Bir kere Rizespor’u kutluyoruz. Öyle savunmasına kapanmadı, tam tersi ofansif oyunu ön plana çıkardı, öyle kolay pes etmedi, pozisyon üretti, Deniz’in ilk yarıda kafa şutu üst direkte patlarken, Beşiktaş’a kafa tuttu. Oyuna heyecan ve tempo kattı, bitiş düdüğüne kadar, puan getirecek golü kovaladı.
Rakibin bu iştahlı futboluna karşın, ilk yarıda Beşiktaş, İsmail, Oğuzhan ve Sosa ile pozisyon buldu, ancak topu filelerle buluşturamadılar. Güneş hoca, ikinci yarıya Quaresma hamlesiyle başladı... Hocanın Olcay’ı kenara almasına hiç şaşırmadım. Kartal’ın ‘altın’ çocuğuna bi şeyler olmuş, eski başarılı performansının uzağında! Milli Takım’da bile ilk onbire girmekte zorlanıyorsa ki, öyle Olcay kardeşimizin kendisini sorgulaması gerekir.
Quaresma, oyuna ikinci yarıda girdi, onsekiz dakika sonra harika bir şutla Kartal’ı üç puana uçururken, klasını konuşturdu. Efendim, Querasma, şartlar ne olursa olsun, bizce ilk 11’de sabaha kadar oynar. Topla şovunu da yapar, golünü de atar. Artı şov bu oyunun en büyük parçasıdır. Böylesi yıldız oyuncular her takımda olmalıdır. Sadece Quaresma mı? Alın size Gökhan Töre... İkisini de izlerken, keyif alıyorsak, gerisi detaydır.
Lafı uzatmayalım,
Mario Gomez, 34 ve 56’da iki harika gol attı, görevini yapmanın huzuru içinde Cenk Tosun’la yer değiştirdi... Beşiktaş yıllardır, aradığı golcüye nihayet kavuştu. Gomez’in boşu yok, yeter ki pas gelsin, top ayağına otursun, adamın affı yok...
Gomez’in golleri Eskişehirspor’u demoralize etti, oyundan düşürdü... Öyle ki, taraftar da umudunu yitirmiş, bir yandan yönetimi protesto ediyor, diğer yandan maç bitmeden tribünleri boşaltıyor... Yani sizin anlayacağınız yılların Eskişehirspor’u geleceğe pek de umutlu bakmıyor. Bu tabloda Beşiktaş’ın farkı yakalaması gerekirken, özellikle üçüncü bölgede müthiş pas hataları, top kayıpları ve de en önemlisi ‘egoistce’ davranışlar ve laubalilikler, gırla gidiyor!
Kardeşim, bu oyunda hiçbir skorun garanti olmadığını bilmiyor musunuz? İlla birilerinin size hatırlatması mı gerekiyor!
Örnek mi?
Alın size Gökhan Töre... İyisin, hoşsun, yeteneklisin, peki her pozisyonda topa vurmak zorunda mısın? Paylaşmayı ne zaman öğreneceksin arkadaş? Bu oyunda asist yapmak da önemli bir olgudur. Tamam asistler de yapıyorsun eyvallah, ama illa gol atacağım diye o pozisyonları harcamaya ne hakkın var?
Ne mi oldu?
Beşiktaş neredeyse puan bırakıyordu
Necip mi, yoksa Oğuzhan mı? İkisini aynı kantara koyup, tartmak yanlış olur. Çünkü ikisi de farklı yeteneklere sahip. Oğuzhan teknik kapasitesi yüksek, hem rakip eksiltiyor, hem de oyunu rakip alana yıkıyor. Necip... Savaşçı kimliği var, yani skoru koruma adına hamle yapacağınız, bir fotoğraftır bizce.
İşin özeti, Oğuzhan’ı yedekte tutup, Necip’i 11’de başlatmanın doğruluğunu kim savunabilir? Nitekim, rakibin baskısının ortadan kalkmasında, skorun eşitlenmesinde Oğuzhan faktörü ön plandadır.
Beşiktaş’ın ikinci yarıdaki keyif veren oyununa bakın, bir de ilk yarıyı anımsayın. İlk yarı kötü ötesi, ikinci yarı gerçek kimliğine bürünmesinde Oğuzhan’ın rolü tartışılmayacak kadar büyüktür. Haaa, bazı pozisyonlarda pas yerine şut atması yadırganabilir. Eee her güzelin bir kusuru oluyor, maalesef!
