Eşler arasında anlaşmazlıkların ortaya çıktığı durumlarda akla ilk olarak boşanma davası gelmektedir. Halbuki Medeni Kanun’da evliliğin korunması için de pek çok düzenleme bulunmaktadır. Bunlardan biri de “Birliğin Korunması” başlığını taşıyan MK 195’de düzenlenen hakimin müdahalesidir.
Bu düzenlemeye göre, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşler, ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler.
1. Evliliğe Hakimin Müdahalesi Hangi Durumlarda İstenebilir?
Evliliğe hakimin müdahalesinin istenebilmesi için şu iki durumdan birinin gerçekleşmesi gerekir;
- Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olması gerekir. Bu kapsamda hakimin müdahalesinin istenebilmesi için, yükümlülüklere aykırı davranışların tekrar edeceğine dair kuvvetli ihtimal olmalıdır. Yükümlülüklere, bir defaya mahsus aykırı davranıldığında hakimin müdahalesi istenemez. Söz
Evlilik birliği içerisinde edinilen bir malvarlığının, tamamının ya da bir kısmının banka kredisi ile karşılanması, günümüzde oldukça olağan bir durumdur. Banka kredisi ile alınan bir malın kredi ödemeleri devam ederken, eşler arasında boşanma davası açılması veya eşlerden birinin ölmesi gibi durumlarda tasfiye, hakkaniyete uygun bir hesaplama yöntemiyle yapılır.
Yargıtay güncel içtihatları ile belirlenen bu hesaplama yöntemine göre;
- Öncelikli olarak mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borçlarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Örneğin 60 ay kredi çekildiğini ve mal rejimi sona erdiğinde 36 aylık kredi borcunun henüz ödenmediğini varsayarsak; oranlama 36/60 olarak belirlenir.
- Yapılan oranlama, malvarlığının bilirkişi marifetiyle tespit edilecek sürüm değeri ile çarpılır. Ortaya çıkan bu değer, mal varlığının pasif değeridir. Biraz önce ifade ettiğimiz örnekte mal varlığının sürüm değerinin 480.000,00-TL olduğunu varsayarsak; taşınmazın pasif değeri (borcu), 36/60 X
Değer artış payı, eşlerden birinin diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın esaslı katkıda bulunmasıdır. Bu katkının tasfiye sırasında ortaya çıkardığı alacak da değer artış payı alacağı olarak isimlendirilmektedir. Bu kapsamda:
- Eşlerden biri kendi kişisel malıyla, diğer eş adına kaydedilecek taşınmazın tapu harçlarını veya vergilerini ödüyor ya da satın alma bedelinin bir kısmını karşılıyorsa bu durumda o malın edinilmesine esaslı katkı yaptığı kabul edilir.
- Eşlerden biri kendi kişisel malıyla, diğer eş adına kayıtlı arsa üzerine inşaat yaptırıyor, güvenliği için çelik kapı taktırıyor ya da tehlike oluşturan doğalgaz tesisatını yeniliyorsa malın iyileştirilmesine ve korunmasına esaslı katkı yaptığı kabul edilir.
Değer artış payı alacağından söz edebilmek için, yapılan katkının hiç veya uygun bir karşılık almadan yapılmış olması zorunludur. Eşlerden biri, yaptığı katkıyı ticari bir iş olarak değerlendirmiş ve karşılığında emeğine uygun bir karşılık almışsa değer artış payı alacağından söz edilemez.
1. Değer Artış Payı Alacağı ile
Eşlerden biri tarafından gerçekleştirilen kusurlu davranışlar sonrasında, diğer eş bakımından ortak hayatı sürdürmek kendisinden beklenmeyecek derece temelinden sarsılmış olabilir. Bu tür durumlarda MK 166/1-2 çerçevesinde evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma davası açılması mümkündür.
Evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma, genel boşanma sebebi olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda eşlerden biri tarafından gerçekleştirilen her türlü kusurlu davranışın bu boşanma sebebiyle dava edilmesi mümkündür.
Evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma, nisbi boşanma sebepleri arasındadır. Bu kapsamda evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma için, ortak hayatın çekilmez hale geldiğinin ispat edilmesi gerekir. Açılan davada eşlerden biri tarafından gerçekleştirilen kusurlu davranışlara rağmen ortak hayatın devam edebilme imkanı varsa davanın reddine karar verilebilir.
