<#comment>#comment> Hakemleri fazla eleştirmek tarzım değil. "Hakem de insandır, hata yapar" düşüncesine saygı duyanlardanım. Ne var ki, Serdar Tatlı’ya oldum, olası bir türlü ısınamadım ! Ahmet Dursun’un kendini yere atmasına çıkan sarı karta şapka çıkarıyorum. Peki, 40.dakikada Saido’nun, Pancu’nun ayak bileğine basmasına ne demeli? Üstelik Tatlı pozisyona da bir hayli yakın. Tamam pozisyon faul de, ya kırmızı kart? Ahmet Dursun’a sarı kartı çıkaran Tatlı, aynı duyarlılığı Pancu’nun pozisyonun da neden göstermedi? Hele hele, Beşiktaş kulübesini uyarma şekli hiç de hoş değildi! Maçın bitimine doğru havada uçuşan sarı ve kırmızı kartlar da ancak bir "Tatlı versiyonu" olabilirdi. Sergen’i kırmızı kartla oyun dışı bırakan Tatlı’nın, tahrik edenleri aynı şekilde cezalandırmaması hayret vericiydi. Yani "birine var birine yok" felsefesi bu düşünceyi taşıyanları her zaman hüsrana uğratır.
* * *
Neyse, Tatlı’yı kendi haline bırakıp, maça dönmek de yarar var. Ofansif ağırlıklı bir taktikle sahaya çıkan Beşiktaş, başlama düdüğüyle birlikte rakip kaleye yüklendi. Kartal’ı dörtlü savunmayla durdurmayı hedefleyen konuk takım, İlhan ve Ahmet Dursun’un golleriyle adeta şoke oldu.
<#comment>#comment> Her şeyden önce her iki takımın futbolcularını gönülden kutluyorum. Ağır zemine karşın, futbol adına müthiş güzellikler sundular, içimizi ısıttılar.
Doksan dakikalık mücadelede beni rahatsız eden bir olay var ki, bunu anlatmadan geçmek futbol adına ayıp olur. Yılların tecrübesi Fatih Akyel’in, meslekdaşı İbrahim Üzülmez’in önce alt baldırına, sonra böbreğine tekme atması hangi vicdana sığardı ? 16. dakikada profesyonelliğini unutan Fatih Akyel, Fenerbahçe’nin dünkü maçı kaybetmesinde en büyük faktördü bana göre. Pozisyona yakın olan Ali Aydın, cesur bir kararla Fatih Akyel’i oyundan atarken, ayakta alkışladım. Ne varki Ali Aydın’ın ilk yarıda Abdullah’ın, Kaan Dobra’yı ceza alanı içinde yere indirmesine seyirci kalmasını ise ayıpladım. Fatih Akyel’i oyundan atan Ali Aydın, aynı cesareti ne yazık ki, bu pozisyonda gösteremedi ! Aydın’ın maç süresince çıkardığı sarı kartlar yerindeydi.
Top sürmenin imkansız olduğu zeminde Fatih Akyel’in oyundan atılmasına karşın Beşiktaş, ne disiplinini bozdu, ne de taktiğini. Savunma ağırlıklı taktikle sahaya çıkan Beşiktaş, rakibine oranla atak gözüktü. Fenerbahçe ise on kişi kalmasına rağmen maçı hiç bırakmadı, Beşiktaş
<#comment>#comment> Adı üstünde hazırlık maçı, futbol adına hiçbir zaman güzellikler bulamazsınız. Bu maçlar, psikolojik olarak futbolcularda "Bitse de, gitsek" düşüncesini ön plana çıkarır. Buna karşın, dün Beşiktaş’ta lige yansıyacak, olumlu hareketlere ve oyunculara tanık olduk.
