Bizler araştırmacı gazeteciyiz... Derbi öncesi yaptığım bir dizi görüşmelere göre, FIFA kokartlı Halil Umut Meler’in adı kapalı kapılar ardında ön plandaydı. Ne var ki, MHK’nın kantarında Cüneyt Çakır ağır bastı, maça o çıktı! MHK neden bu değişikliğe gerek duydu? Haklıydılar, artık onlar da hakem hatalarından yıldılar. Hafta olmasın ki, başları derde girmesin! Her hafta eleştirilerin boy hedefi MHK Başkanı Zekeriya Alp ve kurul üyeleriydi.
“Derbi kritik bir maç, baskı inanılmaz. Bu baskıyı ancak Cüneyt Çakır kaldırabilir, biz de rahat ederiz” mantığından yola çıktılar, Çakır’a maça atadılar. Hatta biraz daha ileri gidip, VAR’ın başına Mete Kalkavan’ı oturttular. İki de tecrübeli AVAR yedek hakemini oluşturdular. Yani işlerini sağlama aldılar, almasına da gelin görün ki, tüm bu düşünceler, derbide yerini hayal kırıklığına, isyana bıraktı! Cüneyt Çakır ve VAR, ailecek sınıfta kaldılar, maçın önüne geçtiler, ortalığı yangın yerine dönüştürdüler! Tablo bu, kalkıp
Fenerbahçe’yi biliyoruz, sahasında taraftarıyla bütünleştiği zaman baskısıyla, temposuyla rakiplerini adeta boğuyor, pozisyon üretiyor, goller atıyor malum.
Böylesi özelliklere sahip rakibe karşı telaş yapmayacaksın, ellerinize-kollarınıza sahip çıkacaksınız (!), ayağa paslarla oynayacaksınız. Öyle telaş yaparsanız, dan-dun oynarsanız, rakip gelir sana faturayı keser! Peki, arkadaş sen Beşiktaş’sın, zirvenin ortakları arasındasın. Çıkacaksın, savunmana yaslanmayacaksın, topunu oynayacaksın. Neyin korkusudur bu Allah aşkına?
Hadi diyelim bu bir taktik, peki takım savunması böyle mi yapılır? Önce Max Kruse penaltıdan attı, ardından Ozan Tufan harika bir vuruşla farkı ikiye çıkardı. Özellikle Ozan’ın o bazukasını iki Karius olsa, çıkaramazdı, inanın! Yalnız penaltı pozisyonu öncesinde Caner’e yapılan faul vardı. Hadi Çakır es geçti, VAR’dan da eser yok! Neyse ki ilk yarının uzatma dakikalarında Atiba’nın şık golüyle fark bire indi.
Rakibin baskısı ve taraftarın coşkusunun hakem kararlarını etkilememesi gerekir. İkinci yarının hemen başında duran
‘Dost’ kelimesini oldum olası çok severim, değer veririm, yaşamımda büyük yer kaplar... Kaldı ki dostluklar öyle kolay kurulmuyor, seveceksiniz, güveneceksiniz. Meslekteki 46 yılımın neredeyse tamamı Beşiktaş ile iç içe geçti, bu süreçte yıkılmaz dostlarım oldu, ilk gün neysek, bugün de aynıyız.
Beşiktaş’ta işbaşı yapmam 1973 yıllarına dayanıyor. THA’da (Türk Haberler Ajansı) mesleğe adım attım, üç büyük kulüp arasında mekik dokudum, ancak en büyük zamanım Şeref Stadı’nda geçti. Demem o ki, Beşiktaş uzmanlık alanımı oluşturdu. O gün bugün Beşiktaş’ı yazıyor, çiziyorum. Bu birliktelik asla tarafsızlığıma halel getirmedi, hep doğru haberciliğin peşinde koşuşturup, durdum. Uzun soluklu yaşamımda hani o ‘efsane kadro’ var ya, onlar hep benim dostlarımdı, bugün bile aynı sıcaklığını koruyor, birbirimizi arıyor, hal hatır soruyoruz. O dostlarımın başarılarını gördükçe, gurur duyuyorum.
Hangisini saysak... Rıza Çalımbay, bizim Atom Karınca’mız, adamın güzeli,
Süper Lig’de bu sezon bir gerçek var, artık Anadolu takımları öyle eskisi gibi ‘çantada keklik’ değiller. Baksanıza düşmeye aday Ankaragücü, geliyor deplasmanda Aslan’a kafa tutuyor, iki farkı kapatıyor, evine puanla dönüyor.
Ya lider Sivasspor, yere-göğe sığdırılamayan (!) Fenerbahçe’yi farklı yeniyor, koltuğunu koruyor. Alanya’nın da o koltukta bir süre oturduğunu da anımsatalım. Alın size Malatyaspor, 85 dakika Kartal’a direndi, savunmasını sağlam tuttu, Kartal’a el freni çektirdi, üç puanı kapıp, evine döndü. Önce Bifouma, ardından da Jahoviç’in penaltı golüyle maçı iki farklı kazandı, kutlarız. Topla oynama yüzdesi senden yana olsa ne yazar kardeşim, gol atamıyorsan o rakamlar yok hükmündedir!
