<#comment>#comment>Hikmet Karaman, Beşiktaş’ı doğrusu iyi analiz etmiş. Karaman’ın alan savunması değil, adam markajını tercih etmesi yerindeydi. Pancu’yu Faruk’la, Tayfur’u Emrah’la, Sergen’i Hüseyin’le ve Tümer’i de Cem’le "kilitleyen" Karaman, sürpriz kontra ataklarla vurmayı hedefledi.
Oyunun ilk yarısında Kartal’ın etkili silahları ender buldukları pozisyonlarda sıkı markaj nedeniyle sinirlendiler, oyundan düştüler, son vuruşlarda etkili olamadılar.
Lucescu yokluktan olacak ki, pasörlüğüyle ön plana çıkan Sergen Yalçın’ı zorunlu olarak Pancu’nun yanında oynattı. Bu ikiliye orta alandan ise oyundan çıkıncaya kadar Tümer destek verdi. Sık sık Kocaelispor kalesinde bu yarıda göründüler, ancak hayalden başka bir şey üretemediler.
Oyun, son on beş dakika hariç kördöğüşü şeklinde geçti. Ne var ki Kocaelispor’un markajlı ve de akıllı futbolu Kartal’ı sıkıntıya sokan en büyük faktördü.
Beşiktaş ikinci yarıda Yasin Sülün, Ahmet Dursun ve Ahmet Yıldırım’ın girişinden sonra oyuna ağırlığını koydu, ilk golü yemesine karşın mücadeleyi elden bırakmadı ve zorla da olsa galibiyetle kucaklaştı.
Başlama düdüğüyle birlikte rakip kaleye yüklenen Beşiktaş’ın 8.dakikada yüreği
<#comment>#comment>Bursa nedense hep Beşiktaş’a ters gelmiştir. Geçmişi unutup, bugüne bakalım dedik. Ama deftere yine aynı sonu işledik. Bir ay öncesine kadar bir tezimiz vardı. Ne dedik; Sergen, İlhan Mansız, Ahmet Dursun ve taraftar baskısıyla son dakikada transfer edilen Pascal Nouma’nın oynaması halinde Beşiktaş’ı kimse tutamaz... Bu savımız aynen sıcaklığını koruyor.
Anlayamadığım, sezonun başlamasına bir iki hafta kala Lucescu’nun göndermek istediği Tolga’nın dün on birde sahaya çıkmasıydı. Hem göndermek istiyorsun, hem oynatıyorsun. Bu bir teknik adam çelişkisi değil midir ?
Dikkatimizi çeken diğer olay ise Amaral’dı. Siyahi yıldız, pire gibi. Girdi, Tümer’in attığı gole, verdiği pasla katkı sağladı. Bununla da kalmadı, Kartal’ı sürekli rakip sahaya taşıdı. Tabii ki bu arada Sergen’i de atlamamak gerekir. Sergen ile İlhan Mansız oyuna girdiler, rakip kaleyi bunalttılar, pozisyon ürettiler. Büyük takımlar öne geçtikleri zaman bunu korurlar. Ne var ki Kartal iki kez öne geçti, ancak maçın sonunu getiremedi.
Neyse ligin ilk maçı, fazla yüklenmeyelim. Dedik ya, Bursa her zaman ters geliyor Beşiktaş’a. Lafı uzatmayalım, maçın ilk yirmi dakikası al gülüm - ver gülüm
<#comment>#comment>Adı üstünde hazırlık maçı... Bu tür maçlarda ortaya konulan futbol, alınan skor takımın gerçek gücünü hiçbir zaman yansıtmaz. Futbolcular asla bu tür maçlara motive olamazlar, "Bitse de eve gitsek" düşüncesi her zaman ön plandadır. Evet, yeni sezon öncesinde Beşiktaş özel maçlarda hem kötü oynadı, hem de iyi neticeler alamadı. Sürekli "karamsar" tablolar yazıldı, çizildi. Sergenli, Tümerli, İlhan Mansızlı, Ahmet Dursunlu ve Noumalı Beşiktaş’a karamsar bakmak hatadan öteye gitmez. Hepsi de birer yıldız değil mi? Yeter ki sahadaki yerlerini alabilsinler.
