12 Eylül dönemi... İstanbul sıkıyönetim komutanının önüne bir ihbar gelir. İhbarcı bir ilçenin hamam ve sinemasında eşcinsel ilişkiler yaşandığını iddia eder. Askerler sinema ve hamamı basar ve o anda orada bulunan herkesi derdest edip komutanlığa götürür. İşkenceli sorguya alınanlara tek bir soru yöneltilir: “Kimlerle aktif, kimlerle pasif ilişkiye girdin? Cevap veremeyenler ağır işkenceye maruz kalır. İşkenceli sorgudan yeni isimler elde edilince gözaltındakilerin sayısında büyük bir artış yaşanır.
Gözaltındaki “eşcinseller”; saç, sakal, bıyık ve kaşları tıraş edilerek askeri cemselere bindirilir. Bir kısmı Eskişehir bir kısmı Tekirdağ yakınlarında ıssız yerlere bırakılır... Tek şart geri dönmemeleri... Geri dönmeyenler, intihar edenler olur. Sinema salonu ve hamam kapatılır. Bazıları o kadar çok dövülmüştür ki akli dengesini yitirenler de olur… Bu yaşananlar “toplumsal hassasiyetleri” olan bir vatandaşın ihbarının sonuçları… Durumdan kendine vazife çıkaran toplumun yol açtığı bu ağır travmatik olayı, o dönemin basını duymadı değil, duydu ama ‘yok’ saydı. Ta ki; darbenin üzerinden 28 yıl geçtikten sonra, milletvekili Sırrı Süreyya Önder bu olayı hatırlatıncaya kadar... Bugün de eşcinsellere yönelik toplumsal algı, bürokrasinin tavrı değişmedi. Konunun cinsel kimlik ve cinsel tercih meselesi olduğunun artık ve nihayet bilincinde olan medya ise eşcinsellerle ilgili haberlerde hâlâ ürkek davranıyor.
Valilik yasakladı
Ankara Valiliği; geçtiğimiz hafta Ankara’da düzenlenmesi planlanan Alman LGBTİ Film Günleri’ni “birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği ve provokasyonlara neden olabileceği” ifadelerini kullanarak yasakladı. Dernekler, valiliğin “genel sağlık ve ahlakın korunması”, “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” ifadelerini ayrımcılık olarak yorumladı. Valilik bunun üzerine bir açıklama daha yaptı ve bu kez LGBTT-LGBTİ vb. örgütler tarafından toplumsal hassasiyet ve duyarlılıkları içeren sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi vb. etkinlikleri
18 Kasım 2017 tarihinden itibaren süresiz olarak “toptan” yasakladı.
Medya sessiz kaldı
Medya haberi gördü ancak bu yasak kararının hukuka aykırı, ayrımcı ve keyfî olup olmadığını sorgulamadı. Haber, toptan yasaklama kararının meşru ve yasal gerekçesinin olup olmadığına bakılmaksızın adeta geçiştirildi. Okurların bu haberlerin altına yaptıkları yorumlar ise hayli vahim... Toplumdaki bu hassasiyeti tetikleyen bürokrasi mi yoksa toplumsal hassasiyetler mi bürokrasinin kararlarını belirliyor?
O halde bürokrasinin önceliği nedir? Hassasiyetler mi yasalar mı? Görevi yasaklamak mı önlem almak mı? Medya belki de eşcinsellere karşı duyulan irrasyonel nefret, korku, ayrımcılık gibi kavramlarla tanımlanan homofobi sorununa karşı bu sorulara yanıt bulmalı...
Ancak medyada yer alan haberlerde bu soruların yanıtları yok. Ayrıca haberi eleştirel bir dille kaleme alanların da hep kadın gazeteciler olması ve erkek gazetecilerin bu konudaki suskunluğu dikkat çekici… Oysa bazı haberler yorum ister. Bu habere yer verilirken valiliğin kararına karşı, yasaların ayrımcılığı yasaklayan maddelerle dolu olduğu, ayrımcılığın suç olduğu, daha da önemlisi sanat günlük hayatın bir parçası ise, ki öyle, hükümetin “OHAL hiçbir vatandaşımızın günlük hayatını etkilemeyecek…” yönündeki açıklaması da hatırlatılmalıydı.
Bir övgü
Hrant Dink Vakfı, “Anadolu Kültürel Mirası” projesi çerçevesinde Rum, Ermeni, Süryani ve Yahudi toplumları tarafından inşa edilen yapıların envanterini çıkarttı. Yaklaşık 2.5 yıllık çalışmanın sonucunda, yaklaşık 10 bin yapı ortaya çıkartıldı. Envantere göre, 10 bin yapıdan 4 bin 600’ü Ermeni, 4 bin 100’ü Rum, 650’si Süryani ve 300’ü Yahudi toplumuna ait. Vakıf, interaktif bir haritayla, verileri herkesin kullanımına açtı. Anadolu’nun dört bir yanında hâlâ ayakta olanların yanı sıra; yıkılmış, yakılmış; depo ve veya ahır olarak kullanılmış, camiye çevrilmiş yapılar da listede yer alıyor.
BİR YERGİ
Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından yayınlanan Küresel Terörizm İndeksi yaşanan terör saldırılarını, terör olaylarında hayatını kaybedenlerin sayısını, terör saldırılarındaki artış ve düşüşleri, terör saldırılarında hedeflenen grupları, saldırının yapılma şekillerini inceleyerek terörün ülkeler üzerindeki etkisini ölçüyor. Bu ölçüme göre Türkiye 2016 yılında terörden en çok etkilenen ülkeler listesinde 9’uncu sırada yer alıyor. Ancak sosyal medyada bu haber “Türkiye bir terör ülkesi” şeklinde sunuldu. Oysa rapora göre Türkiye 2016’da terörden en çok etkilenen 9’uncu ülke… Yani terör ülkesi değil, aksine terörden etkilenen ülke..