Hani kırılma, başka bir deyişle ‘prangadan’ kurtulma anları vardır ya işte, Talisca’nın nefis kafa golü bunun en tipik örneğidir. 7. dakikaya kadar Göztepe iki net pozisyon üretti, Fabri tecrübesini konuşturdu. Bu sürece Göztepe altı korner atışı sıkıştırdı, Kartal’a nefes aldırmadı. İşte Talisca’nın golü böylesi bir tabloda geldi.
Haaa Göztepe’nin direkte patlayan iki şutu da bu baskının üretimidir. Talisca, eski günlerine dönüş sinyali verirken, Kartal’ı Göztepe baskısından kurtaran isim oldu bence... İlk yarıda Kartal’ın tek korner atışıyla yetinmesi, ev sahibi takımın baskılı oyununun en belirgin göstergesidir.
* * *
Beşiktaş’ın farklı galibiyeti Tamer Tuna’nın Göztepe’deki başarısına asla gölge düşürmez. Oynattığı futbol ve topladığı puanlar bunun en büyük kanıtıdır. Kartal’ın iki yıl üst üstte şampiyonluklarında onun katkısını kim yadsıyabilir? Elbette Beşiktaş’ı Tamer Tuna’dan başkası iyi tanıyamaz. Nitekim ilk yarıdaki Göztepe, fena işler yapmadı. Ne var ki, Beşiktaş’ın kadro ve tecrübesini de yabana atamayız. Nitekim, Babel’in farkı ikiye çıkarmasıyla iyice rahatlayan Beşiktaş, Cenk Tosun’la üç puanı garantiye aldı.
* * *
Gelelim yine anlı-şanlı hakemlerimize! Ghilas’ın attığı
Hep yazıyoruz, çiziyoruz, söylüyoruz... Beşiktaş Devler Ligi’nde bir başka oynuyor, keyif ve güven veriyor. Hele kendi evinde rakip kim olursa olsun, seyirciyi de arkasına alarak öyle bir baskı yapıyor ki, nefes aldırmıyor. Hani diyorlar ya, istatistik veriler... Valla bu oyun için pek geçerli değil! Baskıyı yapan, çok adamla rakip kaleye yüklenen, üretmeye çalışan, topa hep sahip olan Beşiktaş, gelin görün ki, golü kalesinde gören yine Beşiktaş... Dememiz o ki, rakamsal veriler, bazen skor tabelasıyla pek örtüşmeyebiliyor!
Beşiktaş, ilk yarıda Monaco’nun çok adamlı savunma anlayışını ortadan kaldırmak için her yolu denedi... Kanatlardan yüklendi olmadı, göbeği denedi olmadı, havadan aradı yine olmadı, olmadığı gibi bir net pozisyon da üretemedi. Lopes’in 45+1’de attığı golde Adriano’nun müthiş hatası vardı, gözlerimize inanamadık... Yalnız Adriano bunu hep yapıyor, oynadığı kritik bölgenin farkında değil arkadaş!
Şenol Güneş’in Talisca’yı yedeğe çekmesine hiç şaşırmadık doğrusu... Çünkü son bir aydır gerek iç, gerekse dış hatlarda Talisca’yı arayın ki, bulasınız, müthiş bir düşüş içinde! Güneş’in bir başka doğrusu ise Tolgay-Oğuzhan ikilisini tercih etmesiydi. Tolgay sakatlanıp
Trabzonspor’un, ligin lideri Galatasaray’ı yenmesi benim penceremden asla sürpriz değil... Maçın tamamına baktığımız zaman rakibine sahanın her yerinde pres yapan, savunmanın yardımına koşan, Aslan’a adım attırmayan bir Trabzonspor vardı. Gördük ki, Rıza Çalımbay, güçlü rakibini iyi analiz etmiş ve buna göre takımını hazırlamış. Çalımbay’ın hazır olmayan oyuncular yerine savunmayı ve de mücadeleyi iyi yapan oyuncuları ilk 11’de tercih etmesi, bu galibiyeti getiren en büyük faktördür.
Çalışkandır, içtendir
Rıza Çalımbay’ın işine bağlılığını anlatmaya gerek yok. Bir kere çalışmayı çok seven bir teknik adamdır Rıza Hoca... Nerede görev yapsa, o takımın başarısına odaklanır, pes etmek onun lugatında yoktur. Kalbinden geçeni diline yansıtacak kadar içtendir, kimseyi kırmaz, herkesin yardımına koşar. Yazılı ve görsel medyaya kapılarını sonuna kadar açar.