Ali Cansun’u ilk kez alıcı gözüyle izledim... Futbol zekası, pozisyon koklama, tekniği ve de ikili mücadelerdeki hırsı mükemmel, gelecek vadeden bir yetenek. Sakatlar düzelir, formsuzlar form tutarsa Beşiktaş ligde kolay pes etmez, 100. yılda arzuladığı hedefi kucaklar.
* * *
Beşiktaş, Rapid Bükreş karşısında rakibine oranla daha etkiliydi. Özellikle ilk yarıda Tümer’in asistliğini üstlendiği pozisyonlarda son vuruşlarda yeterli olamayan Bayram tribünlere saç - baş yoldurdu. Kartal, 11. dakikada gole çok yaklaştı. Tümer, ceza alanı yayı dışından soldan hareketlenen Bayram’ı kaçırdı, ancak kaleci
<#comment>#comment>Nereden nereye! Tarihi Şeref Stadı, fareleriyle, zımpara gibi zeminiyle, akmayan duşlarıyla hala hafızalarımızda.
1986 yılında Beşiktaş, Şeref Stadı’ndan Fulya’ya yelken açtı... O yıllarda örnek bir tesis olarak liderliğini uzun süre korudu.
Ne var ki, Fulya, her geçen yıl bırakın liderliğini korumayı adeta küme düştü.
Galatasaray ve Fenerbahçe tesisleşmede atak üstüne atak gerçekleştirirken, Beşiktaş sürekli yerinde saydı, Fulya’da takıldı kaldı...
Efsane Başkan Süleyman Seba, yıllarca uğraştı, Ümraniye’deki 155 dönümlük arazinin tapusunu aldı.
Dünya Kupası’ndan döndük, dün sabah Başkan Serdar Bilgili’nin davetlisi olarak Ümraniye Tesisleri’ne gittik. Kongre üyelerinden Nevzat Demir’in yapımını üstlendiği tesisleri gezerken, Beşiktaş adına gurur duydum.
<#comment>#comment>Bu maçın değerini bilenlerin, bir araya geldiği karşılaşmaydı. Dünya Kupası’nın parlayan güneşi bizdik. Yaptığı çıkış ile herkesi kendisine hayran bırakan ve taraftarının coşkusuyla korkulan Güney Kore’ydi. İki ülke, hem tarihten, hem dostluktan, hem de spor sahalarından alıp bir araya getirdikleri müthiş bir mücadele ortaya koydular.
Bayrakların birbirlerine sarılıp, dalgalandıkları tribün atmosferinin ardından, temposuyla, golleriyle, rekoruyla parlayan bir yıldız gibiydi maç. Türkiye, Dünya Üçüncülüğü’nü kucaklıyordu. Bitiş düdüğü ile birlikte iki takım oyuncuları tribünlere koşuyor, sahada üzgün insana rastlanmıyordu.
Oynadığı altı maçta kariyeri tartışılır hale gelen Hakan Şükür bile bu ortamı değerlendirdi. 11. saniyede Dünya Kupaları’nın en "çabuk" golünün sahibi olurken, iki asisti, 90 dakika sonunda "Maçın adamı" seçilmesini sağladı.
Evet, G.Kore’yi evinde 3-2 deviren Ay - Yıldızlı ekibimiz Dünya üçüncüsü olurken, bizler de tribünde onlarla onur ve gurur duyduk.
Hem Türkiye’ye, hem de G.Kore’ye helal olsun diyoruz. Bize öyle bir doksan dakika yaşattılar ki, kelimelerle bu heyecanı anlatamayız.
<#comment>#comment>G.Kore ve Türkiye... İkisi de final kapısından döndü, hem zihinsel, hem de fiziksel yorgunluk içinde sahaya çıkacaklar. Biri kazanacak, bir kaybedecek. Kazanan yine "dostluk" olacak. Gönlümüz Türkiye’nin bu maçı kazanıp, Dünya üçüncüsü unvanını yakalaması, başarılara yeni bir halka daha eklemesidir.
