Türkiye’nin en köklü kültür ve sanat dergisi Milliyet Sanat bu yıl 47. yaşını kutluyor.
Milliyet Sanat’ın Kemer Country Club ev sahipliğinde düzenlenen ‘Heykelde Yeni Keşifler’ sergisi haziran ayında açıldı.
Bu yıl ilki gerçekleştirilen sergi ve yarışma genç sanatçılarımız için önemli bir fırsat çünkü galerilerde temsiliyeti olmayan sanatçılara yeni alanlar sunup keşfedilmelerini sağlıyor.
Aynı zamanda da genç sanatçıların üretim masraflarına katkıda bulunulacak.
‘Heykelde Yeni Keşifler’ açık hava heykel sergisinin bugün son günü.
12 Ekim Cumartesi günü ise ‘Heykelde Yeni Keşifler’ müzayedesi Maya Portakal Bitargil yönetiminde Kemer Country Hotel’de gerçekleşecek.
Agah Uğur, Aslı Sümer, Banu Çarmıklı, Derya Yücel, Ebru Özdemir, Erol Tabanca, Filiz Aygündüz, Melike Bayık, Meltem Demirören, Sabiha Kurtulmuş ve Seçkin Pirim’in yer aldığı seçici kurul tam 10 sanatçıyı seçti.
Peki ama kim bu sanatçılar?
Londra’da Frieze çağdaş sanat fuarıyla eş zamanlı birçok sanat etkinliği düzenleniyor.
Bunlardan en ilginci bu yıl Prada Mode’du.
ABDli sanatçı Theaster Gates ile birlikte 180 Strand adlı brutalist bir binanın boş bir katını özel bir üyelik kulübüne çevirdiler.
Daha önce Miami ve Hong Kong’da Art Basel zamanı yaptıkları gibi.
Hem de sadece 2 güne özel.
Kulüpte tasarımcılar, sanatçılar, küratörler işlerini paylaştı, filmler izlendi, çağdaş sanatçılar DJlik yaptı, canlı sahne performansları gerçekleştirdi.
Kulüpte kurulan uzun sofrada, halen Paris’te Palais de Tokyo’da kişisel sergisi devam eden ABDli sanatçı Theaster Gates’in yaptığı porselenler kullanıldı.
Çağdaş sanat sezonu hızlı başladı. İstanbul’dan sonra şimdi de Londra’da başta Frieze olmak üzere fuarları ve sergileri takipteyiz
Çağdaş sanat maratonu hız kesmeden devam ediyor. Bu hafta Marina Abramovic İstanbul’daydı, 2020’de Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşecek sergisini duyurmak için. İstanbullu sanatçılar ve koleksiyonerler ise bu hafta sonu Londra’da.
Peki ama neden? Frieze ve Frieze Masters sanat fuarları için. Dünyanın en önemli sanat markalarından biri Frieze.
Londra’da bir kültür-sanat dergisi olarak başladı, daha sonra ise her yıl farklı zamanlarda Londra ve New York’ta düzenlenen çok önemli bir sanat fuarı haline geldi. Hatta sanat koleksiyonerleri için eserleri Frieze’den almak da artık bir artı değer.
Koleksiyonerlerin bir sanat eserini neden özellikle Frieze’den almayı tercih ettiklerini, Frieze’in bir ölçü ya da sanatla tanışma aracı olup olmadığını daha önce kurucusu Matthew Slotover ile konuşmuştum.
“Türkiye’deki sanatçılar nasıl dünya
Sinema meraklılarının heyecanla beklediği Filmekimi dün başladı, 13 Ekim Pazar gününe kadar devam ediyor.
Bugün, Filmekimi için yaptığım tamamen kişisel listemi sizinle paylaşıyorum.
1. Acı ve Zafer: Pedro Almodovar’ın son filminde başrollerde Antonio Banderas ve Penelope Cruz var. Usta yönetmenin kendi yaşamından esinlenerek senaryosunu yazıp yönettiği filmde, Almodovar rolü Banderas’a 2019 Cannes En İyi Erkek Oyuncu ödülünü de kazandırdı.
2. Roger Waters: Us + Them: Pink Floyd’un kurucularından Roger Waters’ın ‘The Wall’ filminde de birlikte çalıştığı yönetmen Sean Evans’la ikinci projesi. Roger Waters’ın ‘Us + Them’ başlıklı 2017-2018 Avrupa turnesi sırasında Amsterdam’da çekilen filmde, Pink Floyd albümlerinden ve son albümü ‘Is This The Life We Really Want?’dan şarkıların canlı performansları yer alıyor. Müziğin yanı sıra insan hakları, özgürlük ve sevgi mesajlarıyla da dikkat çekiyor.
