Kazanma hırsınıza, oyun disiplininize gıkımız çıkmaz. Ne var ki, şampiyonluğa oynayan Beşiktaş’ın onca gol pozisyonunu cömertçe harcamasına söylenecek lafımız o kadar çok ki!
Gomez (3), Cenk (2) Olcay ve Sosa... Tam tamına yedi ‘net’ gol pozisyonu...
Hazırlanış ve girişimler, paslaşmalar harika ve akıl dolu... Gelin görün ki, yedi pozisyonu gole çevirecek kramponu arayın ki, bulasınız!
O kadar uğraş, üret atama, inanılır gibi değil... Sanırsınız ki, bu arkadaşların ayaklarına pranga vurulmuş!
Hele hele ilk on dakikada üretilen, ama atılamayan üç net pozisyonun biri golle sonuçlansa, hem rakibin direnişi bitecek, hem sıkıntıya yelken açmayacaksınız, hem de garip (!) penaltı golüne sığınmayacaksınız!
Penaltı mı? Valla böyle bir penaltı görmedim, dersem abartmam. Adem Koçak’ın Atiba’yı ne itmesi var, ne de sert bir hareketi. Sanırım Atiba, lodosa takıldı!Eğri oturacağız, doğruyu söyleyeceğiz... Bu yarıda Quaresma’ya cezaalanı çizgisinde yapılan faulu es geçen yine Hüseyin Göçek. Portekizli yıldızın isyanına katılmamak elde değil. Peki, aynı Quaresma’nın rakibinin tendonuna çivili kramponla basmasına ne diyeceğiz? Sarı mı, elbette sarı! Haaa biraz daha ileri gidersek,
Sporun, kardeşlik ve barış olduğunu yazmaktan, kalemimizde mürekkep kalmadı, söylemekten neredeyse dilimizde tüy bitti!
Milli Takımı’mıza desteğe eyvallah, buna şapka çıkarırız...
Ne var ki, Yunanistan marşı çalınırken, ıslıklamak da neyin nesi!
Peki, Fransa’daki katliamda ölen insanlar için yapılan saygı duruşundaki olumsuz tavrınıza ne demeli! Arkadaşlar bu insani bir duygudur, olmadı, size hiç mi hiç yakıştıramadık!
Aferin kaptan Arda’ya... Özellikle konuk takımın marşının ıslıklanmasından o da rahatsız oldu, tribünleri el işaretleriyle susturdu. Bir kaptanın duyarlılığına bakın, bir de kendinize.
Terim, yarışmacı, hep zirveyi kovalayan, şartlar ne olursa asla ‘pes’ etmeyen bir hocadır... Yarışırken, büyük hedefleri kovalıyorsanız ki öyle, kalkıp Milli Takım’da asla köklü değişime gidemezsiniz. Nitekim, milliler Fransa’ya adını yazdırırken, Terim ay-yıldızlı ekipteki montajlara da hız verdi. Finallerde mücadele edecek ekibimizin çekirdek kadrosu üç aşağı beş yukarı belli.
Bugünlerde Yunus Mallı, Çağlar Söyüncü, Ahmet Çalık, Kaan Ayhan, Okay Yokuşlu va Atınç Nukan gibi gelecek adına ümit veren gençler Terim’in kantarında yerlerini aldılar.
Haziran’a kadar hazırlı
Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne müthiş bir başarı grafiğiyle adını yazdıran A Milli Takımımız böylesi hazırlık maçlarında kantara koyup, tartmanın doğru bir yöntem olmadığına inanıyorum.
Bu tip hazırlık maçlarında geleceğe dair, yani finallerle ilgili öngörüler yapmak, bu oyuna aykırı düşüncedir. Elemeleri anımsayın, ‘bittik’ derken, bu çocuklar bizi ayağa kaldırmadı mı? Böylesi zorlukların üstesinden bir - bir gelen bizleri finallere taşıyan ay -yıldızlı futbolcuları hazırlık maçlarında kötü de oynasa, ya da yenilseler bile biraz hoşgörülü olmak gerekmez mi?
Bu tip özel maçlarda kantar Terim’in elindedir... O’nun kantarı hatır-gönüle bakmaz, adaletli tartar... Terim’in finallere götüreceği iskelet kadroyu bilmeyen yok. Ünlü hoca, kenarda-köşede ya da o yoğun trafikte kafasındaki yetenekli oyuncuları böylesi maçlarda görme şansı var, tıpkı bizim gibi.
