Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir dönem “Sex and The City” dizisi kadınların ilişkilere bakışını ne kadar etkilediyse şimdi de “Fleabag” en az o kadar etkiliyor. Phoebe Waller-Bridge’in yazıp oynadığı “Fleabag”in tiyatro oyununu Londra’da canlı izledim. İşte “Fleabag”in bana düşündürdükleri…

Sex and The City”den beri ilk defa bir TV dizisi böyle bir fenomene dönüştü. 1990’ların sonunu, 2000’lerin başını belirleyen, kadınları özgürleştirdiği iddia edilen “Sex and The City”nin tahtına şimdi “Fleabag” oturdu. Phoebe Waller-Bridge’in yazıp oynadığı “Fleabag” sadece bir TV dizisi değil, aynı zamanda 1 saatlik tek kişilik bir tiyatro oyunu.

Haberin Devamı

2013 Edinburgh Fringe’te ilk kez sergilenen oyunu bu hafta Londra’da Wyndham Tiyatrosu’nda son gününde izleme imkanım oldu. Biletler satışa çıktığı anda tükendiği için son anda bilet bulmam bile bir mucizeydi. Gerçi bu kadar astronomik fiyatlara biletlerin hemen tükenmesi de tuhaf. Oyun başladığı anda “Fleabag” çılgınlığı daha da tuhaf geliyor bana.

Peki ama neden? Birinci sezonun ilk bölümüyle birebir aynı.

Elbette, bambaşka bir konu beklemiyordum ama doğrusu tüm metnin aynı olması ve işin daha da ilginci sadece bir kez izlememe rağmen neredeyse kelimesi kelimesine hatırlamam da cabası. Tamam çok zekice yazılmış, o ayrı.

Bir acemi izleyicinin  “Fleabag” notları

“Sex and The City” bile masum ve romantik kalıyor

Phoebe Waller-Bridge sahnede siyah pantolon ve kırmızı kazakla tabureye tünemiş oturuyor ve oturduğu yerden ilk bölümü bir dış sesle birlikte baştan aşağı canlandırıyor. “Sex and The City”deki 4 yakın kız arkadaşın aksine burada adını bile öğrenemediğimiz ana karakterin en yakın arkadaşının arkasından çevirdikleri, arkadaşının kaybı, gelenekselliğiyle öne çıkan kız kardeşiyle ilişkisi, işinde bir türlü tutunamaması ve her karşısına çıkan kişiyle cinsel ilişki yaşamak istemesi İngilizlerin kendine özgü kara mizahıyla anlatılıyor. Üstelik “Sex and The City”dekinin aksine birçoğumuz için fanteziden öteye gitmeyen gösterişli hayatlar da yok “Fleabag”de. Daha geniş kitleye yayılmış, herkesin yaşayabileceği bir günümüz bekar kadını hayatı olarak sunuluyor.

Haberin Devamı

“Sex and The City” nasıl birkaç jenerasyonu etkilediyse, “Fleabag” de belli ki birçok jenerasyonu etkileyecek.

Peki ama ben neden beklediğim kadar etkilenmiyorum?

Evet, İngilizler kahkahalarla gülüyor, tamam benim de güldüğüm yerler oluyor,  Phoebe Waller-Bridge’in yazarlık ve oyunculuk yeteneğine diyecek yok. Ama doğrusu dikte edilen özgür kadın portresi, ailesinden yakın arkadaşlarına, erkek arkadaşından kafesindeki müşterilerine kadar hayatındaki herkesi kolaylıkla kırabilen, her anı ve her durumu geçici görebilen günümüzün “Sex and The City”si Fleabag’in yanında “Sex and The City” bile masum ve romantik kalıyor.

Hatta İngiliz dergisi Tatler’ın ekim sayısında “Sex and The City”nin yaratıcısı Candace Bushnell’in “Seks ve 60’larınız” başlıklı Tinder maceralarını da anlattığı yazıyı ilgiyle okuyorum daha sonra.

Tinder için “Las Vegas’ta makineyle kumar oynamak gibi” diyor Candace Bushnell, “Hep makine kazanıyor, sizin kazanma şansınız yok” diye de ekliyor. Candace Bushnell bile naif kalıyor, “Fleabag”den sonra.

Haberin Devamı

Evet, yine de “Fleabag”i izleyip gülüyoruz, kapalı gişe oynadığı tiyatro oyununa bilet bulabilmek için her şeyi yapıyoruz ama doğrusu “Fleabag” ile yetişen bir jenerasyon ürkütücü.

Bir de popüler kültür notuyla bitirelim: Phoebe Waller-Bridge, şimdi Daniel Craig’in 007’yi canlandırdığı 25. James Bond filminin senaryosu üzerinde çalışıyor. Yeni Bond filmi hakkında konuşmasa da, “Bu filmde kadınlara haksızlık yapılmayacak” demeden duramıyor Phoebe Waller-Bridge.

Bir acemi izleyicinin  “Fleabag” notları