Başlık bir kehanet değil, bölgeyi iyi takip ettiğiniz zaman farkına vardığınız bir gerçek.
Adım adım, anlatayım:
Süleymaniye medyası geçen hafta İsrail’e ait insansız hava araçlarının Süleymaniye üzerinde dolaştığını yazdı.
İsrail dronlarının üzerinde en fazla tur attığı alan, Bafıl Talabani’ye bağlı YNK Komando Kuvvetleri Komutanlığı olmuş.
Bu operasyon öncesi keşif uçuşunun hedefi aslında Bafıl Talabani ve güçleri değil.
İsrail, Bafıl Talabani’nin Süleymaniye, özellikle de Germiyan bölgesine yerleşmesine izin verdiği Haşdi Şabi güçlerinin yerini bulmaya çalışıyor.
Yerel kaynaklar, Debaşan bölgesini de başta Haşdi Şabi olmak üzere İran’a yakın milislerin bulundukları alanlar arasında sayıyor.
İsrail, Irak topraklarından insansız hava araçlarıyla saldırılar düzenleyen bu grupları vurabileceğini daha önce Birleşmiş Milletlere bildirmişti.
Önceki gece İran’a yakın gruplar, İsrail’e bir saldırı daha düzenlediler.
Aynı saatlerde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Barzanilerin yayın organı Rudaw’a, İran yanlısı grupların Irak’ı bölgesel bir savaşın içine çekebileceğini, İsrail’in misilleme hakkı olduğunu söyledi.
Belli ki bir geriye sayım başlamış, belli ki İsrail, Bafıl Talabani’nin bölgesindeki İran yanlısı gruplara dair bir hava saldırısı yapacak.
Süleymaniye Türkiye’nin radarında tuttuğu bir bölge. Özellikle Asos Dağı’ndaki terör örgütü yapılanması Ankara tarafından dikkatle izleniyor, zaman zaman da hava harekâtlarıyla PKK’nın bölgeye yerleşimi engelleniyor.
ABD, Bafıl Talabani’yi terör örgütünü Suriye koluna iliştirmiş, CENTCOM komutanları zaman zaman Süleymaniye’yi ziyaret etmişti.
Bafıl Talabani, tıpkı babası Celal Talabani gibi aynı anda birden çok merkezle temas halinde.
İran’ın yeni Cumhurbaşkanı, Irak ziyareti kapsamında Bafıl Talabani’nin Süleymaniye’sine gitmekten geri durmamıştı.
Sonuçta Süleymaniye uzun zamandır ABD ve İran gizli servislerinin birbirlerinin ayağına basmadan PKK’yı kullanma merkezilerinden birisi oldu.
Soykırımcı İsrail’in buraya yapacağı bir hava harekâtı ya da durmadan Türkiye’yi tehdit eden, Şengal’de PKK ile iş birliği yapan İran kontrolündeki Haşdi Şabi ve benzeri örgütlerin vurulmasının Ankara açısından siyasi bir önemi yok.
Denilebilir ki, İsrail kendi topraklarını savunmak üzere sınır ötesi harekât yapabilir. Şeklen elbette öyle ama bir arama motoruna, İsrailli General Sagi Chori’nin adını yazarsanız, karşınıza 50 yıldan uzun zamandan beri devam eden bir proje ve MOSSAD’ın ayrılıkçı hareketlerdeki parmak izleri çıkar.
TÜRK DİZİLERİ DEYİP GEÇMEYELİM...
Gardıroptaki blue jean ve masamızdaki hamburger ABD gıda devlerinin değil sinema-televizyon sektörünün başarısıdır.
Ispanak yemeyi Temel Reis’ten öğrenmiş bir nesiliz biz.
Kötü insanlar için “Ceyar” (J.R) demeyi de Dallas dizisinden alışkanlık edinmiştik.
Şaka değil Dallas, 96, Küçük Ev tam 110 ülkede yayımlandı.
ABD tarzı yaşamı Walt Disney karakterleriyle öğrendik, diziler ve filmlerle devam ettik.
ABD sahada kaybettiği Vietnam savaşını, Rambo serisiyle sinema perdesinde kazanırken alkış tuttuk.
Hollywood’daki sermaye yapısının gücü, en sıradan aşk filminde bile, iyi arkadaş, sırdaş olan kişinin Yahudi olmasıyla aklımıza yazıldı.
Yahudi soykırımını filmlerden öğrendik ama Nazilerin Roman ırkına uyguladığı soykırımı anlatan tek bir film yapılmadı.
Bu maddeleri saymamın sebebi günümüzün riskleri ve fırsatları üzerine söylenmesi gerekenler.
Mesela yaygın bir platformun durmadan LGBT propagandası yapması, bir ABD Başkanı’nı hemcinsiyle dudak dudağa öpüştürmesi bir risk alanı…
Fırsat alanına gelince, 2011’de yapılan reyting operasyonunu hatırladınız mı?
O operasyon Türkiye’nin dizi ihracatında mesafe almaya başladığı işleri hedef almıştı. O operasyondan sonra reytinglerde hep köy yaşamı dizileri ön plana çıkmaya başladı, piyasa o işlere döndü ve Türkiye, ABD dizilerinden kaptığı pazar payını kaybetti.
Şimdi televizyon sektörümüz dizi ihracatında yeni bir altın çağ yaşıyor, Türkiye’ye de ciddi anlamda döviz kazandırıyor.
İşin döviz kısmı önemli ama daha önemlisi Türkiye’nin kazandığı yumuşak güç ve Türkçenin yaygınlaşıyor olması.
Bugün 170’ten fazla ülkeye dizi ihraç ediyoruz, yumuşak güç tanımına böyle bakmamız lazım.
Demirören Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı ile sohbetlerimizde hep konuştuğumuz konudur, ABD, bu yumuşak gücü kullanmak adına yapımcılara onlarca kolaylık sağlar, kimi zaman ordusunu ve hatta savaş uçaklarını ücretsiz tahsis eder.
ABD karşılığını alacağına inandığı projelerde vergi muafiyetleri ve teşvikler konusunda da son derece bonkör davranır.
Durduk yere olmuyor bunlar, Times Meydanı’nı ya da Madison Square’i ezbere bilmemiz filmlerin ve hatta Beyaz Gölge dizisinin başarısıdır.
Yıllar önce Kandilli ’ye Türk dizilerinin çekildiği yalıları görmeye gelen turistleri taşıyan otobüsleri gözlerimle görmüştüm.
Uzun lafın kısası, yumuşak güç dizilerimiz için artık bir strateji belirlememiz ve bu gücün hem parasal hem de kamu diplomasi kısmından daha iyi faydalanmalıyız...