Bu madalyonun bir yüzü... Diğer yüzü ise Çalımbay için Trabzonspor büyük bir şanstır. Atom Karınca’nın bu fırsatı kişisel olarak iyi kullanacağından asla kuşkum yok. Çünkü Çalımbay artık tecrübeli ve de donanımlı bir teknik adamdır. Dememiz o ki bu şansı fırsata çevirme zamanıdır sevgili hocam...
Zor günlerin hocaları
Yerli hocalarımızın
Diyorlar ki Beşiktaş kollanıyor! Kim, kimler tarafından kollanılıyor ben de merak ediyorum? Bir bilen varsa, söylese de rahatlasak!
Sakın ola ortaya çıkıp, hakemler falan demeyin... İç hatlarda Beşiktaş şu hakemlerimizden çektiği kadar kimseden çekmemiştir, inanın. Örnek mi? 41.dakikada Welinton’un Quaresma’ya girişi, buz gibi penaltı. Ne var ki Yaşar Kemal Uğurlu burnunun dibindeki pozisyonu süzemiyor, süzmüyor bizce! Welinton’un topla teması hiç yok. İddia ediyorum o pozisyon ceza alanı dışında olsa faulü çalardı, ne dersin sayın Uğurlu? 53. dakikada Adriano’nun rakibine yaptığı faulün, o vermediğin penaltı pozisyonundan ne farkı var? O nasıl olsa dışarda, çalarsın tabi!
Elbette son iki yılın şampiyonu Beşiktaş’ın iç hatlarda çok iyi futbol oynadığını söyleyemeyiz, bu da bir gerçek. Kartal o geçtiğimiz yıllardaki tempolu, coşkulu, baskılı oyununun çok uzağında maalesef! Bir de Fabri’ye atılan geri paslar adeta iftira gibi! Yılların tecrübesi Adriano’nun ilk yarıdaki geri pasını anımsayın, pas değil şut mübarek! Fabri uzandı, korner, o pozisyon gitti gol oldu!
Welinton’un golüyle skoru eşitleyen Alanyaspor ikinci yarıda savunmasına öyle bir kapandı ki o duvarı delmek için matkap
Hakem de bu oyunun bir parçasıdır, biliyoruz. Bunun içindir ki, skora etki etmediği sürece hakemlerimizi fazla eleştirmemeye özen gösteririm.
Bir yanda Cüneyt Çakır, diğer yandan Mete Kalkavan... İkisi de FIFA kokartlı, üst seviye hakemlerimiz... Özellikle Çakır, Avrupa’da müthiş maçlar yönetiyor, bizi de gururlandırıyor. Ne var ki, sevgili Cüneyt Çakır, her ne hikmetse bizim kulvarda sıkıntılı yönetimlere yelken açıyor! Derbide hataları ortada, yineleme gerek yok. Görünen köyde kılavuz istemez!
Hep bu çelişkiyi merak etmişimdir, dışarıda başka, burada başka! Benim kişisel düşüncem, Avrupa’da seyirci baskısı yok, futbolcular iyi niyetli, diyaloglar müthiş, yani sahada herkes işine odaklanıyor. Ve en önemlisi sahadaki herkes olur olmaz her karara itiraz etmiyor.
İç hatlarda mı? Bu konuda elimize kimse su dökemez vesselam! Top kendinden taca çıkıyor, el-kol hareketleri tersini savunuyor! Rakibine tekme-tokat yere indiriyor, yine itiraz! Haaa bi de şu faullerde kendilerini yere bir atışları var, sanırsınız ki ya ayağı kırılmış, ya da ciğeri patlamış! Bir saniye sonra hiç bir şey olmamışçasına at gibi koşuyor! Çığlık atan arkadaş, darbe ayağına geliyor, o ise yüzünü tutuyor! Hakem doğru
Kokartlısı bu hataları yaparsa vay futbolumuzun haline! Uluslararası hakemimiz Cüneyt Çakır’ın derbideki hataları ortada, belki diğerleri bunlardan ders çıkarır, nerdeee? Alın size Mete Kalkavan... O da kokartlı, ne var ki daha beşinci dakikada Talisca’ya çıkardığı bir sarı kart var ki, evlere şenlik! Talisca bile şaşırdı, sırtını döndü gitti, ne yapsın! Her faule sarı çıkarsa, sahada adam kalmaz! Hadi sarıyı çıkardın, ya gidiş şekline ne demeli? İşte etkili bir krampon ancak böylesi sarı kartla oyundan düşürülür? Peki, sayın Kalkavan, Mossoro’nun Talisca’yı formasından çekmesine, avantaj tamam, ya sarı nerede? İlk yarıda Talisca’nın sarısına benzer çok faul oldu, sarı yok... Bir tane var, o da Elia’ya? Seyirci tepki gösterdi, Kalkavan kartı çekti, ki faul ama sarılık durum söz konusu değil! İkinci yarıda Adebayor’un Tolgay’a bir girişi var, sanırsınız ki kamyon çarptı, tam kartlık yine yok!
