<#comment>#comment>
<#comment>#comment> İlk yarıda doğrusu yüreğimiz ağzımıza geldi. Golü yedik, şaşırdık. Ardından Nihat'ın füzesiyle beraberliği sağladık, derin bir "Oh" çektik. Bir dakika sonra ikinci golü yedik, "Eyvah" dedik. Makedonya öyle sıradan bir ekip değil. Teknikleri yüksek, hücumda çabuk çoğalıyorlar, üstüne üstlük agresifler.
Rakibi hafife almak futbolda hayal kırıklıklarını da her zaman birlikte getirmiştir. İlk yarıda rakibin bu özelliklerine bir de saha içinde aile kavgaları da eklenince doğrusu umutsuzduk. Bülent ile Fatih Akyel, Hakan Şükür ile Alpay'ın birbirleriyle tartışmaları hoş değildi. Elbette bu tartışmanın temelinde rakibin ilk yarıdaki baskısı ve önde oluşu en büyük faktördü.
Hakan Şükür... İlk yarıda bir şey yapamadı. Hatta zaman zaman tribünleri de çıldırttı. Öyle ki, "Güneş'te ne sabır varmış" diyenler bile çoğunluktaydı.
Devrenin bitimine iki dakika kala, sakatlanan Emre'yi oyundan alan Güneş'in, Gökdeniz'i oyuna sürmesi, oyun şablonunu lehimize çeviren en büyük özellik olarak karşımıza çıktı. Gökdeniz hem sağ kulvarı müthiş kullandı, hem de mükemmel bir gol
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Tatil ve transfer sendromu hep haziran ayına rastlar. Lig bitmiş, tatile çıkmış futbolcuları, böylesi kritik maçlara motive etmek zordur.
Şenol Güneş, bu dezavantajları Slovakya maçı öncesinde avantaja çevirmek için yoğun bir uğraş verdi, ama yüzde yüz başarılı oldu demek çok zor!
Grubumuzda bizi zorlayan Slovakya, pek ahım şahım bir ekip değil... Sadece çok koşan, ancak teknikten ve yardımlaşmadan uzak bir takım. Her ikisini de kefeye koyduğumuz zaman Türkiye ağır basar, kıyaslama bile kabul etmez. Ne var ki, grubumuzda kritik bir maç olan Slovakya'yı üç puanla geçerken, büyük avantaj sağladık, ama sıkıntı da çektik.
Tabii ki bir varsayım... 2. dakikada Demo'nun şutu gol olsaydı, maçın diğer kalan bölümü nasıl geçerdi? Allah'tan Rüştü bu kritik pozisyonu yine muhteşem kurtardı, tatile çıkmış Ay - Yıldızlı ekibimize müthiş bir güven aşıladı.
Nihat, kendisine yakışan üç puanlık golü atarken, kaçırdığı iki net pozisyon da vardı. Buna bir de son dakikalarda Hakan Şükür'ü eklersek, varın 90 dakika içinde yakaladığımız pozisyon
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Skorborda baktığımız zaman; dakika 90'ı gösteriyordu. Sergen, Bülent'ten söktüğü topla indi, sağında bekleyen Tümer'i gördü, Tümer topu yeniden soldan altı pasa hareketlenen Sergen'e yuvarladı ve Beşiktaş'ı bu sezon sırtlayan yıldız oyuncu dokundu, İnönü Stadı'nda kıyamet koptu.
Evet Beşiktaş ligin bitimine bir hafta kala Sergen'in altın golüyle sekiz yıllık hasrete son verirken, şampiyonlukta emeği geçen, alın teri döken herkese gönül dolusu tebrikler diyoruz...
