Hepsi aynı kayığın içindeler. Kulüp başkanları, yöneticiler, hakemciler, federasyon başkanları, futbolcusu, hocası, hatta bir kısım medyası. Kırk kişiler de (öyle denir ya). Birbirlerini biliyorlar da. Çoğu "sıradan" zaten. "Sıradan" da konuşuyorrlar zaten.
En iyisi Ali dedikleri Ali'ye bakın mesela. Kadıköy'de bir "sarı"yı bile yüzüne gözüne bulaştırmamış mıydı ? Elazığ'daki iki penaltısından biri outtan, biri de iki kişinin ofsayt olduğu bir pozisyondandı. Futbolcunun, Ali'ye öyle bir teşekkürü vardı ki, öyle bir sarrrıldı ki, veya işte yeni bir Ali "ilk"i... Ana dilinden başka bir dilde konuşmuyormuş (Ahmet Güvener'in yalancısıyım). Vizyonsuz da yani. "Sıradan"lara göre yok delikanlı, yok şerefli, falan filan. Kimse zaten ne delikanlı değil diyor, ne de şerefsiz. Ama "bişeysiz" işte. En iyisi bile böyleyse işte...
Mesela Malatya'daki Ünsal. İki penaltıyı görmüyor, bir "gol"ü pas geçiyor, verdiği penaltı da tartışılıyor. Bir "doksan"da bir hakem daha ne kadar yanlış yapar ki ? İsmet, İstanbul'daki en "hoş" stadda, ve de "boş" gibiyken, yani stres filan da yokken ve de 1 - 0 da Rize öndeyken, öyle tartışmalı bir "frikik"mi veriyordu ki. Veya işte Güngören'deki Hamza... Bu dört maç hakemsiz oynansaydı sanki, bundan daha da hakemsiz mi oynanacaktı sanki. Hakem de bazen hata yapar diyorlar ya. Doğrudur yapar. Ama "bunlar" farklı. Bazen hata yapmıyorlar. "President"lerinin istifa etmesi için oluşması gereken şartlar mesela böyle bir haftada da hâlâ oluşmamışsa, hani başka nasıl oluşur ki ? Bakın 31 Ocak 2003'teki Köyün Delisi'nde nasıl "azmışım".
Yüzlerce emir eri mi?
"Aynı anda gülen güzler (sinekkaydı), aynı anda asılan yüzler ve de sayıyla "yüz"ler."
"Hepsi kanlı canlı, "tek tipli", pullu olmasa da "allı, eşofmanlı". Nerede farklılık, nerede sessizlik, peki nerede çok seslilik ?"
"Her biri birbiri gibi. Hep beraber de "emret presidentim" gibi. Sorun da bu değil mi zaten. Ne diyorlar, Haluk Ulusoy ne derse o."
"Federasyon presidentinin MHK'nin presidentinin odasındaki fotoğrafı belki her hakemin, evinin herhangi bir odasında da MHK Başkanı'nın herhangi bir fotoğrafı. Ve Türk hakemliğinin Kuşadası'ndaki seminerde tek sesli, tek renkli, ürpertici aile fotoğrafı."
"Hakemlerin sıraya dizdirilişi, Ulusoy'un önce bekletip, sonra gelişi ve o tuhaf seromoni."
"Belki ne Ulusoy, ne Yavuz hakemleri etkilemek istemez, etkilemezler de. Ama hakemler bu görüntüden Allah aşkına nasıl etkilenmezler ?"
Bugün de 26 Aralık 2003. Hadi president, yine seminer zamanı. Al eline "ip"leri, giydir bakalım "tek tip"leri.
Hayrola dedim, neler oluyor Yalçın abi ? Biraz yorgun gibiydi telefonda. Biraz kırgın, biraz kızgın, biraz da sanki bezmiş gibi. Yine de "Ben bir winner'ım" dedi, Hiç olmazsa şubeyi kapattırmadım. "Aynaya baktığımda kendimden iğrenmiyorum hiç olmazsa. Sen elinden geleni yaptın Yalçın diyorum. TRT para vermiyor, sorunlarımız var. Salonları dolduramıyorum. Kısaca camiayı inandıramıyorum. Bunun suçlusu da benim."
