“Tam bir İzmirli kız işte” demiştim... Tek kişilik eylem ses getirmiş, bunu da “Ancak İzmirli bir kız yapar” diye düşünmüştüm. Demek ki aldanmamak gerekiyormuş. Her çıkan haberle, o gün o İzmirli kıza inandım diye, kendime bir kere daha kızıyorum.
Adı Sinem Örsçek... 4 Temmuz 2009 akşamı İzmir’e taziye ziyaretine gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yolunu keserek, “İki üniversite bitirdim. İşsizim. Bu insanlar neden sizi alkışlıyor anlamıyorum. Bu ülkede neler oluyor bilmek istiyorum. Biri söylesin” diye çıkışınca bir anda Türkiye’nin gündemine oturmuştu.
Korumalarının uzaklaştırmanının ardından aynı sokaktaki kendi apartmanlarına giren Sinem, bir süre sonra dışarı çıkıp, basın mensuplarına açıklama yapmış, Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü’nden mezun olduğunu, endüstriyel tasarım masteri yaptığını anlatmıştı. Örsçek, bugüne kadar birçok ekonomik kriz yaşandığını, başarılı bir öğrenim hayatı geçirmesine, okuduğu okullarda her zaman birinci olmasına rağmen iş bulamadığını, tepkisinin buna olduğunu söylemişti. Yengesinin vefatı için dayısının evine giren Cumhurbaşkanı Gül, daha sonra Sinem’i çağırtmış, gerginlik tatlıya bağlanmıştı.
Buraya kadar her şey tamam. Ancak bu tatlıya bağlama işi sonra iyice abarmaya başladı.
Önce Sinem’e, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün girişimleriyle Antalya Belek’te 5 yıldızlı bir otelde iş bulunduğunu öğrendik. Sonra Sinem’in bulmak için sokaklarda yırtındığı o işi bıraktığını duyduk. Otelde halkla ilişkiler sorumlusu olarak görev yapan Örsçek, 14 yıllık arkadaşıyla Ankara’da evlenip işi bıraktı. Ankara’daki düğünün ardından eşinin yanına İstanbul’a yerleşti.
Doğan Haber Ajansı’nın dün geçtiği Turaç Top imzalı haberi gördüğümdeyse artık dayanamadım. “Pes doğrusu” dedim.
Örsçek, yeni yaşamındaki duygularını ve geride bıraktıklarını, ele aldığı mektupla duyurmuş. Örsçek, 1 dakikanın insan hayatında çok şey değiştirilebileceğini anlatırken, o garip duygularını şu cümlelerle anlatmış:
“Sonunda eşimle üstün kamu yararı gözeterek, birlikteliğimizi evlilik kurumuna dönüştürmenin en iyisi olduğuna karar verdik. Milli beka açısından en az 3 çocuk yaparak, ruhsal ve psikolojik açıdan sağlıklı çocuklar yetiştirmenin en doğrusu olduğuna eşimle karar verdik. Kısmet olursa çocuklarımıza ‘Recep’, ‘Tayyip’ ve ‘Abdullah’ adını vereceğiz. Türk aile yapısında ilk öğretilmesi gereken en az bir temel beceriyi de öğrendim ve geliştirdim. Misafir karşılama.”
Örsçek, işsiz insanların duygularını çok iyi bildiğini, onların sesi olmaya devam edeceğini de eklemiş.
Bu kız şaka mı? Gerçekten de kendisinin de, anlattıklarının da yaptıklarının da şaka olduğunu düşünüyorum. Bu kızın, bir paket makarnaya, kömüre oyunu satanlardan ne farkı var?
Ona tavsiyem; ‘Recep’, ‘Tayyip’ ve ‘Abdullah’ı dünyaya getirsin ve hayatına devam etsin.
Aman o destek olduğunu söylediği işsiz gençlerden de uzak dursun. Çünkü umut değil, sadece kötü örnek oluyor.