İşte aylardır peşinde koştuğumuz Yunus Mallı... Kumaşı ipek mi, saten mi, onu tartışmak bile haksızlık olur. Aylardır Almanları da peşinden koşturmadı mı?
İkinci yarıda oyuna girdi, valla ilk kez oynamasına karşın hiç sırıtmadı, artı soğukkanlı, Arda ile attığımız ilk golde onun katkısı var. İkili mücadelelerde gözü kara,
İki takımın kazanma adına ofansif oyunu tercih etmesi, beraberinde kaliteli futbolu birlikte getirdi. Bu unsur doğal olarak keyifli bir mücadeleyi ortaya çıkardı. Üretilen ama, kaleci becerilerine takılarak golle sonuçlanmayan fırsatların hangisini saysak. Cuenca bir, Gomez iki fırsatı golle taçlandıramadı. Bi de Bekir’in üst direkte patlayan kafa şutunu da es geçemeyiz.
İkinci yarıda tempo ve mücadele üst düzeyde idi... Ne var ki, pozisyon zenginliği, bu unsurlarla paralel değildi. Bunun temelinde kuşkusuz en büyük faktör, Bursa ve Beşiktaş’ın kontrollü oyunu ön plana almasıydı.
Oyunun son yirmi dakikalık bölümünde Beşiktaş, liderliği kaptırmamak adına, özellikle savunmada risk aldı, çok adamlı rakip kaleye bindirmeler yaparken, kalesinde tehlikelere de davetiye çıkardı.
Zorluk derecesi öyle hafife alınacak bir maç değildi... Beşiktaş, liderlik koltuğunda oturuyorsa, bunu şansa bağlamak haksızlık olur. Büyük takım olmak çok büyük özellikler ister. Bu özelliklerin bir çoğunu Beşiktaş apoletlerinde taşıyor.
Sahaya kim çıkarsa çıksın, kim yedek kalırsa kalsın, farketmiyor. Güneş’in kadroda yakaladığı istikrar tıkır-tıkır işliyor... Gomez mi ya da gol ayakları mı susuyor,
Beşiktaş, UEFA Ligi’nde bir üst turu garantiye alma adına her şeyi yaptı, golünü de attı, ama skoru korumayı beceremedi!
Kazanma adına müthiş bir baskı kurdu Beşiktaş... Ancak Lokomotiv Moskova’nın puana dayalı savunma anlayışını ilk yarıda ortadan kaldıracak, kilidi açacak çilingiri bulamadı!
Böylesi kapalı savunmalar karşısında fırsatlar üretmek zordur, biliyoruz. Ne var ki ilk yarıda Olcay’ın yakaladığı bir fırsat var ki gole çevirse, konuk takımın oyun sistemini çökertmesi işten bile değildi. Olcay’ın bu pozisyonda fantaziyi tercih etmesi anlaşılır gibi değil! Nazar mı değdi Olcay’a? Git bari bir kurşun döktür kardeş!
Hakemin pozisyonları iyi süzmesi, avantajları iyi değerlendirmesine lafımız yok. Ne var ki, ilk yarıda Atiba ile hava topuna çıkan Niasse’nin top eline yöneliyor ve yön değiştiriyor, bizce penaltı, vermedi!
Yıldız oyuncular, kaprisli, nazlı olurlar, hatta küserler, geri dönüşleri zordur! Tıpkı Quaresma gibi... Aynı sorunları Pereira, Van Persie ile sıkça yaşamadı mı?
Bunu niye anlatıyoruz? Bu oyunda sonucu yıldız oyuncular belirlerler de ondan. Nitekim Quaresma ikinci yarıda girdi, 58 ‘de rakibin fişini çekti, çekmesine de Beşiktaş grupta eline
Bu beraberliği iş kazasına bağlarsak, Kasımpaşa’ya haksızlık ederiz.
Rıza Çalımbay, Beşiktaş’ı yakından tanıyor, dersini de iyi çalışmış doğrusu. Doksan dakika süreyle asla pes etmeyen, Beşiktaş’a iyi futboluyla adeta kafa tutan Kasımpaşa, üç puanı uzatmalarda penaltıyla kaybetti, bir puana razı oldu. Buna karşın ortaya koyduğu mücadeleyle Kasımpaşa alkışı da haketti.
