Tırnak içindeki "beyefendilerle" dalgamı geçerim ben. Tepkisizdiler, sessiz, ifadesiz bence renksizdiler de. Onlar "iyi çocuklardır" da. "Balkanlı beyefendilerden" hafif huylanırım da. "Türkiş beyefendilerden" fena halde korkarım da.
Herhangi bir hazır giyim mağazasında üç-beş dakika yeter de artar bile; kemerden çoraba "beyefendi" olmaları için. Bir de koyu renk pardesü bulundu mu, "defo"ları da kapandımı...
"Pazar"larını merak ederim mesela onların, ya da "iş"siz saatlerini. Evde televizyon seyrederken, tuvalette klozetin üstünde otururken, nasıldırlar acaba ? Donları yırtık mıdır, ağızları bozuk mudur, ya da kendileri bozuk mudur, çorapları kirli midir,"boya"ları yokken "foya"ları nasıldır acaba ?
Romalı'ya göre yağmur yağdığında sağdaki ilk restoran en iyisidir. Bana göre de ilk uçuşan etekte "gözüken"e ilk koşan da genelde tırnak içinde bir "çözülen beyefendidir". Duyguları elbiselerinin içinde saklanmış, frenlenmiş, hesapta kibar, hesapta centilmen ya da hesapta filan falandırlar da, işte hesaplar tutmayınca da...
Seçtikleri "beyefendi" dandik çıktığında evde kalmış kızlarına koca arayan anaların ortak feryadını bilirsiniz.
- Meğer "oynuyor"muş.
- Ne kadar da farklı tanıtmıştı bize kendisini.
Biz onu general zannetmiştik
Hiç unutmam, İzmir'deydi galiba. General kılığında gezen biri yakalanmıştı. Adam her sabah üniformasıyla ve "siyah renosuyla" gelip "ana"nın evinden kızını alıyordu. Şoför bile kullanmıyordu (ne kadar mütevazı). Ama bir sabah o "ana", onu bir otobüs durağında, belediye otobüsü beklerken görmüştü. Sivildi de. Ya "aman allahım ne tevazuydu" bu. Ya da yoksa...
Uzatmayalım, adam "generali" oynuyordu. Bir generalin imkanlarına tav olan ana da işte buna oynatıyordu. Biz onu general zannetmiştik diye bağırıyordu.
Günaydın
Hadi o Galatasaraylı futbolcunun omuzuna o paltoyu koyarken uyanmadınız. Beşiktaşlı'nınkine koyarken de mi uyanamadınız. O "baba"ydı. Beşiktaşlı "oğlu" üşümesindi. Koyduğu palto kendisininki bile değildi, malzemecininkiydi. O üveymiydi, üşüyebilirmiydi? Mesela Terim'i yendiğinde (yenilen de imparator ya) Beşiktaşlı muhabirin ağzı kulaklarındaydı. Terim'e giydirecekti ya.
- O imparator, ya siz peki ?
Cevabı tam hatırlamıyorum şimdi. Ama buram buram "Balkan cinliği" kokuyordu. Ben işçiyim, ya da askerim gibisinden birşeyler yuvarlamıştı ağzından. Vaaay be demişti herkes de. Allah'ım, ne alçak gönüllü bir adam.
Sinan'sız çıkmam abi
Mehmet (Demirkol)'in yazdığı gibi Avrupa'nın iki takımlı, en şaibeli liginin ülkesinde doğan o, yeniden doğduğu onlarca unvana ve milyonlarca Euro'ya boğulduğu ve en "susan" olması gereken bu ülkede "kusan" bir Rumen haline niye geldi peki ? Aynı Galatasaraylı "dün"lerde yaptığı gibi işler iyi giderken beyefendiyi oynayıp, kötü gittiğinde "ne beyefendisi be"yi oynaması, Beşiktaş'taki ilk "kaza"dan sonra da sağına soluna, önüne arkasına bulaşması, Galatasaray yönetiminin "idare etsin yeter" diye getirdikleri Lucescu, o "dün"lerde en azından haddini biliyordu. Galatasaray'da futbolcuları bile toplayamıyordu. Ama yine şanslıydı, "Bugün"lerde de Beşiktaş'ta "Sinan"'ı buluyordu.
En yaşlı popstar
O da en yaşlı ve en son popstar. Buradan gideceği falan da yok. Kendi ülkesinde "para" yok. Mesela İtalya'da da ona zaten "iş" yok (Brescia gibi takımların haricinde).