- Ne olacak peki ?
- Cuma (bugün) Özhan'la (Canaydın) buluşacağız. Bakalım...
Yalçın abi gibi bir "pes etmez" de pes mi ediyor yoksa ? "Bazıları" tek başına üzülmez. O da o "bazıları"ndan işte, kalabalık üzülenlerden. Galatasaray üzülüyor, Galatasaraylı üzülüyor, basketbol üzülüyor, biz üzülüyoruz, ben üzülüyorum. Basketbolcu Özhan abi'nin basketbolu bu kadar üzmeye hakkı var mı?
Yerden biter gibi çoğalan "sıradan"lar mı, arada sırada da olsa "sıradan" sıyrılanlar mı ? Egoistce sadece nefes alanlara nefes aldırarak da nefes alanlar mı ? 2003 senedir daha sıkılmadınız mı "onlar"dan ? 2004'e "hoşgeldin"im "ben"ce olsun, 2004'te herşey gönlünüzce ve tabii gönlümce olsun.
En büyük sorun Abdürrahim Albayrak'ın eksikliğinin hissedilmesi diyorlar hiç utanmadan, sıkılmadan. A.A'nın eksikliğinin hissedilmesinin sorun olmasının hiç, ama hiç sorun olmaması da ne ilginç değil mi, ne tuhaf ve de ne Turkiş.
Bir profesyonel organizasyonda, bir "kurum"da, mesela bir futbolcunun, mesela bir coachun, mesela bir menajerin eksikliği sorun olur da, ama mesela Abdürrahim Albayrak'ın eksikliği de sorun olur mu ? O tabii çok çalıştı, tabii çok da faydalı oldu. İleride daha da olacak belki ya da bu gidişle belli ki. Tam neyin eksikliği, onu da açık açık söyleyemiyorlar; parasının mı, mesaisinin mi?. "Futbolcu milleti" de böyle işte. Hesapta profesyoneller (!) ama kısa vadede üç - beş "geçici huzurlu" gün için profesyonelliğin geleceğini huzursuz ediyorlar, profesyoneller tarafından yönetilirken de "bir amatör"ün eksikliğini bile söyleyebiliyorlar.
"Abi"ler, "baba"lar ve üç - beş kuruş fazla kopartmak için "baba"ları ve "abi"leriyle menajerleri aracılığıyla konuşan "kardeş"ler, "oğul"lar. Ne Türkiş değil mi?
Sizi özleyebilir miyim ?
YAA, şu İstanbul'dan daha hoş ne olur ki dediğim bu İstanbul bile "O"suz öyle boş geliyor ki. Önce yine sıkılıyorum, sonra yine çok sıkılıyorum. Sonra yine daha da çok sıkılıyorum. Öbür "ben"im yine hadi diyor, topla pılını pırtını, Roma'ya dönüyorsun. Sonra yine uyma oğlum diyorum ona, sonra yine ona uymuyorum, sonra yine uyuyamıyorum, sonra uyusam da yine sık sık uyanıyorum. Ama işte yine de Roma'ya dönmüyorum. Bir sürü "bana lüzumsuz"la, bir kuru kalabalıkla" aklımda "O" la devam ediyorum". "O"nu hiç olmazsa özleyebiliyorum.
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
GÖZLERİ KOLTUKTA
At yarışları
Avrupa Ligleri
Potada bugün
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Mehmet yetmiyor
50. ŞEREF YILI
Yeni yıl partisi
Tavizsiz Kartal
Fener'e Kral teklif!
Üç boyutlu film!
Önce futbolcu
Çember her gün daralıyor
S.Kemal Yaşar'ın acı günü
Nefes nefese sona doğru
Emre'den moral
TJK ödülleri sahiplerini buldu
Haber turu...
Hakem de bazen hata yapmaz
Gelecek Beşiktaş'ın
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010