3. The Laundromat: Steven Soderbergh’in son filmi. Başrollerinde Meryl Streep, Gary Oldman,
İstanbul Moda Haftası, resmi adıyla Mercedes Benz Fashion Week Istanbul sektör için çok önemli bir etkinlik.İstanbul Moda Haftası, resmi adıyla Mercedes Benz Fashion Week Istanbul sektör için çok önemli bir etkinlik.
Üstelik İstanbul’da moda haftasının 10. yılı aynı zamanda.Moda haftaları dünyanın hiçbir yerinde eğlence olarak görülmüyor.Aksine, büyük bir sektör organizasyonu olarak görülüyor, tamamen moda basını, blogger’ları ve satın almacılara yönelik yapılıyor.Ön sırada ünlü davetliler de oluyor, daha fazla dikkat çekebilmek, daha fazla haber değeri sağlamak için.
Ama onun dışında sektörle ilgisiz kimse süslenip püslenip boy göstermeye gelmiyor.İşte biraz da bu yüzden New York, Londra, Milano, Paris moda haftaları ne olursa olsun ertelenmiyor, iptal edilmiyor.
Çünkü herkes sektörün eğlenceden çok daha öte olduğunu kabul etmiş durumda.Umalım, bizde de öyle olsun, İstanbul Moda Haftası da sektörle gerçekten ilgili kişileri bir araya getirebilsin,
Hafta sonunun en sevindirici haberi Financial Times’ın How To Spend It ekindeydi. Emma Crichton-Miller imzalı yazıda, İstanbul’un çağdaş sanat merkezi haline gelme süreci son derece detaylı bir şekilde anlatılıyordu.
İstanbul’da çağdaş sanata destek veren Koç, Sabancı, Eczacıbaşı ailelerinden de söz edilen yazıda her şeye rağmen İstanbul’un hayırseverlerin çabaları, girişimci galeriler ve sanatçılar sayesinde çağdaş sanat için önemli bir merkez haline gelmeyi başarmasının altı çiziliyor.
Emma Crichton-Miller, yazısında İstanbul’da geçen ay gerçekleşen kültür sanat etkinliklerine de geniş yer verdi.
Peki ama hangileri?
Michelin rehberinde 3 yıldız almak her şefin hayali, her “fine dining” restoranın amacı. Peki ama artık neden şefler Michelin rehberinde yer almak istemiyor, hatta Michelin değerlendirmelerine karşı.Dünya değişiyor, eskiden ödül almak sevindirici bir şeydi, şimdi ise ödül almanın stresi giderek daha da ağır basıyor.Dünya değişiyor, eskiden ödül almak sevindirici bir şeydi, şimdi ise ödül almanın stresi giderek daha da ağır basıyor.Hatırlarsınız, yıllar önce Michelin yıldızını kaybedeceğini düşündüğü için 3 yıldızlı Fransız şef Bernard Loiseau intihar etmişti.
Rivayete göre, ölümünden önce restoranını ziyaret eden Michelin müfettişleri, kendisine bir yıldızını kaybedeceğini söylemişlerdi ve şef bunu gururuna yedirememişti. Daha sonra ölümünün ardından eşinin devam ettirdiği restoranı 3 Michelin yıldızı almış ve bunu uzun yıllar korumayı başardı.Michelin rehberi de Fransız şefin intiharıyla hiçbir bağlantısı olmadığını tekrarlamak zorunda kaldı. Sadece incelemek için Bernard Loiseau’nun restoranına
’99 depremini daha dün gibi net hatırlıyorum.
Hepimizin üzerinde farklı bir etkisi olmuştu, hayatın aslında çok da anlık olduğu konusuyla bizi yüzleştirmişti.
Asla dediğim hiçbir şey için aslında o kadar da katı olmamak gerektiğini öğretmişti bana.
Büyük konuşmamak gerektiğini, hayatta her şeyin olabileceğini göstermişti.
İşte o zamanlar deprem konusunda önlemleri hepimiz hatmetmiştik.
Aradan dile kolay tam 20 yıl geçti.
Önceki gün bir kez daha anladık, bu 20 yılda aslında almamız gereken dersi hiç de almamışız.
Başka şeylere odaklanmışız, doğal afetler karşısında aslında hepimizin ne kadar çaresiz olduğunu unutmuşuz.