Kişisel olarak golcü futbolcuların hep ‘egoist’ olduğunu düşünmüşümdür, doğrudur da... Neticede onların işi bu, yani gol atmak. Örneğin, Burak Yılmaz, Beşiktaş’ın bu kulvardaki tek alternatifidir, sürekli golü düşünüyorsa, bırakın vursun kardeşim, homurdanmayın! Neticede deniyor, deniyor, kolayları kaçırıyor, en zorunu başarıyor!
İlk yarıda Burak Yılmaz, tam tamına üç kez topla buluştu, denedi olmadı, birinde Adem Ljajic’e çıkarabilirdi, yapmadı. Baktı atamıyor, Atiba’ya nefis bir asist yaptı, tecrübeli futbolcu zor pozisyonda topu filelere gönderirken, farkın habercisi oldu. İkinci gol mü, o da yine bir savunmacıdan geldi, kim mi Gökhan Gönül... Cezaalanı dışından bazuka gibi bir şut çıkardı, savunmaya çarpan top filelerle kucaklaştı. Dememiz o ki, Gökhan Gönül’e ekstra işlerini dün de nefis bir golle taçlandırdı.
Gelelim, ilk yarının skorunu belirleyen Burak Yılmaz’ın golüne, Elneny’nin asistinde, ceza alanı dışından topu o köşeye göndermek, kolay mı sanıyorsunuz?
Skor tabelası ne olursa olsun, UEFA kulvarında Başakşehir’in ülkemiz adına tek kalması, gruptan çıkma şansını sürdürmesi, elbette alkışı hak ediyor. Roma’nın ne denli etkili ve güçlü olduğunu biliyoruz. Böylesi bir rakip karşısında Başakşehir’in savunma ağırlıklı ve kontrollü oyun anlayışını yadırgamadım. Fırsatlar da aradı. Bu taktik taa 30. dakikaya kadar fena işlemedi. Mehmet Topal’ın cezaalanı içinde elle oynamasıyla gelen penaltı ve Veretout’un atışı gole çevirmesi, temsilcimizde şok etkisi yarattı, savunma oyundan düştü (!) ardından goller geldi, sahasında ilk farklı mağlubiyetini aldı.
Haa bu dakikaya kadar temsilcimiz iki fırsat üretti, golle taçlandıramadı. Örneğin Edin Visca 5’te biraz dikkatli olsa, topu köşeye bırakması işten değildi. 19’da Kluivert, Visca’nın asistinde Mancini’ye takıldı, buldun mu atacaksın, arkadaş! Roma’ya bak, ürettiğini atıyor, affetmiyor! Önce Kluivert, ardından da Dzeko şık golleriyle ilk yarının skorunu belirledi.
Kaleci Mert’i beğeniyorum, yetenekli ve de oldukça
Başakşehir, Sivasspor, Göztepe ve Kasımpaşa... Bu takımlar size neyi çağrıştıyor, sevgili okuyucularım? İster inanın, ister inanmayın, Süper Lig’de kasasında para ve sıfır borcu olan takımlarımız. Herkesin parası tıkır-tıkır ödeniyor, hiçbir futbolcu UEFA’nın kapısını bilmiyor...
Ya diğerleri? Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim... Benzetme yerindeyse uçan kuşa borçları var, yöneticiler sürekli UEFA’nın kapısını çalıyor, çözüm arıyor, sözün kısası başları oldukça dertte! Eeee hani o arka bahçeniz, yani altyapıları görmemezlikten gelirseniz, gırtlağa kadar borca saplanır, kalırsınız!
Yıllardır bu mesleğin içindeyim, Beşiktaş’la olan birlikteliğim neredeyse 46 yıla dayanıyor... Takımlarımızda tek-tük yabancıların olduğu yıllarda, altyapıdan yetişen, A takımla başarıdan başarıya koşan oyuncularımızı hatırlıyorum. Örneğin Beşiktaş, altyapısayla, hocalarıyla, yetiştirdiği oyuncularla, bir numaraydı, birçok takıma da örnekti. Lafı eğip-bükmeden, günümüze dönelim, bugünkü ekonomik tablonun
İki takımın da ligdeki durumları farklı... Beşiktaş sıkıntılı süreci atlattı, seriye bağladı. Konyaspor ise ligde olumsuz bir tablonun içinde, çıkış arıyor. İlk yarıdaki oyuna bakacak olursak, ev sahibi takımın daha baskılı olduğunu söyleyebiliriz. Beşiktaş, rakibin bu baskısını kontrollü oynayarak düşürmeye çalıştı, hepsi o kadar! Bunu niye söylüyoruz? Eğer topla çıkışlarda üçüncü bölgede çoğunluğu yakalamıyorsanız, oyunu sahanızda kabul etmek zorundasınız. Kartal’ın ilk yarıdaki fotoğrafı böyleydi!
Koskoca 45 dakikalık bölümde ileride yalnızlık çeken Burak Yılmaz, bir kez topla buluştu, o da topu müsait pozisyonda kafayla dışarı gönderdi! Miloseviç’in 3. dakikada attığı golün ofsayt gerekçesiyle iptal edilmesi doğruydu. Tamam, ofsayt eyvallah, ancak Beşiktaş’ın daha üçüncü dakikada rakibine böyle bir pozisyon vermesi, tamamen konsantrasyon eksikliğinden kaynaklandı. Tabii ki, Konya’nın da Miya’nın yakaladığı net pozisyonunu da golle sonuçlandırmadığını da anımsatalım. Bu
İnsanların ağzı torba değil ki büzesiniz! 2020 Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne direkt gittik, bazı kesimler bu başarıyı Lucescu’ya bağlıyorlar! Öyle ki, gerek sosyal medya, gerekse bizim kulvarın yorumcuları, Güneş’i ‘mirasyedi’ olarak yorumluyor, hatta, “Güneş, Lucescu’nun kaymağını yiyor” gibi yakıştırmalar yapıyorlar!