Ligin son derbisinde doğrusu futbol adına güzellikler ön plandaydı. Maçın genelinde oyuna ağırlığını koyan, bol pozisyon üreten Beşiktaş'tı. Pancu ve Tayfur'un direkten dönen şutları, İlhan Mansız'ın kaçırdığı pozisyonları toplayacak olursak dünkü derbinin kralı Beşiktaş idi. Derbi gergindi. Beşiktaş tedirgin, Galatasaray umut peşindeydi. Ne var ki, Galatasaray koskoca doksan dakikada ciddi bir pozisyon bulamadı dersek, abartmış olmayız. Galatasaray savunmasında sadece Bülent ayakta kaldı. Ronaldo, Zago, Ahmet Yıldırım ve kaleci Cordoba ise inanılmaz bir mücadele örneği gösterdiler. Aslında futbolcuları tek tek kantara
<#comment>#comment> Şampiyonluk yarışındaki tüm avantajlarını cömertçe harcayan Beşiktaş, ligdeki hedefini yitirmiş Fenerbahçe karşısında sonuca rahat gitti. Özellikle ilk yarıda Cordoba'nın çok kritik pozisyonlarda öne çıkması, Nouma'nın attığı gol, maçın en kritik anlarıydı. Fenerbahçe'de Tuncay, savunmada Ümit ve biraz da kaleci Rüştü'nün galibiyet çırpınışları sonucu değiştirmeye yetmedi, yetmezdi de... Çünkü, Cordoba kalesinde devleşti.
Hiç kimseye ön yargılı olmadık. Ne var ki, Lucescu'nun İlhan Mansız'a 69 dakika tahammül etmesi inanılır gibi değildi! Senegal maçında attığı tek golle şöhreti yakalayan İlhan Mansız, Beşiktaş'a bırakın yararlı olmasını, zarar veriyor. Pozisyon yakalıyor, atamıyor. En ufak bir sertlikle işi kabadayılığa döküyor, ardından da sarı kart görüyor. Bu kötü alışkanlıkların yarar getirmeyeceğini birilerinin, ona anlatması şart!
İlhan Mansız olumsuzluğunu bir kenara bırakıp, kritik derbinin kazanılmasında iki portreyi öne çıkarmak gerekir. Sergen Yalçın... Adam tepeden tırnağa futbolcu. Oyun kuruyor, goller attıyor, attırıyor, forvetin yapamadığı işleri de üstleniyor. Sergen
<#comment>#comment> Maçı mı izleyelim, yoksa Rüştü’yü kovalayım bir türlü karar veremedik. Tecrübeli file bekçimiz, tam tamına 75 dakika iki direk arasında savaştı. Hele hele bir ikinci yarı var ki, kelimelerle anlatmak çok zor. Rüştü’nün kurtarmaktan anası ağladı. Her yaptığı kurtarış İngilizleri’ çılgına döndürürken, hem takıma, hem de bizlere moral aşıladı, galibiyet için umutlandırdı. Ne var ki, Rüştü’nün bu alın teri, 75.dakikada Vassel’in attığı tek golde "heba" olup, gitti.
Bugüne kadar yaptığımız resmi karşılaşmalarda bir türlü yenmeyi başaramadığımız ve tek gol bile atamadığımız İngiltere karşısında maça iyi başladık. 4-3-2-1 sistemiyle sahaya çıkan ekibimiz, gerilimli oldukları her hallerinden gözlenen İngilizler’e ilk otuz dakika içinde fazla fırsat vermedi. Buldukları pozisyonlarda da Rüştü’yü takıldılar. Maçın ilk 45 dakikalık bölümünde topu fazla ayağa oynayamadık, ofansta çoğalamadık. Bu yarıda sadece Yıldıray Baştürk’ün şutuyla teselli bulabildik.
İkinci yarıda yine top gezdiremedik, kazandığımız topları çabuk kaybettik. Topa daha çok sahip olan İngilizler kalemizde fırsat üstüne fırsat
<#comment>#comment> Eğri oturup doğru konuşalım... Beşiktaş, UEFA Kupası’nda yarı finale dün akşam İnönü Stadı’nda veda ederken, bize göre büyük kumar oynadı. Bu kumarın baş aktörü kendisine her zaman güvendiğimiz teknik direktör Lucescu’dur. Lazio gibi bir takımın karşısına dörtü savunma ile çıkmasını bir türlü anlayamadık. Bazı maçlar vardır ki, riske girersiniz. Ama Lazio karşısında böyle bir riske girmek intihardan öteye gitmez, gitmedi de. Zago’nun olmayışı Lucescu’nun savunmadaki tüm hesaplarını alt üst eden en büyük faktördü. Buna bir de Cordoba’nın uzaktan gol yiyişlerini eklersek dünkü elenişin "kaçınılmaz" olduğunu görürüz.
