Bir gidenlere bakıyorum, bir de gelenlere... Gidenler Egemen, Ernst, Simao ve Ekrem... Geçtiğimiz sezonun bankoları... Bir de Quaresma var, o gidici değil, Ümraniye’de gözaltında tutuluyor! Efendim neymiş geçtiğimiz sezon çok disiplinsizmiş! Futbolcular arasında yapılan anketten bu sonuç çıkmış... Sevsinler hepinizi! Sanırsınız ki, geçtiğimiz sezon herkes mükemmel ötesiydi, tek Quaresma kötüydü.. Hadi canım sende! Doğru - dürüst işini tek yapan bize göre Fernandes idi, yalan mı?
Disiplin elbette önemli, buna lafımız yok... Peki, son dakikada transfer edilen Batuhan Karadeniz’e ne demeli? Boylu - poslu, aslan gibi, futbol kalitesine de lafımız yok. Peki, çok mu disiplinli? Eskişehir’de yaptıkları, ortada! Batuhan Karadeniz, kontrol altına alınabilirse ne ala, yoksa hem o, hem de ona kefil olan yanar!
Haa bir de kaleci McGregor olayı var ki, başlı başına bir skandal... Mesai arkadaşım Mustafa Anıklı’nın haberini okuyun, anlarsınız. Sakatlandı, dört - beş hafta yok. Bi de ayartma iddiası, ceza kapıda! Kaleci McGregor ayrıca davalık! Yani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık! Peki kardeşim, kalede bir Cenk var, yetenekli, Milli Takım’a da çağrılıyor. Rüştü gibi buram -
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'nun önceki akşam Haliç Kongre Merkezi'nde verdiği yemeğe çok sayıda spor yazarının katılması dikkat çekti. Dört büyük kulübün başkanın yer almadığı yemekte gazeteciler, teknik direktör Abdullah Avcı ve yardımcılarını yakın markaja aldıkları gözlendi. Gazetecilerin Avusturya yenilgisiyle ilgili soruları yanıtlayan Avcı'nın, "Hollanda maçında her şey farklı olacak, merak etmeyin" diye konuştu. Bu arada eski milli futbolculardan, milletvekili Hakan Şükür'de gazetecilerin ilgi odağını oluşturdu.
Avcı'nın morali sıfır! Tunay Torun ilk 11'e...
Efendim, Hollanda maçı öncesinde Avusturya ile yaptığımız hazırlık maçını 2-0 kaybetmemiz, teknik direktör kanadında soğuk duş etkisi yaptı. Portekiz ve Ukrayna gibi güçlü rakiplerini hazırlık maçlarında yenerek kamuoyunun bir anda güvenini kazanan teknik direktör Abdullah Avcı, şu sıralar bir hayli üzgün... Avcı her ne kadar basın toplantısında futbolcuların arkasında dursa da, federasyonun verdiği iftar yemeğinde, bu sürpriz yenilgi nedeniyle yüzünden düşen bin parçaydı! Yardımcıları ile aynı masayı paylaşan Avcı'nın mağlubiyetten bir hayli etkilendiği ve yemek süresince pek yerinden kalkmadığı gözlendi.
Habercilik benim yaşam biçimim, öyle yan gelip - yatacak birisi asla değilim, olmam da! Köşenin adı belli, 'Nöbetçi Kalem'... Milliyet'te bir bakıyorsunuz yorum yazıyorum, bir bakıyorsunuz manşete taşınan bir habere imzamı atıyorum. Yorucu ama, müthiş keyifli bir iş ikisini bir arada yürütmek.
Neyse... Gelelim asıl konumuza, bu köşeden sizlere kenarda - köşede kalmış, futbol dünyamızda yaşananları esprili bir dille paylaşacağım... Hani sıkca günlük yaşamımızda hele hele habercilikte sıkca kullandığımız "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" diye bir atasözümüz var. Bu köşede ağırlıklı olarak bu tip gelişmeleri sizlerlerle paylaşacağım. Gazetecilik yaşamımızda öyle çok şeyler geliyor ki kulağımıza, bazen yazıyoruz, bazen pas geçip kulak ardı ediyoruz! Bu köşede bunları bulacaksınız.