Ligin ilk yarısında formsuzluğu nedeniyle eleştirdiğimiz İlhan Mansız, dün oyunda kaldığı süre içinde müthiş futbol ortaya koydu. Bu övgümüzün, attığı gollerle uzaktan yakından ilgisi yok. Mansız, fizik ve kondisyon olarak güçlenmiş. Kaybettiği topu kovalayan, rakip savunmayı hırpalayan Mansız, duran topları da kullanmaya başlamış. Nitekim Mansız, ikinci yarıda duran bir toptan ilk golünü buldu, arkasına bir gol daha eklerken, ikinci yarı için olumlu sinyaller verdi. Tek sorun, ligin ikinci yarısında Mansız’a eşlik edecek olan oyuncu... Pascal Nouma dün bir şey yapamadı. Ahmet Dursun sürekli sakatlıklarla boğuşuyor. Geriye kalıyor; Pancu, Ali Cansun, Eser, Tümer ve Sergen... Pancu’nun görev yeri belli. İyi bir Pascal Nouma, İlhan Mansız ile birlikte Kartal’ın forvetteki vazgeçilmez ikinci silahı olur. Elbette bu ikilinin arkasına Sergen şart. Ama o da yok! Bu boşluk, Tümer ve Pancu ile rahatlıkla doldurulur.
Şimdi kalkıp Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı futboluna ve zor galibiyetine bir çok "mazeretler" sıralayabiliriz.
Hatta daha da ileriye gidip, Lucescu’ya İbrahim’i ve Kaan Dobra’yı yedeğe çektiği için kızabiliriz!
Kartal da bu kızgınlıklarımıza ve de kötü oyununa "yorgunum dostlar" diyerek karşı çıkabilir!
Evet, Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı ve de kötü futbolunda göze çarpan en büyük olumsuzluk yorgunluğudur, doğrudur.
<#comment>#comment>Şimdi kalkıp Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı futboluna ve zor galibiyetine bir çok "mazeretler" sıralayabiliriz.
Hatta daha da ileriye gidip, Lucescu’ya İbrahim’i ve Kaan Dobra’yı yedeğe çektiği için kızabiliriz!
Kartal da bu kızgınlıklarımıza ve de kötü oyununa "yorgunum dostlar" diyerek karşı çıkabilir!
Evet, Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı ve de kötü futbolunda göze çarpan en büyük olumsuzluk yorgunluğudur, doğrudur.
Ne var ki üç kulvarda "zirveye" kanat çırpan Kartal’ın böylesi bir mazerete sığınmaya hiç mi hiç hakkı yok.
Benim asıl kızdığım, yeteneğine inandığım Serdar Topraktepe’nin oyunda kaldığı süre içinde hiçbir varlık gösteremeyişidir. Tamer Tuna’nın da sağ kulvarda etkisiz kalması, orta alanın savaşçılıktan uzak olması Kartal’ın kötü futbolunda en büyük faktörlerdir.
<#comment>#comment>Maç içinde gördüklerime inanamadım! Galatasaray’da herkes kabadayı olmuş. Önüne gelen ilk etapta hakeme saldırıyor, hırsını alamayınca bu kez rakibine yöneliyor. Neymiş efendim, hakem Kuddusi Müftüoğlu 44. dakikada bir penaltıyı vermemiş. Ali Eren’in, Hasan Şaş’ı düşürmesi bizim gözlemlerimize göre penaltıydı, Müftüoğlu vermedi. İşte bu pozisyonda futbolunu ve insanlığını her zaman takdir ettiğim Hasan Şaş’ın hakemin üzerine yürümesi inanılmaz bir görüntüydü. Bunun karşılığı bizce kırmızı karttı. Penaltının dışında orta hakemin büyük bir yanlışını izlemedik. Çıkardığı sarı kartlar da hep itirazlar sonucu. Yani ısmarlama kartlardı. Ali Sami Yen’de bu şartlarda hiç kimse maç yönetemez! Sahadaki el kol hareketlerine, kenar yönetimden hiçbir tepki gelmemesi beni hayrete düşürdü. Ali Sami Yen yeşil çimden çıkmış, kabadayı yuvası haline gelmiş. Yani Galatasaray’ı Ali Sami Yen’de yenmeyeceksin, sesini çıkarmayacaksın, gollerine izin vereceksin...