Sosa’nın topuk pasıyla Gökhan Töre, plase vuruşla skoru eşitlerken, rakip kalede büyük baskı kurdu, pozisyon üretti, atamadı.
Elbette S.Lizbon öyle yabana atılacak bir takım asla değil. Özellikle ilk yarıda paslaşmayı ön plana çıkarırken, bir gol attılar, Carvalho ile iki ‘net’ pozisyon ürettiler. Tolga bu pozisyonlara geçit verse, maçın ilk yarıda kopması işten bile değildi.
Şimdiii,
Sezonun ilk derbisinde bu oyunda aklınıza ne geliyorsa hepsi vardı... Heyecan, stres, gerilim, bol gol, hatalar, kendi kalesine gol atanlar, çıkmayan kartlar, unutulan bayraklar...
Futbolu çekici kılan ve milyonları peşinden koşturan zaten bu faktörler değil mi?
Kim ne derse desin, adına yakışan bir mücadele izledik dün Olimpiyat Stadı’nda...
Kjaer ve Tosiç’in kaderleri aynı! Kjaer Rize deplasmanında, dün de derbi de ikinci kez kendi ağlarına gol attı, yıkıldı! Ne var ki, bu pozisyonda Sosa’nın ortasında Ersan Gülüm’ün, ofsayt pozisyonunda olduğunu biz gördük, yan hakem uyudu!
Tosiç, dün de rakibin yapamadığını becerdi (!), Tolga’nın koruduğu kaleye harika bir gol attı! Tosiç’in bu ikinci iş kazası! Gençlerbirliği maçında kendi filelerini havalandırdığını da unutmayalım!
Top kontrolünü yüzdeye vurursak, Fenerbahçe’nin kantarda ağır bastığını görürüz. Ne var ki, topu ne kadar iyi kullanırsanız, kullanın, gol atana ve öne geçene üç puan veriyorlar. Pozisyon zenginliği de yine konuk takımdan yanaydı, Hele Fernandao’nun atamadığı iki net fırsat var ki, nasıl kaçırdığına kendisi de inanamadı! Birini atsa, derbi terse dönecekti.
Gelelim Halis Özkahya’ya... FIFA kokartlı
Peki kardeşim, böylesi maçlarda tek forvetle takımı sahaya sürmek nereden çıktı?
Eğri oturacağız, doğruyu konuşacağız... Öyle güneşi balçıkla sıvamaya kalkarsak, bunun adı eyyamcılık olur ancak! Beşiktaş zirvenin ortağı, aksini kimse iddia edemez. Peki kardeşim, böylesi maçlarda tek forvetle takımı sahaya sürmek nereden çıktı? Bırakın bize diğer takımları sakın örnek vermeyin. Onlar bu sistemle oynuyor diye, sizde taklit etmek zorunda değilsiniz! Gomez’in yanına Cenk Tosun’u sahaya çıkarsanız fena mı olur? Silahlarınızı kulübeye tıkmanın doğruluğunu bize kim savunabilir.
Bakın ilk yarıya... Koca Beşiktaş’ın dişe dokunur tek pozisyonu yok! Peki, rakip? El Kebir ve Stancu’nun iki şutu var ki, Tolga bunları kurtarırken, göbeği çatladı nerdeyse! Bunlara bir de Tosic’in kendi kalesine attığı golü eklersek, bu yarıda her yönüyle kantarda ağır basan Gençlerbirliği idi. Kartal’ın etkisiz ve de silik oyununda kuşkusuz Gençlerbirliği’nin disiplinli ve de kollektif futbolu ön plandaydı, hakkını vermezsek ayıp ederiz.
Bizim bu eleştirilerimizin doğruluğunu Güneş hoca kanıtladı! Nitekim, tecrübeli hoca gerçeği 45 dakikalık rötarla gördü, ikinci yarıya Necip ve Cenk Tosun hamlesiyle
Bu oyunda doksan dakika bitmeden hiç bir şeyin garantisi yoktur. Hele hele tek ya da iki farklı skorlarda işinizi ‘ciddiye’ almazsanız, başınıza iş açarsınız.
Kazanan eleştirilmez, düşüncesine asla katılmıyorum! Atatürk Olimpiyat Stadı’nda skor tabelası Beşiktaş’ı işaret ediyor, elbette galibiyet ve üç puan çok önemli, buna lafımız yok. Gomez’in tek vuruşları harika... Attığı ilk gol, bir teknik ürünüdür. İkinci gol ise olası bir puan kaybına set çekmiştir, hatta maçın bizce kırılma noktasıdır.