Elbette sizlerle paylaşacağım bir çok şey uzmanlık alanım olan Beşiktaş ağırlıklı olacak, bu kulvara Milli Takım'da dahil... Ancak sadece bu iki müesseye bağımlı da olmayacak köşemiz. Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor, yani bizim futbol dünyamız içinde kulaktan kulağa dolaşanlar, fazla vitrine çıkmayanlar, hep bu köşede olacak.
Zaman zaman okuyucularımızdan müthiş yorumlar geliyorlar
Yıldızlar topluluğu(!) Beşiktaş’ın geçtiğimiz sezon zirveden uzak kalması sokaktaki taraftarı üzdü, mutsuz etti... Gelecekle ilgili olarak haklı kaygıları da yok değil. Kim ne derse desin, ortada bir gerçek var ki, risklerle dolu bu köprüyü Beşiktaş ancak birlik ve beraberlik içinde geçebilir, düzlüğe çıkabilir. Onun içindir ki, taraftara müthiş görevler düşüyor. Bırakın detayları yönetime, takıma ve teknik kadroya sahip çıkın.
Böylesi maçlarda tabelaya bakıp, Beşiktaş’ı kantara çıkarmak ya da test etmek hata olur. Samet Aybaba ve ekibi, iskelet kadroya bu gençlerden ne kadarını monte edebilir, buna bakmak lazım. Olcay Şahan, Oğuzhan, Mehmet Akyüz ve Muhammed’in futbol kumaşları iyi. Aybaba, kenarda-köşede kalmış yıldız adaylarından bu sezon takıma dört oyuncuyu monte ederse -ki şansı var- müthiş başarıdır.
Kişisel olarak sokaktaki Beşiktaşlılar gibi fazla umutsuz değilim. Yeter ki taraftarlar sabırlarını ve de desteklerini esirgemesinler. Beşiktaşlı Quaresma’yı takımda görmek istiyor. Aybaba’nın işine karışmak bize düşmez. Ancak Quaresma oynasa da, oynamasa da parasını alacak, lami - cimi yok! O zaman onu dışlamak yerine kazanmak daha doğru olmaz mı?
Vallahi pes doğrusu! Bu nasıl bir Milli Takım sevgisidir(!), anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Milli Takım’ı sizlerin ayağına kadar getiriyoruz, destek vereceğinize, maşallahınız var, köstek oluyorsunuz.
Finlandiya maçında birkaç kendini bilmez sahaya atladı, maç yarıda kaldı, ceza kapıda! Ukrayna ile kampı noktalayacağız, iyi oynuyoruz, goller atıyoruz, tam keyif alacağız, yine birkaç sorumsuz ve de utanmaz adam, sahaya dalıyor! Sonra ay-yıldızlı ekibe ‘sitem’ dolu sözler ediyorsunuz. Kusura bakmayın ama, önce sizler sorumlu davranacaksınız, sonra karşılık arayacaksınız.
Sahaya atla, maçı yarıda bıraktır, ondan sonra kalk, Milli Takım sevgisinden söz et. Hadi canım ordan...
Zaten UEFA’nın gözü üzerimizde, fırsat kolluyor, siz de körüklemek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Aferin sizlere!
Avcı ile şu ana kadar toplam altı maç yaptık. Biri yarım kaldı, iki maçı kaybettik, dört maçı kazandık...Rakamsal gerçekleri baktığımız zaman, keyifli ve de umutla dolu bir hazırlık dönemi geçirdik. Hele Portekiz galibiyeti, doğrusu bizi gelecek adına daha da umutlandırdı.
Kim ne derse desin, Milli Takım’da yerli hoca ile çalışmanın keyfi bir başka oluyor. Aynı dili konuşuyor, aynı havayı soluyoruz. En önemlisi, birbirimizi yakından tanıma olanağı buluyor, sorularımıza günü kurtarma yerine, gelecek adına samimi yanıtlar alıyoruz.