Büyük hedefin kaybolmasından sonra yeni bir maça motive olmanın zorluğunu bilenlerdeniz. Ne var ki bildiğimiz bir gerçek var, o da Türkiye’nin Dünya Kupası’ndan ülkemize başı dik döneceğidir. Onun içindir ki Ay - Yıldızlı ekibimiz bağırlara basılacaktır. Biliyoruz kucak açılacak, bu tarihi "aslanlar" baş tacı yapılacaktır.
Bu tarihi başarıda elbette teknik kadro ve futbolcuların payı tartışılmaz. Ancak bu başarıya inanan ve İsveç maçından sonra Şenol Güneş’e tüm zor şartlara rağmen sahip çıkan Haluk Ulusoy’un da payı yadsınamaz. Ulusoy ve ekibi de bu ekiple birlikte tarihe geçmiştir. Ona da inandığı doğrudan şaşmadığı için teşekkür edilmelidir.
Taksim’de pazar günü müthiş bir şölen olacak. Bu şölende maalesef elli gündür kafileyi izleyen bizler yer alamayacağız. Ama kalplerimiz yine Taksim’de yine Ay - Yıldız için atacak. Ülkeyi bir aydır sokaklara döken bu
<#comment>#comment>Olsun, canınız sağolsun... Aslında üzülmemek elde değil... Finallerde ülkemizin gurur kaynağı olan, tarih üstüne tarih yazan Ay - Yıldızlı ekibimiz, Brezilya’ya tek golle teslim olması doğrusu bizi kahretti. İlk yarıda yüzde 54 oranında topa sahip olan Ay - Yıldızlı ekibimiz kalesinde tehlike üstüne, tehlike yaşadı. Ne var ki kalede adeta devleşen Rüştü, büyüklüğünü bir kez daha kanıtladı. Rüştü, Dünya’da bir kaleci modelidir... Ellerine sağlık diyoruz ona da. Hakan Şükür finalleri golsüz kaparken, o da kahroldu, biz de.
49.dakikada tribünleri dolduran, binlerce kilometre uzaklıktan gelen taraftarlar da biz de yıkıldık. Sayısız tehlikeyi önleyen Rüştü, bu pozisyonda da elinden geleni yaptı, tokatladı, ancak meşin yuvarlak yan direğe çarparak filelere giderken, final umudumuzu da alıp götürdü bizden. Şimdi Kore ile üçüncülük, dördüncülük maçı oynayacağız. Kore’yi yener miyiz, yenemez miyiz, bilemem. Ama bildiğimiz bir gerçek var ki TÜRKİYE dünyanın dört büyüğü arasındadır. Düşünün 28 ülke valizini topladı, ülkesine döndü, tatile çıktı.
Bizler ve dünya sizleri asla unutmayacak... Hep kalbimizde olacaksınız...
Güneş ve ekibine Japonya’dan bir kez daha
<#comment>#comment>Japonya maçından sonra "BİTMEDİ" diye bir yorumda bulunmuştum... Evet, bitmedi, Milli Takımımız erişilmesi güç bir rekora imza attı, yarı finali kucakladı, dünyanın dört büyük takımı arasına kaldı. Kimileri buna "şans" diyebilir, ya da başka yorumları getirebilir. Bu yorumlara sabaha kadar katılmayanlardanız. Şans ayağınıza gelebilir, ama değerlendirmek ise tamamen sizin becerinizle orantılır. Aksini de kimse iddia edemez. Şimdi Brezilya gibi yıldızlar topluluğuyla bir kez daha karşı karşıya geleceğiz, final kovalayacağız. Türkiye de yıldızlar topluluğudur. Aslanlar gibi final kapısını aralarız, değil mi çocuklar? Hadi bitmesin bu tarih... Biliyorum, yaparsınız, bunu da bize çok görmeyin...