi nasıldı?
Defile sonrası Hüseyin Çağlayan’ın Mayfair’deki mağazasına gidiyoruz, Hüseyin Çağlayan, Melih Yörü ve Jale Erentok Yau ile birlikte, Chalayan x Wallpaper lansman partisi için.
Ma
Chalayan markasıyla bugün Londra Moda Haftası’nda yeni koleksiyonunu sergileyecek olan Hüseyin Çağlayan, kariyerindeki 25. yılını Wallpaper dergisinin ekim sayısının konuk editörlüğünü yaparak kutluyor.
İngiliz Vogue dergisinin eylül sayısında Düşes Meghan’ın konuk genel yayın yönetmenliğini üstlenmesinden sonra şimdi de Wallpaper dergisinin ekim sayısının konuk editörlüğünü Hüseyin Çağlayan üstlendi.
Wallpaper dergisi daha önce de 20. yılında, 20 yılda oyunun kurallarını değiştiren 20 etkili kişi listesine Hüseyin Çağlayan’ı seçmişti, Google’ın kurucusu Larry Page, Airbnb’nin kurucuları Joe Gebbia ve Brian Chesky, Apple’ın görevinden yeni ayrılan ama bağımsız olarak markayla çalışmaya devam edecek olan tasarım direktörü Jonathan Ive, aktivist sanatçı Ai Weiwei ile birlikte..
Çağlayan’ı “Bir moda tasarımcısından disiplinler arası bir isme dönüştü” diye özetlemişlerdi. New York Times ise Hüseyin Çağlayan’ın özelliklerini tek tek yazmıştı:
“!f Istanbul korunmalı” yazmıştım, !f markasının yasal hak sahibi CGV Mars Entertainment Group’un yeni yönetiminin kararıyla bağımsız film festivalinin kurucuları Serra Ciliv ve Pelin Turgut’un 17 yıllık direktörlüğü sona erdirildiğinde.
Hemen ardından “Ülke çok güzel bir festivali daha kaybetti” yazmıştı Ümit Ünal.
Cem Altınsaray ise “Kültürel açıdan biraz daha yoksullaştık” demişti.
“Serra ve Pelin’siz bir !f, orijinal tavan süslemeleri korunmuş yeni Emek Sineması’ndan farksız. Çok yazık” diye de eklemişti Twitter’daki paylaşımında.
Doğrusu, böyle üzücü haberlere alışığız.
Birçok marka yaratan, o markaya ruhunu veren kişilerin markalarını satın alan büyük şirketlerle anlaşmazlığa düşmesi ve sonunda yeni gelen büyük hissedarın markanın ruhunu yaratanları devreden çıkarıp daha iyisini yapabileceklerini düşünmesi neden oluyor bu duruma.
Umalım, sonuç çoğu örnekte gördüğümüz gibi olmasın, !f İstanbul aynı ruhla yaratıcılarının