Valla arkadaş, siz ne söylerseniz söyleyin, vız gelir, tırıs gider! Gerek Milli Takım’da gerekse ligimizde oyumu hep yerlilerden yana kullandım, bir adım geri adım atmadım. Kaldı ki, yerli hocamızın asla savunucuya gereksinimi yok, rakamsal gerçekler ortada, gerçekler...
Yerli takıntısı!
Bırakın şu yerli takıntınızı, gerçekleri görün, gerçekleri! Yabancıların başarısızlıklarını görmemezlikten geliriz, yerlileri onore edeceğimize, eleştiririz. Yabancı hayranlığı konusunda elimize kimse su dökemez vallahi! Bu köşede Lucescu’nun geniş bir havuz bıraktığını yazdım-çizdim. Ortada bir kadro, yani sizlerin dediği gibi bir ‘kaymak’ var! Ne var ki, o kadroyu kullanacak, verimli hale getirecek ustanın Lucescu
Milli Takım’da ikinci kez göreve gelen Şenol Güneş’in ay-yıldızlı ekiple geçmişte yakaladığı başarılarını asla göz ardı edemeyiz. Bunları kalkıp, şansa falan bağlamak, haksızlıkların en büyüğü olur.
Ay-yıldızlı ekibi bu kez 2020 Avrupa Şampiyonası’na direkt götüren Güneş, apoletine bir yıldız daha ekledi. Lafı eğip-bükmeden, uçurumun kenarlarında dolaşmadan (!), bizi direkt finallere taşıyan Güneş hocamız övgüyü de, alkışı da fazlasıyla hak ediyor.
Elbette ay-yıldızlı ekibin bu başarısındaki en büyük pay, saha içindeki aktörlerdir. Onlarla bir kez daha gurur duyuyoruz. Bu jenerasyonun, finallerde de ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğinden bir milim kuşkum yok.
***
Andorra küçücük bir ülke, futbolu da öyle! Öyle ki, en farklı galibiyetleri Andorra karşısında elde ettik. Stadın kapasitesi fazla değil, artı zemin suni çim...
Gördük ki, Şenol hoca, Andorra karşısına yedek demek haksızlık olur, farklı bir kadroyla çıktı, doğru da yaptı. Çünkü, finallerde tüm futbolculara
Rıza Çalımbay (Atom Karınca) benim penceremden özel bir fotoğraftır. Bırakın futbolculuk yıllarını bir kenara, teknik adamlığı süresince de birbirimizi arar, hal hatır sorar, sohbetler yaparız. Demem o ki, gözden ırak olabilir, ama benim gönlümde hep var, adam gibi adamdır Rıza hocam.
Teknik direktörlüğe adım attıktan sonra hiç boşta kaldı mı? Valla ben hatırlamıyorum. Öncelikle çalışmayı seven ender hocalarımızdan birisidir, ‘Atom Karınca’ yakıştırması da bundandır. Hep büyüklere takılı kalıyoruz, Anadolu’daki takımlarımıza haksızlık ediyoruz!
Aytemiz Alanyaspor bir süre koltukta kaldı, yerini bu kez yine bir Anadolu ekibi olan Sivasspor’a bıraktı. Biraz araştırdım, bu başarı öyle şansla falan ilintili değil, çalışmayla, nokta atışı transferlerle geldi.
Sıfır bonservis
Kadrosuna bakıyorum, toplam 14 yerli, 12 yabancı olmak üzere 26 oyuncu var. Özellikle yabancıların yıllık rakamları öyle uçuk falan değil (Büyüklerin kulakları çınlasın...) En fazla kim alıyor biliyor musunuz? Yatabare... Yıllığı 850 bin euro... Diğer yabancıların ise
Size bir şey söyleyeyim mi, valla hakemlerimizin en rahat yönetim gösterdikleri maçlar her nedense abartmıyorum, hep Beşiktaş’a denk geliyor! Niye mi? Adamların ağzı var dili yok misali! Örnek mi Caner Erkin, Bergdich’in girişi faul, üstelik yan hakemin burnunun dibinde! Canı yanıyor, yerde kıvranıyor, hakem Özgür Yankaya da ıskalıyor! Caner itiraz etti, pat sarı kart! Etme kardeşim etme, belli ki sana kafayı takmışlar!
Valla, Avcı’nın Caner’i oyundan alması yerindeydi, çünkü kızarabilirdi! Peki, 30’da Mustafa Yumlu’nun ceza alanı içinde Diaby’yi sol eliyle hızını kesmesine, düşürmesine ne demeli? Bence buz gibi penaltı, Yankaya’yı bırakın, VAR bile devreye girmedi! Bitmedi 66’da Sackey’in Diaby’ye tehlikeli girişine kartın rengi kırmızı olmalıydı! Artı Diaby’e ikinci yarının sonlarına doğru ceza alanı için de yapılanda bana göre tartışılır. Birilerine var, ama Beşiktaş’a gelince yok! Evet bu fanatizm ise fanatiğim arkadaş!
***
Sezona sıkıntılı giren, ancak Alanya, Galatasaray ve Antalyaspor galibiyetleriyle