Neyse hakem faslını bırakalım, maça dönelim... Sahaya çıkan onbire bakıyoruz, Güneş hoca Babel’in cezalı oluşu nedeniyle Lens’i tercih etti, olabilir... Dememiz o ki, kadro bir eksikle aynı, peki ya futbol? Valla Devler Ligi’ndeki Beşiktaş’la, dünkü takım arasında dağlar kadar fark var!
Monaco maçını önceki akşam dostlarla birlikte 7.Sanat’ta izledim. Eskiden Beşiktaş’ı biz bize izlerdik. Yani siyah-beyaz renklere gönül verenler... Ne var ki, Beşiktaş bunu da değiştirdi. Artık izleyicileri arasında Fenerlisi var, Galatasaraylısı var, var oğlu var. Farklı renkleri tutan dostlarımı izlerken, Cenk Tosun’un attığı gollerde ayağa fırladıklarını gördüm, doğrusu hoşuma gitti.
Onlar da Kartal’ı izlerken keyif alıyor, hatta destekliyorlar. Maç bittikten sonra dostların ve yoldaki sporseverlerin tebrikleriyle karşılaştım, tokalaşmaktan ellerim de nasır çıktı! Bu başarının kuşkusuz temelinde tecrübe ve kalite yatıyor. Geçtiğimiz sezon Devler Ligi’nde yoluna devam edemeyen ancak UEFA’da ülke insanımızı nisan ayına kadar mutlu eden Beşiktaş, belli ki o sezondan sağlam dersler çıkarmış, tarih yazmaya devam ediyor.
Üst tur tamam gibi... Haaa, diyeceksiniz ki “Futbol bu”... Tamam, olabilir... Ne var ki o takımın adı Beşiktaş ise korkmayın, anlatabildik mi?
Gelelim madalyonun ters yüzüne, yani iç hatlara... Süper Lig’de 8. haftayı geride bıraktık, Kartal’ın puan cetvelindeki yeri Devler Ligi’ndeki başarısıyla ters orantılı... Toparlar mı? Toparlar.
ASLAN GERÇEĞİ
Ne var ki, ortada
Beşiktaş, Devler Ligi’nde bir başka oynuyor... Siz adını ne koyarsanız koyun, ister ‘motivasyon’ ister ‘vitrin’ deyin... Biz, ‘Avrupalı Beşiktaş’ yakıştırmasını yaptık, valla müthiş örtüşüyor Kartal’la... Dış hatlarda rakip kim olursa olsun, Kartal’ın oynadığı futbol hem ‘keyif’, hem de ‘güven’ veriyor.. Dememiz o ki Beşiktaş, bizce tamamen psikolojik olarak ağırlığını bu kulvara vermiş... Haa yanlış mı, doğru mu, bunu onlara sormak gerekir!
Şenol Güneş de bizden farklı düşünmüyor! Çıkardığı onbire bakın, ne demek istediğimiz anlaşılır... Yani o da ayağını yere sağlam basıyor. Ne var ki, bu doğrusundan iç hatlarda zaman zaman sapmalar da yapıyor, Kartal’ın fabrika ayarlarıyla oynuyor! Haa Oğuzhan mı, Tolgay mı? Bizce de Tolgay doğru tercih. Çünkü Oğuzhan gerçek formunun biraz uzağında, yanılıyor muyuz?
Oyunun temposu düşük olabilir, ama pozisyon zenginliği inanılmaz... Pozisyonları kantara koyarsak Kartal ağır basar... İlk 5 dakikada Cenk Tosun iki pozisyon yakaladı, atamadı, canı sağolsun, iki kaçırır, ikisini atar, ne fark eder? Attığı kafa golü maçın kırılma anıdır, tam zamanında skoru eşitledi, Monaco’nun olası motivasyonunu aşağı çekti!
Gelelim Falcao’nun attığı gole... Benzetme