Özellikle ilk yarıda konuk takım karşısında oyunda bir türlü balans tutturamayan Beşiktaş, bırakın gol bulmayı, rakibin sahanın her yerinde pres yapması nedeniyle boş alan bile bulamadı. Bu baskı, Beşiktaş’ta top kayıplarını da birlikte getirirken, Kasımpaşa Eren Derdiyok’la 24’de öne geçti. Ne var ki, İsaksson’un hatasını bu kez Rhodolfo, affetmedi ve 27’de skoru eşitledi.
Kartal’da dün bir kez daha gördük ki, savunma bloğundaki arızalar, Tolga’yı da sıkıntıya sokuyor. Ersan’ın da olmayışı Kartal savunmasında inanılmaz arızalara yol açtı.
Örnek mi? Ersan yok, yerine uzun süredir, Ümraniye’de kapalı kalan (!) Miloseviç, ilk kez sahne aldı. Nereye varmak istiyoruz, Donk’un attığı golü anımsayın. Yaaa arkadaş, bu oyunda savunmacıların yükü ağırdır, eyvallah... Ne var ki, Donk’a o kadar rahat vurdurmak nerden
Fanatizmi oldum, olası sevmem... Yorumlarımızda da objektif olmak adına kılı - kırk yararım, bu oyunda alın teri döken ve kazanana da hakkını veririz.
Ne alaka der gibisiniz içinizden... Beşiktaş’ı izlerken, futbol adına keyif alıyorum, heyecanlanıyorum, Kartal’ın zirve uçuşuna, kazanma hırsına, duruşuna, şapka çıkarıyorum. Diğer takımlara, bakın bir de Beşiktaş’a... Ya da derbiyi anımsayın, dağ fare doğurmadı mı?
Beşiktaş, kantarda her yönüyle ağır basıyor, zirvede oluşu asla rastlandı değil. Sahası bitmemiş, neredeyse her maçı deplasmanda oynuyor! Ama Kartal için bu handikap önemli değil, çıkıyor, topunu oynuyor, kalitesini ortaya koyuyor, fark yaratıyor. Fenerlisi, Galatasaraylısı bile beğeniyle izliyor Beşiktaş’ı, yetmez mi?
Diyeceksiniz ki, oynadığı takım Antalya... Yoo, buna katılmam söz konusu değil. Tempoysa tempo, golse gol, üretilenler ama atılamayanlar, ya da müthiş kaleci refleksleri.
Antalya yeni stadıyla, Eto’o’suyla kazanmak adına her şeyini ortaya koydu. Tek fark oynadığı takım Beşiktaş’tı. Kartal’ın bileğini bükmek sanıldığı kadar kolay değil, yüklendiğiniz anda yanarsınız, iştahını kabartırsınız, fark yersiniz.
Sosa yok, Gökhan Töre yok, ama hiç
Bu tip maçlar, hesap - kitap gerektirir... L.Moskova lider, Beşiktaş ikinci... Gruba baktığımız zaman, bir üst tura çıkma adına, L.Moskova, büyük sürpriz olmadığı taktirde, çok avantajlı konumda. Beşiktaş, üst turun ikinci adaylarından.
Bu tabloda, ortada bir gerçek var, o da yenemiyorsan, yenilmeyeceksiniz. Beşiktaş, zorluk derecesi yüksek maçta bunu başarmış gibi gözüküyorsa, ki öyle, biz aynı pencereden bakamıyoruz maalesef!
Niye mi? İki takımı kantara koyduğumuz zaman, kalite açısından Beşiktaş’ın daha ağır bastığını söylersek abartmış olmayız. Yani, Beşiktaş aslında L.Moskova karşısında eline geçirdiği fırsatı iyi kullanamadı bizce. Düşünün, rakip on kişi kalmış, tam tamına 21 dakika eksik oynamış. Böylesi fırsatı iyi kullanmanız şarttır, biz bunu bilir, bunu söyleriz. Beşiktaş’ın, maalesef Moskova’da liderliği yakalama şansı vardı, onu iyi kullanamadı.
Karşılaşmanın ilk yarısında her iki takımda kontrollu bir oyun ortaya koyunca, doğal olarak futbol kalitesi arzulanın altındaydı. Şenol hocanın, çift ön libero ile orta sahayı sağlama alması doğruydu. Nitekim, bu oyun şablonu tıkır - tıkır işledi, tek eksik goldü, olmadı.
Savunmacı apoletini takmak zordur... O