Maç bitiminde Galatasaraylılar’ın hakem Müftüoğlu’nun toplu olarak üzerine yürümelerini böylesi büyük bir takımın oyuncularına hiç yakıştıramadım. Allahtan polisler araya girdi de hakem triosu canınını kurtardı.
Biraz maça
Maç içinde gördüklerime inanamadım! Galatasaray’da herkes kabadayı olmuş. Önüne gelen ilk etapta hakeme saldırıyor, hırsını alamayınca bu kez rakibine yöneliyor. Neymiş efendim, hakem Kuddusi Müftüoğlu 44. dakikada bir penaltıyı vermemiş. Ali Eren’in, Hasan Şaş’ı düşürmesi bizim gözlemlerimize göre penaltıydı, Müftüoğlu vermedi. İşte bu pozisyonda futbolunu ve insanlığını her zaman takdir ettiğim Hasan Şaş’ın hakemin üzerine yürümesi inanılmaz bir görüntüydü. Bunun karşılığı bizce kırmızı karttı. Penaltının dışında orta hakemin büyük bir yanlışını izlemedik. Çıkardığı sarı kartlar da hep itirazlar sonucu. Yani ısmarlama kartlardı. Ali Sami Yen’de bu şartlarda hiç kimse maç yönetemez! Sahadaki el kol hareketlerine, kenar yönetimden hiçbir tepki gelmemesi beni hayrete düşürdü. Ali Sami Yen yeşil çimden çıkmış, kabadayı yuvası haline gelmiş. Yani Galatasaray’ı Ali Sami Yen’de yenmeyeceksin, sesini çıkarmayacaksın, gollerine izin vereceksin...
Maç bitiminde Galatasaraylılar’ın hakem Müftüoğlu’nun toplu olarak üzerine yürümelerini böylesi büyük bir takımın oyuncularına hiç yakıştıramadım. Allahtan polisler araya girdi de hakem triosu canınını kurtardı.
Biraz
<#comment>#comment>Sanırsınız kar yağacak! Buz gibi bir hava... Seyirciler bizlerden şanslı! Hiç olmazsa, bağırıyorlar, havaya zıplıyorlar, gol çığlıkları atıyorlar, ısınıyorlar! Biz gazeteciler, tribünde donduk adeta. Hele hele ilk yarıdaki kötü futbol nedeniyle "buz" tuttuk!
Ligin "lokomotifi" Beşiktaş, tüm gücünü Dinamo Kiev maçında bitirmiş! İlk yarıda ne doğru dürüst bir pozisyon, ne de tribünleri biraz olsun ısıtacak futbol ortaya koyamadı. Kontratak futbolu ve aldığı sonuçları dikkat çeken Gençlerbirliği’de bu yarıda, Beşiktaş’a ayak uydurunca kaliteli futbolu beklemek hayalden öteye gidemedi.
Kartal’ın mazereti vardı, UEFA yorgunuydu! Beşiktaş ile "nikah" tazeleyen İlhan Mansız ve Nouma bu yarıda, rakip savunmanın arasında kaybolup gitti.
Sergen’in 68.dakikada oyuna girmesinden sonra Beşiktaş’ta gözle görülür bir kıpırdanma oldu. Sergen’in girişinden bir dakika sonra attığı gol, hem tribünleri, hem de takımı biraz ayağa kaldırdı. Ne var ki, mücadeleyi elden bırakmayan ve çok koşan Gençlerbirliği Youla ile eşitliği sağlarken, bu pozisyonda Tolga’nın hatası ön plandaydı. Zaten o tam bir "sakar"! Ne zaman, ne yapacağı belli değil.
Doksan dakikanın büyük bölümü