Avcı ile ilk kez bu kadar yakın olduk. Öncelikle politik değil. Bildiği doğruyu konuşmaktan asla çekinmiyor, eleştiriye açık, yalnız bildiği doğrudan da ödün vereceğe benzemiyor. Bir başka özelliği ise kendine olan özgüveni... Kolay kolay yanılmayız, artık insan sarrafı olduk. Özgüven duygusunun üst düzeyde olması, onu bu zorlu görevde bizce başarıya taşıyacak en büyük faktördür. Avcı, duygularıyla değil, futbolun gerçekleriyle hareket ediyor, bu da onun bir başka artısıdır bizce.
Bizlere de; yere göğe sığdıramadığımız yabancılar var ya(!), onlara verdiğimiz kredinin dörtte birini Avcı’ya vermek düşüyor.
Abdullah Avcı, ülkenin yıllardır beklediği takımı yenileme, gençleştirme adına doğru hamleleri yapmaya başladı. Kulakları çınlasın, kadroya göstermelik oyuncu çağırıp, sonra kenara atanları da biliyoruz! Avcı, o kenara itilenleri, sağda solda unutulanları yeniden aynı çatı altında topladı, maçlarda onları podyuma
Yönetimlerin, yönetim şekline karışmak, pek tarzım değildir. Ne var ki, ortada bir haksızlık varsa, - ki var- eleştirmenin en doğal hakkımız olduğuna inanıyorum. Başkan Fikret Orman ve arkadaşları, böylesi zor dönemde, taşın altına ellerini değil, bedenlerini koydular, göreve soyundular, alkışlıyoruz. Ekonomik açıdan Beşiktaş’ı düzlüğe çıkarırlar mı, çıkaramazlar mı, şimdilik bilemiyoruz. Takımı zirveye taşırlar mı, taşımazlar mı, burası da soru işareti. Gelelim, bizi üzen asıl konuya; Tayfur Havutçu. Diğer adıyla ‘nöbetçi’ teknik direktör! Başkan Orman ve arkadaşlarının ilk işleri teknik adam konusunu masaya yatırmak oldu. Carvalhal’ı gönderdiler, Havutçu’ya takımı emanet ettiler. Anımsayın; Schuster gitti, yerine Tayfur Havutçu geldi. Sezonu tek kupayla kapadı. Sezon başı kamp çalışmaları sırasında bilinen şike olayları yaşandı ve Havutçu, hapse girdi, beş ay kadar yattı. Bir dakika bile yatmayı kim ister? Ailesinden ve sevdiklerinden uzak kaldı. Bu madalyonun bir yüzü...
Diğer yüzü içler acısı! Vefa diye bir olgu vardır. Kaldı ki, Tayfur Havutçu’nun başarısız olduğunu kim söyleyebilir ? Schuster giderken arkasında ‘enkaz’ bıraktı, o beğenmediğiniz Havutçu, sezonu hiç
Sezon başından beri böylesi bir sıkıcı kırk beş dakika izlemedik. Hani benzetme yerindeyse, ne bir doğru dürüst pozisyon, ne heyecan, ne pres, ne mücadele, iki takım da baydılar.Trabzon’un top çevirmesi doğal, çünkü onlara üçüncü olma adına bir puan yetiyor. Peki, Beşiktaş’a ne demeli? Top rakipte iken hiç kimse topu kampa adına asla pres yapmıyor, bekliyor ki, rakip üzerine gelsin. Havutçu kenarda yırtınıyor, ‘pres yapın, topu kazanın’ diye... Dinleyeni ara ki, bulasınız!
Maç maça benzemiyor, biz de başka konulara takılalım dedik, ilk yarının bitimiyle birlikte Burak Yılmaz’ın gördüğü kart bizi asla şaşırtmadı. Süper Lig’in gol kralısın. Peki, kardeşim, ceza alanı içinde sürekli kendini yere attın, o eforunu biraz mücadeleye ayırsan, gol atmayı düşünsen iyi olmaz mı ? Hele takımını on kişi bırakmanı sana asla yakıştıramadık. Ernst sana hiçbir şey yapmıyor, tam tersi faulu sen yapıyorsun, özür dileyeceğine rakibine yumruk atıyorsun !
Pektemek, senden bir şeyler beklemek en doğal hakkımız... Çünkü sen bu takıma öyle veya böyle golcü olarak büyük umutlarla transfer edildin, edilmesine de hâlâ verim alınamadı, dersek abartmış olmayız. ‘Şans bulamadım’ sakın deme...Çok şans