Özel ilişkilerimizde, iş hayatımızda, ailevi ve arkadaşlık bağlarımızda iletişimin ne kadar önemli bir yer edindiğini izah etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Ama gelin iletişim becerimizi en yüksek seviyeye çıkarabilmek ve kendimizi şekillendirebilmek için 8 kuralı belirleyelim:
1. Net olmak, kendini ifade etmek: Çok basit bir soru: “Karşınızdaki kişi neyi, nasıl anlamalı sizin anlattığınızdan?” Genelde yanlış ve belirsiz konuşuruz ve fakat karşımızdaki kişinin çaba gösterip bizi anlamasını bekleriz, anlamadığında da kırılırız. Ama düz, net ve açık ifade etseydik daha iyi olmaz mıydı? En azından birini anlamamakla suçlamak için bile doğru ve açık anlatmış olmak gerekmez mi? İletişim söz, eylem ve vücut diliyle bir bütündür evet ama en doğrudan anlaşılanı “sözdür”, bunu net ortaya koymayıp anlaşılmayı beklemek hayatımızı zorlaştırır.
2. Doğru hedef ve beklenti: Genel iletişimimizde sorun yaşamayız ama hedef ve beklentilerin dahil olduğu iletişimlerimizde karmaşa çıkar. Bunun için hedef ve beklentilerimizin devreye
Farkındalık kişisel aydınlanmanın ve ruhu olgunlaştırmanın bir basamağıdır. “Bilinçli Farkındalık” kişinin anda olanları fark edebilmesi ve bunları yargılamadan kabul edebilmesidir. Bilinçli farkındalık kişiyi suçlamalardan, pişmanlıklardan, yargılamalardan, kaygılardan vs. uzaklaştırır ve huzura yaklaştırır. Bilinçli farkındalık, mutlu ve huzurlu yaşamanın yoludur.
Bu yazımızda “Bilinçli Farkındalık” seviyemizi yükseltmek için 7 kurala dikkat çekelim isterim:
1- “Şu an” içinde kalmak: Basit bir soru: “Hayatında olan biten her şeyin farkında olan bir kişi geçmişe bakar mı?” Farkındalığı yüksek insan geçmişte olanlarla ilgili her şeyin farkındadır ve farkında olduğu geçmişe dönmenin, tekrar üzüntü duymanın yahut bir daha sorgulamanın anlamı olmadığını bilir. Bu nedenle yaşadığımız hikayenin geçmişinden derslerimizi almış ve zamanın içinde bırakmış olmalıyız. Yine “henüz yaşamadığınız zamanın merakıyla halen yaşamakta olduğunuz zamanı tüketmek ister misiniz?” sorusunun cevabı da önemlidir.
Çok meraklı ya da tam meraksız olsak bile karma yasasına dair fikrimiz vardır. Uzun uzun anlatmadan karma yasasının bilinen ve bilinmeyen şifrelerini verelim size bu hafta.
Bundan önce avukat kimliğimle bu yasayı farklı şekilde açıklayayım: Bir davada yargılanıyor olsanız (ki burada da hayat bir davadır) eylemlerinizin neden sonuçları kanunda geçer. Her şey bir sebep-sonuç ilişkisine bağlanır (hatta adı illiyet rabıtasıdır hukukta). Sonra mesela haksız tahrik, meşru müdafaa gibi temel durumlardan tutun da bir suçu neden işlediğinize ve psikolojinize kadar bakar kanunlar. İşte hayat da bir dava ve hem her şeyimiz bir neden-sonuç ilişkisine tabi hem de farkındalığımız ve sorumluluklarımızın dengesi bütün bu dengenin bir parçası. Bu yüzden yabana atmayınız ve şifreleri alıp hayatınıza yerleştirin.
1- Gönderdiğin gelir (ana yasa): Temel olarak “ne ekersen onu biçersin” dediğimiz şey. Hayata neyi verirsen hayatta sana aynını ve mislini verir. Bu yüzden hayata verdiğine iyi bak, onu alacaksın.
2- Sorumluluk farkındalığı: Çoğunlukla hiçbir şey senden bağımsız
Yeni çağın bize getirdiği “kişisel gelişim” konusunun iyi ve kötü yanlarını daha önce yazmıştım. Ancak o zamandan bu zamana bu değişim ve dönüşüm süreçlerinin insanları sürüklediği yer de tabi başkalaştı.
Değişim ve dönüşüm çabası gösteren herkes kendinde mükemmel sonuçlar aramaya ve değiştirdiğini düşündüğü halde aynı yerden hata yaptığında kendini suçlamaya, hatta yıkıma uğramaya başladı. Neden?
Çünkü değişim ve dönüşüm için çok çaba harcıyor ve bu çabanın sonucunda mükemmel bir varlığa geçtiğine inanıyor insanlar. Bu inanç sonrasında ise yanlış düşünce ya da hata sonucunda kendisiyle ilgili hayal kırıklığı yaşıyor. Al işte yeni bir değişim, dönüşüm ve şifa konusu! Bitmiyor da bitmiyor!
Haydi size doğrudan anlatayım:
1. Değişim ve dönüşüm bize mükemmel olmayı vermez, bize farkındalık verir. Farkındalık, her zaman hayat akışı kadar hızlı ilerlemez ve gözünüz kulağınız kendinizde olmadığı sürece
Hakkında epey kötü düşünsek de 2020 yılının bizdeki değişimlerini görmezden gelemeyiz tam da yeni bir yıla girerken. Çalkantılı bir çağdan sallanarak ve dönüşerek çıkan bir insanlığız neticede.