İstemeden sırası gelmişken, ya da ben isteyerek sırasını getirmişken. Galatasaray'ı şampiyon yaptığı halde neden kovuldu diyenlere nedense Terim de dörtte dört yaptı, bir de "UEFA" kaptı, yine de kovulmamış mıydı demiyorlardı hernedense mesela. Bu Galatasaray'ı bile şampiyon yaptı diyenlere de mesela o Galatasaray'ı bile şampiyon yapamadı da demiyorlardı her nedense mesela (Jardel'li, Hagi'li, Emre'li, vesaire). Evet, O en yaşlı ve en son popstar. O bizi kullandı, ama Terim'e gıcccık kapanlar ve "tırs"anlar tarafından da fena halde kullanıldı da. Son kullanma tarihi geçince de...
"O" yarın gelebilir de, gelip bir daha gelmeyebilir de, gelip hiç gitmeyebilir de. Ama tabii hiç gelmeyebilir de. On kadının dokuzu belki beğenmez beni. Ne mavi gözlüyüm, ne sarışın, ne uzun, ne kısa, ne saçlı ne maçlı, ne çekik gözlü, ne de "şu"lu, ne de "bu"luyum. Ama "O" beğenen "bir" var ya, "O" da mesela tüm Floransa'nın, mesela tüm Roma'nın, mesela tüm İstanbul'un veya tüm bilmemnerenin peşinden koştuğu "çok özel" biri oluyor hep. "O" da öyle "çok özel" tabii. Hiç yaşlanmıyorsun diyorlar bana. Hep "tetik"te, hep dikkatli, hep herşeye hazırlıklıyım. Her an "O"nu tamamen kazanabilirim de, her an "O"nu tamamen kaybedebilirim de. Her an öyle canlı canlı öyle heyecanlı öyle napolikanlıyım ki, yaşlanmaya vaktim mi var ki ?
"ŞAPKA" Ertekin'in işlettiği kulüplerden birinde tanışmıştım Alp Yalman'la. O Galatasaray Başkanı'ydı, ben de bir Galatasaraylı. Konu aniden Galatasaray üyeliğine geldi. Alp bey de zarif adam, ilgi gösterdi. Sizin gibi birinin kulübümüze üye olması ne iyi olur gibisinden de birşeyler söyledi. Gerçi Galatasaraylılık yetiyordu bana. Daha özgürceydi, daha da "bence"ydi. Ama işte istemedende olsa peki dedim.
Sonra işte işlemler falan filan. Sonra da anlarsınız işte "bekleyin" falan filan. Lise dışındakiler için ayrılan kontenjan öyle kalabalıktı ki... Gerçi başka "liseli" olan ben, beklerken "ortaokullu" bile olmayan bir ilkokullu müteahhiti bekletmemişti liseliler. Sonra da soğudum zaten. Bir daha da hiç üye olmak istemedim. Mesela bu sene yönetici bir arkadaşım "hadi" dediğinde de istemedim.
Aralarında 500 metre var
Annem, babam beni Beyoğlu'ndaki "Alman Lisesi"nin imtihanına sokacaklarına 500 metre ilerideki Galatasaray Lisesi'ninkine soksalardı, Alp beye gerek kalmadan da Galatasaray kulübü üyesi olacaktım. "Liselilik" okadar itmişti ki beni iyi ki de Alman Lisesi'ne girmişim dedim çoğu zaman kendi kendime. Galatasaray nedense "lise"li kalmak için ısrar ediyor. Diğer "lise"lilerle büyüme yerine "lise"siyle küçülmekte de kararlı görünüyor. Mehmet Barlas'ın deyimiyle futbol takımı "üniversite"li, ama yönetenler "lise"li.
Mesela son Rize maçında seyirci yoktu deniyor ya. Bence vardı, belki liseliler vardı. İşte zaten hepsi de belki o kadardı. Galatasaray'ın lisesi "beyni" tabii. Ama Galatasaray'ın, başka liselilerin beyinlerine de ihtiyacı var tabii.
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
Fenerbahçe çeyrek finalde: 0-1
At yarışları
Avrupa Ligleri
Efes Pilsen rotada: 61-52
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Bravo Memo
Fener geç açıldı: 3-1
Cordoba'ya terapi
Yozgatlı Fenerbahçe'de
Mondragon defterden siliniyor
Polat şaşkınlığı
'Göğsümüz kabardı'
Agassi pes etti
Şahin'den gözdağı
Topumuzu verin!
Rizespor keyifli
KUPANIN ARDINDAN
Haftanın hakemleri
Haber turu...
Kilit gevşeyince
Beyefendi ama tırnak içinde
Biz yalanlarla büyüdük
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010