***
Son altı haftayı firesiz geçen, Beşiktaş’a dün ilk yarıda harika takım savunması yaparak kafa tuttu, güçlü rakibine öyle aman-aman net bir gol pozisyonu vermedi. Kaldı ki, Malatya’nın topu kazandıkları anda hücuma çok adamla çıktığını da
Hedef ortadan kalkınca teknik adamlar yedeklere sarılır, gelecek vaat eden genç oyunculara şans verirler. Özellikle yarışmacı takımlarda öyle köklü rotasyona gitmek zordur, bu anlamda teknik direktörler pek riske girmezler, doğrudur da.. Dememiz o ki, Beşiktaş Teknik Direktörü Abdullah Avcı’nın UEFA Avrupa Ligi’ndeki son maçta Kerem, Erdoğan ve Erdem’i Wolves karşısında onbirde sahaya sürmesini yadırgamadım. Tam tersi böylesi maçlarda gençleri yukarıya çekmenin yolu da, yordamı da budur.
Maçın ilk yarısında sürekli yenilere, yani gençlere gözlerim takıldı. Erdoğan, Kerem ve Erdem, ufak-tefek hatalar da yapsalar, sırıtmadılar. Benim kafama takılan Güven Yalçın, ilk onbirden yedeğe düştü, eski günlerini arıyor! Koca 45 dakikayı boş geçti, dolaştı durdu! Gençlerle takviyeli Beşiktaş, rakibine bu yarıda öyle aman-aman ciddi bir pozisyon vermediği gibi, kendisi de bulamadı! Elbette, gençlerin heyecanlı olması hatalar yapması doğal, oynaya oynaya tecrübe kazanacaklar. İlk yarıda rakibine pozisyon vermeyen
Bu oyunda yönetimler, teknik adamlar ve futbolcular elbette eleştirilecektir. Yeter ki eleştirirken, yan yollara sapılmasın, ağacı da kökünden sökmeyelim!
Örneğin Abdullah Avcı hocamız... Çok duygusal bir yapıya sahip olduğunu biliyorum... Beşiktaş’ta iş yaptığı dönemlerde kötü gidişatta tepkilerin geldiği anlardaki yüz ifadesiyle, bugünkü ifadesi arasında dağlar var. Şu bir gerçek ki, başarının temel taşları ‘moral-motivasyon’ artı ‘öz güvendir’... Bu duyguları taşıyan herkes başarılı işlere imza atar. Nitekim Avcı da Kartal’da büyük başarılara yelken açtı, hedefe doğru emin adımlarla yürüyor. Kaldı ki, elinin altındaki kadro öyle bol alternatifli değil, “yoktan var” ediyor, asla şikayetci de değil, belki de içine atıyor.
Neticede o da bu kulübün bir parçası, ekonomik sıkıntıyı bizler kadar o da biliyor. Yani Avcı’nın ‘bir eli yağda, diğer eli balda’ değil. Böylesi bir tabloda Kartal’ı zirveye ortak etmek yadsınamayacak bir başarı öyküsüdür.
Gelelim
Beşiktaş sezon başından bu yana sakatlıklardan çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi! Biri düzeliyor derken, diğeri sakatlanıyor! İşte Ruiz, Vida’nın partneri, artı N’Koudou da sakatlar zincirine eklendi.
Avcı ne yapsın, ideal onbir peşinde koşuyor, sakatlıklar nedeniyle hedefine hep uzak kalıyor! Bunun içindir ki hiç kimse Beşiktaş’tan böylesi handikaplar nedeniyle iyi futbol falan beklemesin!Dememiz o ki, bu oyunda kazanmak önemliyse, Kartal bunu fazlasıyla başarıyor. Örneğin dünkü maç, on kişi kalmış Kasımpaşa karşısında ilerde çoğalamıyor, bunu beceremediği gibi, ikinci golü de kalesinde görüyor! Kazanma duygusu çok önemli, Kartal’ın en büyük özelliği bu olsa gerek. Uzatmalarda da olsa, Umut’un iki golüyle Kartal, üç puana kanat çırptı.
***
Elbette dünkü mücadele öncesi son 5 haftayı firesiz geçen Beşiktaş maçın favorisiydi. Nitekim, Hafez’in 15’te kızarması, Kartal’ı avantajlı hale getirdi. Ne var ki, bu oyunda her şey terse dönebiliyor, tıpkı dün
Beşiktaş’ta işbaşına gelen Başkan Ahmet Nur Çebi ve arkadaşlarını, böylesi bir ekonomik krizde taşın altına ellerini koydukları için alkışlıyoruz.
İşleri öyle pek de sanıldığı kadar kolay değil... Borç almış başını gidiyor, kasa tam-takır! Dostlar, mayıs ayına kadar 500-600 milyon gibi paraya gereksinim olduğunu söylüyorlar.
Valla, başkan Çebi’nin bu yükün altından nasıl kalkacağını camia gibi, ben de merak ediyorum.
Kolay mı, o borcun altından kalkmak, kulübü düzlüğe çıkarmak? Bir yanda borçları sıfırlayacaksınız, diğer yandan takımı yarışın içinde tutacaksınız!
Neyse ki, Ümraniye yani siyah-beyazlı takım müthiş bir çıkış yaptı. Kartal zirveye kanat çırpıyor, yönetim de biraz olsun yüzler gülüyor. Gelin görün ki, başkan ve arkadaşları her gün toplantı üstüne toplantı yaparak çözüm üretmeye çalışıyorlar. Yönetim, sponsor firmalarla yeniden masaya oturup, teklifler götürecek; artı, yeni sponsor arayışına girecek. Yani sizin anlayacağınız yönetim kanadı,