Ya son 28 dakikaya ne demeli? Haa, üç veya dört farkı yakalarsınız, zamana oynarsanız başka... Ama önce atınızı sağlam kazığa bağlayacaksınız! 75’de Batdal’ın pozisyonu ya golle sonuçlansaydı? Peki, özellikle son 15 dakikalık bölümde Beşiktaş’ın girdiği ve de ‘ciddiyetsizlik’ nedeniyle atamadığı fırsatlara ne demeli? Böylesi fotoğrafları ancak minyatür kale maçlarda rastlayabilirsiniz!
Atiba, Töre ve Sosa, işini ‘ciddiye’ alan oyunculardı dersek abartmış olmayız. Bu anlamda Tolga’yı da es geçemeyiz. Gomez, attığı iki golle hem Kartal’ı üç puana uçurdu, hem de gelecek adına önemli sinyaller verdi, kutluyoruz. Maçın adamı her şeye rağmen Töre’dir bizim penceremizden. Gökhan’a
Farklı skora lafımız yok, ama kötü futbola var! Artı kafamızda yanıt arayan sorular bir hayli fazla...
Bir ilk yarıya bakın, bir de ikinci yarıya? Futbol böyle bir oyun, kötü başlarsınız, iyi bitirirsiniz... Tıpkı dünkü Beşiktaş gibi...
Tamam, zemin ‘berbat’ ötesi, tarla gibi... Kartal’ın hücuma çıkarken, ilk kez böylesi top kayıpları yaşadığı bir maça tanıklık ettik. Top kayıpları, beraberinde gol yollarında sıkıntı yaratan en büyük faktördür. Haa kalkıp, ilk yarıdaki ‘vasat’ futbolu sadece zemine fatura etmek haksızlık olur.
Beş ‘farklı’ galibiyetin yaratıcısı Oğuzhan kardeşimiz ilk yarıda bir hayli etkisizdi. Ne var ki, aynı Oğuzhan çok kritik bir dakikada harika bir frikik golü atarak, yine ‘farkın’ hazırlayıcısı oldu, kutluyoruz. İşin özeti zemine falan sığınmasın, biz onu hep böyle görmek istiyoruz, sitemimiz de bundandır.
Gomez’in kumaşı ipek mi, yoksa seten mi, oturup, tartışacak halimiz yok. Bilinen bir golcü. Ne var ki, hem fiziksel hem de mental olarak değil. Eee bir de uyum meselesi var. Peki, böylesi handikaplara sahip Gomez’in ilk on birde ne işi var Şenol hocam? Bir de zirveye oynayan takımların tek forvetli oyun anlayışına oldum olası tutulmuşumdur! Bu
O nasıl kart görmektir kardeşim? Öyle klas bir gol at, çık basit sarıyı gör, sahayı terk et
Bu oyunda sapla - samanı birbirine karıştırmayacaksınız! Mersin karşısında ‘fark’ yaratan Beşiktaş, dünkü zorluk derecesi yüksek ‘test’ maçında özellikle ilk yarıda kötü sinyaller verdi.
Düşünün ilk yarıda bırakın pozisyon üretmeyi, Trabzonspor savunmasının kilidini bir türlü açmayı beceremedi Beşiktaş. Akıllarda Olcay’ın tek şutu vurdu, ona da Onur ‘vize’ vermedi, hepsi o kadar!
Mersin, yoklarla mücadele eden bir ekip, sazı siz çalar, siz oynarsınız! Hat-trick yaparsınız, asistlerinizle maçın adamı olursunuz, övgü dolu sözler alır, fark yaratırsınız. Peki, ya Trabzonspor? İlk yarıda müthiş bir ‘direniş’ gösterdiler, savunmayı sağlam tuttukları gibi, topu ayağa oynayarak, hücuma çıktılar, pozisyon da buldular atamadılar. İşin özeti akıllı bir taktikle oynadılar, öyle paldır - küldür, saldırmadılar.
İlk yarıdaki ‘silik’ futboldan biraz olsun dersler çıkaran Kartal, ikinci bölüme istekli başladı, ancak golü kalesinde gördü! Yusuf’un attığı golün irdelenmesi şart. Maalesef Kartal’ın savunma bloğu iyi değil, artı bu olumsuz sinyalleri Mersin maçında da gözlemledik, Şenol