Beşiktaş gibi büyük hedeflere soyunmuş bir ekibin dokuz dakika içinde iki gol yemesine kimse mazeret aramasın. Hele hele beşinci dakikada yenilen bir gol varki evlere şenlik ! Kazanılan bir ölü topta Beşiktaş’ta ipini koparan rakip ceza alanına gitti. Top döndü, Beşiktaş’a gol oldu. Dörtlü savunmaya takıldım ! Golden sonra Beşiktaş adeta çöktü. Siyah - Beyazlı ekip rakibin kanatlarını etkisiz hale getirmek isterken bu kez orta alanın göbeğinde Lazio’ya boş alanlar yarattı.
İlk yarıda izlediğim bir Niyazi var ki anlatamam. Defansta mı oynadı, kanatta mı
<#comment>#comment> Sezon başından bu yana, Beşiktaş’ta birçok şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu yazdığımız zaman, dostlardan acımasız eleştiriler aldık. Yabancıların yetersizliğini dile getirdiğimiz zaman, sağolsunlar bize kızdılar.
Yaygın olan düşünce; Lucescu’nun elinde zengin bir kadro olduğu yolundaydı... Biz buna da karşı çıktık, yine eleştiri aldık!
Düşünün, şampiyonluğa oynayan koskoca Beşiktaş, Trabzonspor kalesine sadece bir şut atabildi, o da altın gol oldu!
Lucescu, Ahmet Dursun’un da hastalanmasından sonra sahaya elindeki malzemenin en iyisini sürdü. Savunma ağırlıklı taktikle Trabzonspor karşısına çıkan Beşiktaş’ta Kaan Dobra, Serdar, Giunti ve Tamer’in hiçbir varlık gösterememesi Kartal’ın en büyük hadikapıydı...
Şu yabancılara hiç ısınamadım. Maldaraşanu ve Giunti’nin alınması Beşiktaş’ın gücüne güç katmadı. Giunti’nin dün sahada ne yaptığını anlayamadım. Boş gezenin, boş kalfası... Ronaldo ve Pancu’yu ayrı köşeye koydum her zaman...
Gökdeniz ve Fatih Tekke’nin bireysel futbolu Beşiktaş’ın savunmasını rahatlatan en büyük faktördü bizce... Trabzonspor, Beşiktaş’a oranla daha pozitif bir oyun ortaya koydu. Ne var ki, Karadeniz ekibinin özellikle
<#comment>#comment> Yeni yılda bir takım radikal kararlar aldım... Önce 30 yıldır haşır neşir olduğum, mutlu ve mutsuz anlarımı paylaştığım alkole veda ettim. Sigaraya gelince dört paketten iki üç taneye indim. Gece gezmelerini bıraktım, evcimen oldum... Bu süreç içinde sürekli ya bilim kurgu ya da gerilim filmlerine takıldım. Yaşamımda çok gerilim filmi seyrettim, ama dün akşam İnönü’deki gerilimi hiçbir zaman yaşamadım. Beşiktaş geçmişte de bu tür sıkıntılar yaşatmıştı bizlere... Valerenga faciası hâlâ gazete arşivlerinde yerini koruyor.
14. dakikada T.Dosek’in çaprazdan sert şutunda yüreğimiz hopladı. 42. dakikada Pancu’nun klasik golü bizi rahatlattı. Ardından maçın bana göre kahramanı Ronaldo’nun golü yüreğimize su serpti, çeyrek final için umut saçtı. Ahmet Dursun ve İlhan Mansız’ın attığı gollerle "Tamam bu iş" dedim. Kartal bu ne yapacağı belli olmaz. Korku dolu gözlerle maçın bitiş düdüğünü bekledik. Hele 83. dakikada Çekler’in attığı ikinci golden sonra, inanın uzatmalar dahil 9 dakikayı zor bitirdik, tribünler ve bizler deyim yerindeyse dokuz doğurduk.
Hele bu uzatma dakikalarında Çekler’in sayılmayan bir üçüncü golü var ki, uzun süre tartışılacak. Yan hakem Stagnoli’nin