2021 yılı için konuşmadan önce 2020 için birkaç şeyi söylemeliyim. Başta pandemi olmak üzere “yok artık!” dediğimiz onlarca şey yaşarken herkeste farklı miktarlar olsa da değişimi görmemek imkansız. Mahrum kaldığımız hayatlarımızın içinde yaşadığımız zamanlarda doğanın kıymetini anladık, kendi kendimize kalmayı sevdik ya da hiç öyle olmadığımızı fark ettik. Evet kimi eski dünyasını sürdürdü, hiçe saydı ve umursamadı 2020 yılını belki ama dünya sallanıyorken onların bile midesinin dönmemesi imkansızdı, bunu kesin sayarım.
Paranın, ev yaşamının, sağlığın, sevginin, güvenliğin, özgürlüğün ve daha bir sürü şeyin anlamı ve tanımı değişti herkes için. Çoğu insan şık binalar yerine bahçeli evlerde oturmayı düşünmeye başladı, bir karantina deneyimi üzerine mesela.
Bir ilişkiden beklenen sayısız ortaklığı paylaşmak değil midir? Her iki tarafın sevdiği bir tatlıyı birlikte yemesi gibi yani. Ortak bir nihayette buluşmak ve nihayetinde birbirimize karışmaktır doğrusu.
Birlikteliğin adına taktığımız günümüz dünyasında adını ne koyarsanız koyun, nasıl yaşarsanız yaşayın en temel paylaşımı yaşamadıkça ölür bağlar. Bağlanmayalım derken gerçekten bağlanmazsın ve erkenden koparırsın her ne varsa. Yorgan kirlenir, yastıkta parfüm kalır ama gelip geçer sevdasızlıklar.
Gerçek bir sevgide hayatlar karışmalıdır. Dilediğin kadar özgürlük naraları at, kendi hayatını alıp onun hayatına katık etmedikçe tadı olmaz sevmelerin. Hiç gördün mü soğanı ayrı tabakta suyu ayrı kasede fasulyesi bir tencerede olan bir kuru fasulye ya da hiç gördün mü pirinci bardakta, biberi ayrı haşlanmış bir dolma? Karıştırmazsan, güzel bir tat arzu etmezsen o yemek yemek olur mu hiç?
Gerçek bir sevgi tadı farklı farklı da olsa bir yemektir işte. Birbirine karışan iki hayatın birleşiminden çıkan ve sevgisi eklenmiş bir birlikteliktir.
Ha
Hayatımızı her koşulda devam ettirmemizi sağlayan “yaşama amacını” sorunların çözümlerinde de kullanmak ve bir amaç tespiti yapmak üzere konuşmak niyetindeyim.
Düşünce ve duygu dünyasına biraz farklı baktığım doğrudur. Psikolojik yöntemlerden psikanalizin kaynak nedeni bulma yöntemlerini ve fakat logoterapinin “amaç” döngüsünü ve geleceğe bakışını kombine etmeyi doğru buluyorum. Gerçekten gündelik yaşamımızda her neyin kaosunda ya da ufak karışıklığında kalırsak kalalım, “amacımızı” sorduğumuz anda ne yapmamız ya da ne düşünmemiz gerektiğini daha kolay bulabiliriz. Elbetteki oradan sonra amaca göre hareket etme konusunda da çaba gerekecektir, o ayrı.
Danışanlarıma her ne konuda karmaşa yaşıyorlarsa bugün ve yarın için o konuda “amacının ne olduğunu” sorarım. Basit bir soru gibi gelse de yaşadığımız şeylerin içindeyken tam olarak düşünmediğimiz bir soru ve aramadığımız bir cevaptır bu.
İşinden, evinden ya da şu anki hayatından memnuniyetsizliğin varsa yaşama amacın nedir, yani nasıl bir
Bu yazımda tamamen, baştan sona, yüksek sesle hemcinsim kadınlara sesleneceğim.
Erkekler şimdilerde cinsel güdülerle ya da sorumluluktan kaçma arzusuyla ilişkisiz ilişkiler yaşamaya meyilliler. Bu neden mi oldu? Bizim yüzümüzden! Sırf onları elde edelim diye alttan aldık, çoğunlukla sanki biz de öyle istiyormuşuz gibi davrandık. Ardından piyasada bunu kabul eden kadınlar varmış gibi geldi erkeklere. Gelenek oluşur gibi oldu, erkekler bu isteklerinin normal olduğunu hissetmeye başladılar. Çünkü onların bunu normal saymasına destek veren en az bir kadın oldu.
İletişimsiz ve paylaşımsız olan erkekleri idare ettiğimiz için “ben böyleyim, beni kabul eden böyle kabul etsin” demeye başladılar. Neden mi? Çünkü onları öyle kabul etmese de kabulü varmış gibi hissettiren ve böylelerine değer veren en az bir kadın oldu.
Bir kadına kendini özel hissettirmek istemek ya da kaybetmekten korkmak gibi duygular yok oldu erkeklerde. Çünkü kendilerini özel hissetmeye başladılar ve kaybetmekten korkulan hep onlar oldu. Biz sustuk, onları her şeyiyle