1. Hangi Durumlarda Evlilik Birliğinin Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası Açılır?
Ülkemizde açılan boşanma davalarının büyük
Evliliğin nisbi butlanı, eşler arasındaki evliliğin kurucu unsurlarının şeklen yerine getirilmiş ve bir evlilik ilişkisi kurulmuş olmasına rağmen, kurulan bu evliliğin kanunda düzenlenen birtakım şartları taşıması sebebiyle batıl olmasıdır.
Nisbi butlanla batıl olan bir evlilik, evliliğin kurucu unsurlarının şeklen yerine getirilmiş olması sebebiyle geçerlidir. Bu kapsamda nisbi butlan halinde evlilik, açılacak davada nisbi butlan kararının kesinleşmesine kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.
1. Nisbi Butlan Sebepleri Nelerdir?
Medeni Kanun’da nisbi butlan sebepleri sınırlı sayıda belirtilmiştir. Bu kapsamda şu kişiler evliliğin nisbi butlanı sebebiyle iptalini isteyebilir:
- Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olanlar,
- Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak evlenmeye razı olanlar,
- Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenenler,
- Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya on
Anne veya babanın, velayeti kendine bırakılmayan çocuk ile belirli zamanlarda ve belirli koşullarda yapacağı görüşmeye kişisel ilişki veya şahsi ilişki denilmektedir. Boşanma davalarında anne ve babanın, çocuklar üzerindeki haklarını düzenleyen MK 182 gereğince boşanma karar verirken mahkeme, olanak bulundukça anne ve babayı dinledikten sonra, anne ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
Kişisel ilişki, anne veya babanın kişilik haklarının bir parçası olup; feragat edilemez niteliktedir. Bu sebeple boşanma davalarında talep edilmezse dahi hâkimin kişisel ilişki kurması gerekir. Ancak kişisel ilişki kurma hakkı olan anne veya babanın bu sürelerde çocuk ile görüşmesini zorlamak mümkün değildir.
1. Kişisel İlişki Süreleri Nasıl Belirlenir?
Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen anne veya babanın, çocuk ile arasında kurulacak kişisel ilişkide özellikle sağlığı, eğitimi ve ahlâki gelişimi esas tutulur. Bu konuların değerlendirilmesinde hâkimin geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır. Bu takdir hakkı çerçevesinde
MK 193 gereğince eşlerden her biri, diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir. Bu kapsamda eşler, kendileri adına kayıtlı mal varlığı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Ancak bazı durumlarda eşler, serbestçe tasarrufta bulunabilme haklarını evlilik birliğinin ekonomik varlığına veya birliğin mali yükümlülüklerine zarar verecek şekilde kullanabilirler.
Bu öngörü ile MK 199’da eşlere, diğer eşin tasarruf yetkisinin sınırlanmasını talep etme hakkı tanınmıştır. Bu kapsamda eşlerden birinin istemi üzerine hâkim, ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan malî bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde, diğer eşin belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarruflarını sınırlayabilir.
1. Hangi Nedenlerle Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Kararı Verilebilir?
Tasarruf yetkisinin sınırlanmasına karar verilmesi için iki durumdan birinin gerçekleşmesi gerekir. Bu kapsamda;
a. Ailenin ekonomik varlığının korunması için talep edilebilir.
Sö
Her ülkenin kendisine ait egemenlik yetkisi ve bu yetkinin sonucu olarak da kendine ait bir hukuk sistemi bulunmaktadır. Bu sebeple yabancı mahkemeler tarafından verilmiş ve kesinleşmiş ilamlar, Türk Hukuku bakımından doğrudan bağlayıcı olmaz. Yabancı mahkemeler tarafından verilen kararın Türk hukukunda bağlayıcı olabilmesi için, verilen bu kararın Türkiye’de açılacak dava ile tanınması veya tenfiz edilmesi gerekir.
Tanıma davası ile tenfiz davası, çoğu zaman birlikte anılmalarına rağmen nitelikleri itibariyle birbirinden farklıdır. Nitekim tenfiz davaları, yabancı mahkemelerden verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi için açılır. Tanıma davaları ise yabancı mahkeme kararlarının kesin hüküm kuvvetinin, icra kabiliyetinden bağımsız olarak uygulanabilmesi için açılır. Bu kapsamda yabancı mahkeme tarafından verilen boşanma kararının Türk hukukunda geçerli olması için, sadece tanıma davası açılması yeterlidir. Ancak yabancı mahkeme tarafından boşanma kararıyla birlikte verilen velayet, şahsi ilişki, nafaka veya